Bu yazıyı hazırlarken, televizyondan Genel Kurmay Başkanlığı’nın bir açıklamasını duydum. Yazımla da bağlantılı olduğu için, bu husustaki görüşlerimi ifade etmek istedim. Açıklama şöyleydi: Asker duasında bundan böyle “Tanrı’mıza hamd olsun” yerine “Allah’ımıza hamd olsun” denilecekmiş… Çok büyük bir iş yapmışsınız, tebrikler!
Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanlığı himayelerinde Başbakanlığın da desteği ile Türk Dil Kurumu tarafından 2017 yılı Türk Dili yılı olarak ilân edilmiştir. Konu ile ilgili afişleri, metrolarda, belediye otobüslerinde görüyorsunuzdur. Türkçe konuşmamız ve Türkçe’ye sahip çıkmamız tavsiye edilmektedir. Ama 2017 Türk Dili Yılı’nda “Tanrı” gibi öz be öz Türkçe bir sözcüğe “ambargo” koymak çelişki değil midir?
Son zamanlarda, tarihimizi (düşünce ve dinî tarihimizi) bilmemekten ileri gelen ve doğru yapıldığı sanılan bir çok uygulamanın, yanlış olduğunu düşünüyorum. Zaten bazı kesimlerde, İslâm öncesi tarihimizi red etmek gibi bir anlayış var. Bu düşüncede olanlar, kendisini Türk görmeyenler veya farklı etnik yapıdan geldiğini söyleyenlerdir.
Doğru değerlendirme yapabilmek için İslâm öncesi inanç sistemimiz nasıldı, bunu bilmemiz gerekir. Daha önce de “Tanrı” kelimesine olan alerji ile ilgili yazılar yazdım. Türklerin din anlayışları ile Arapların ve batıdaki eski milletlerin din anlayışlarını aynı sanan veya birbiri ile karıştıranlar var. Biraz okumalarını tavsiye ederim.
Eskiden beri bazı dinî grupların iddiası: “Tanrı, Allah kelimesini tam karşılamıyor…”muş. Yaptığın her amele, kullandığın her sözcüğe kalpten yüklediğin anlam önemlidir. İnanmayan, ateist biri de “Allah” diyebilir, ama niyeti yerini bulur mu meçhul. Eğer niyetin kötü ise “Allah” kelimesi de “Allah”ı karşılamaz.
Burada bir hatıramdan bahsetmek istiyorum: 12 Eylül 1980 darbesi sonrası 1 Temmuz - 30 Ekim 1981 tarihleri arası kısa dönem askerlik görevimi Antalya’da yaptım. 1980 öncesi sağ-sol kavgaları meşhurdu. Bazı sol görüşlü erler “İstiklâl Marşı”nı okumadıkları gibi, “Tanrı’mıza hamd olsun” diye başlayan yemek duasını da söylemezlerdi. Ama onların bir çoğu -bölücü olmayanlar- bugün “ulusal/ulusalcı” konuma geldiler. Fakat bu dinci kesime bir türlü “Türk” dedirtemedik. Bunlar, kendi öz kimliklerini saklarken; sanki “İslâmiyet”i, “Türk”e ve Türklük”e karşı kalkan olarak kullanıyorlar.
İnancımız gereği “her amelin niyete göre olduğunun…” şuurunda olan biriyim. Kur’an-ı Kerim’e göre bir Müslüman’da bulunması gereken özellikler ne ise öyle olmaya, dinî hayatı -sözde değil özde- yaşamaya çalışan biri olarak, Türklüğümü savunmaktan da hiç vazgeçmedim. Türklüğe ve Türkçe’ye çok önem veren biriyim. Ve mümkün olduğunca kullandığım sözcüklerin Türkçe olmasına dikkat ederim.
Hoca Ahmet Yesevi’nin: “Türklük kaderim, İslâmiyet ise tercihimdir” sözü hep kulağımdadır. Ben; “Allah”ı düşünerek, yine de “Tanrı’mıza hamd olsun” diyorum.
Gelelim Kazakistan’lı Prof. Dr. Dosay KENJETAY’ın “Hoca Ahmet Yesevi’nin Düşünce Sistemi” adlı (Hoca Ahmet Yesevi Ocağı Yayınları, Ankara 2003) kitabından çıkarttığım özete ve alıntılara bağlı kalarak hazırladığım yazımıza…
“Tanrı sözü, Hunlarda ve Sümer yazılarında ‘dingir veya zingir’ şeklinde yer almaktadır. Ulu Tanrı’nın ‘Kök, Uluğ, Biyik (Büyük), Nur’ isