Kur’ân’da (Fatır,35/45): “Şayet Allah insanları yapıp ettikleri yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerin üstünde tek bir canlı bırakmazdı; fakat onlara belirlenmiş bir vadeye kadar mühlet veriyor…”
(Rahman,55/26): “Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacaktır.”
Bu ayetleri belirttikten sonra tekrar 2017 MAK-Danışmanlık’ın araştırmasına dönelim:
-"Öldükten sonra dirileceğinize ve bu dünyada yaptıklarınızdan hesaba çekileceğinize inanıyor musunuz?" şeklindeki "Ahiret İnancı"na yönelik soruya "Evet" %73, "Evet, öldükten sonra dirileceğime inanıyorum ama hesaba çekilmeye inanmıyorum" %10, "Hayır, inanmıyorum" %9, "Cevap yok/Kararsız" %8.
-“Cennete gideceğiniz kesin olsa; şu an Cennete gitmek için ölmeyi düşünür müsünüz?” sorusuna “Hayır” %65, “Evet” %15, “Kararsız/Görüş yok” %20.
Katılımcıların 65+20=%85’i, ucunda cennet de olsa ölmeyi yeğlememiş (Bazı din adamlarının ‘cennette erkeklere huriler verileceğini’ söylemelerine rağmen!). Yunus Emre ne güzel söylemiş: “Cennet cennet dedikleri/ Birkaç köşkle birkaç huri/ İsteyene ver onları/ Bana seni gerek seni.”
-“Eş seçiminde eşinizin dinine düşkün biri olması sizin için ne kadar önemli?” sorusuna %51’i “Çok önemli”, %24’ü “Kısmen önemli”, %20’si “Önemli değil”, %5’i “Kararsız/Görüş yok”. Anket firması cevabın devamına; “İnsanların eş seçimlerinde kendilerinden daha dindar birini tercih etmekle dinin ahlâkî değerlere katkısını ifade etmektedirler. Böylece hayatlarını daha güven içinde yaşayabileceklerini düşünüyorlar.” şeklinde yorum yapmış!..
-“Eşinizin dini değerlere bakışı ve yaşayışı sizinle kıyasladığınızda nasıl olmalıdır?” sorusuna %30’u “Benim gibi, benim kadar dindar olmalıdır”, %45’i “Benden daha dindar olmalıdır”, %15’i “Benden daha az dindar olmalıdır”, %10’u ise “Kararsız/Görüş yok”.
Bu sorulara cevap verenler; acaba “dine düşkünlük”, “dindarlık” gibi sözcüklerden ne anlıyorlar? Herkesin kafasında -bilgisizlikten kaynaklanan- farklı bir din ve dindarlık var. Kur’an’ın mealini bile okumamış bir toplumda cevaplar ne kadar doğru ve objektif olabilir!.. Bugün, “dindarlık, dine düşkünlük” denince; erkeklerde “namaz kılmak/camiye gitmek”, kadınlarda “başını örtmek” sanılıyor!..
Amerikalı Fizikçi Nikola Tesla: “O kadar cahilsiniz ki, dininiz var diye ahlâka ihtiyacınızın kalmadığını zannediyorsunuz” diyor.
Mesela; daha çok ahlâk kurallarını çağrıştıran, “günahtan kaçınma, sakınma, duyarlı olma” anlamındaki “takva” sorulsaydı, sanıyorum doğru cevap %10’u bile geçmezdi.
Önceki Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr.Mehmet Görmez: “Bir adama dindar dendiği zaman aklımıza ilk gelecek şey ‘adildir, emindir, ahlaklıdır, dürüsttür’ olmalı.” diyor.
Kadınların, “çok eş ve köle/cariye olarak” ikinci sınıf insan görüldüğü “erkek egemen” Arap toplumunda; ahlâkî değerleri sadece kadınlara bağlamak, sosyal hayata katılmalarını engellemek, eve kapatmak veya abartılı örtünmek/çarşafa sokmak gibi uygulamalar normaldir. Bunda erkeklerin birbirine güvenmemesi, aldatma/aldatılma, kıskançlık gibi psikolojik sebeplerin de etkisi olmuştur. Hatta uydurma hadislere, fetvalara, hutbelere, yorumlara, ifadelere kadar yol açtığını düşünüyorum.
Sosyal hayatta kadın-erkek hep birlikte olan Türkler; Müslüman olduktan sonra kendi kültürleri içinde oluşturdukları İslâm anlayışından, Arap ve Fars kültürünün yansıması/ etkisi ile dönem dönem uzaklaşmışlardır.
Din ve Siyaset
-“Herhangi bir dini cemaate veya tarikata bağlı bulundunuz mu/ bulunuyor musunuz?” sorusuna “Evet” %15, “Hayır” %60, “Kararsız/Cevap yok” %25.
-“Dini bir cemaat görünümlü FETÖ terör örgütü tarafından yapılan 15 Temmuz darbe teşebbüsü dini grup, cemaat ya da tarikatlara bakışınızı nasıl etkiledi?” sorusuna %12’si “Bakışım değişmedi”, %30’u “Olumsuz ya da şüphe ile bakmama neden oldu”, %50’si “Dini grup, cemaat ya da tarikatların daha sıkı, illegal yapılanmalara zemin oluşturmayacak şekilde denetlenmesi gerektiğini”, %8’i de “Kararsız/Görüş yok”.
-“Siyasi bir seçimde adayın dinine düşkün biri olması sizin için ne kadar önemli?” sorusuna %51’i “Çok önemli”, %24’ü “Kısmen önemli” derken; “Hiç önemli değil” diyen %20, “Görüş belirtmeyen” %5 olmuş. Bu cevaplardan, “dinle siyasetin ne kadar iç içe olduğunu” anlayabiliyoruz.
“Adayın dinine düşkün olması” ifadesinde ölçü nedir? İnsanların dindarlığını; ahlâklı, dürüst, samimi, bilgili, birikimli, liyakatli, ehliyetli olmasına göre mi değerlendireceğiz; yoksa söylemlerine, namaz kılmasına, camiye gitmesine, yardımlarını ve iftar sofralarını açıktan yapmasına göre mi?..
“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir (Nisa,4/58).” ayetini bir kenara mı bırakacağız ya da inkâr mı edeceğiz? Yöneten veya yönetilen olalım; inanıyorsak, bu ayete uymamız gerekiyor. Keyfî atamalar yaparsanız, kimse kendisini yetiştirme ve geliştirme çabasına girmez; dolayısıyla “kaht-ı rical” artar. Ülkemizin bugün ki durumunu bu açıdan da değerlendirelim!..
Prof.Dr.Haydar Çakmak (Medya Siyaset web sitesinde): “Türkiye Cumhuriyeti devletinin ilk icraatlarından birisi 30 Kasım 1925’de 677 sayılı yasa ile kokuşmuş ve ihanet içinde olan cemaat, tarikat, zaviye ve tekkeleri kapatmasıdır. Bu yasa Türkiye'nin devrim yasalarından birisidir ve Anayasa kadar önemlidir.
Cemaatler ve Tarikatlar günümüzde altın yıllarını yaşamaktadır. Din kisvesi altında ticaret ve siyaset yapılmaktadır.
2018 yılında yapılan bilimsel bir çalışmada, Türkiye de aktif olarak 30 tarikat ve cemaat; bunlara bağlı 400 kol, 800’ün üzerinde medrese ve İstanbul’da 445 tekke bulunmaktadır. Bu cemaat ve tarikatlarla 2,6 milyon yurttaşın organik bağı bulunmaktadır.
Daha da acısı 21.yüzyılda koskoca profesörler, bürokratlar ve bir yığın insan eğitimsiz, cahil cemaat şeyhlerinin emrinde ve iradelerini bu cahil, çağ dışı insanlara terk etmeleridir. Dünya'nın başka bir ülkesinde böyle bir insan türü ve yurttaşı yoktur (Orhan Uğuroğlu, 27/04/2020, Yeniçağ).”
İslâmiyet’te ruhban sınıfı olmadığı halde maddî ve manevî güç sağlamak amacıyla bu sistemi oluşturdular. Bu kişi ve gruplar, kendilerini (İran’daki Ayetullahların ve imamların masumiyeti gibi!..) Allah tarafından sorgulanmayacaklarını mı sanıyorlar?..
Atatürk; din görevlilerinin, çıkar grupları oluşturmaları ve siyasetle uğraşmaları yerine vatandaşların dini eğitimleriyle ilgilenmelerini sağladı. Ama kendisinden sonra maalesef yeniden palazlandılar ve sağ partiler içinde karşılıklı birbirlerini kullandılar. Bu durum -yatıp kalkıp suçlanan- gayrimüslimlerin (dış güçlerin) de işine geldi.
(Rad,13/11): “…Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.”
Kendimize ve insanlığa faydalı olmak istiyorsak; Kur’an’ı anlamak ve hayatımızın her anına yansıtmak zorundayız.
İslâmiyet; öncelikle çalışmayı, iyiliği, adaleti ve merhameti öğütlemektedir...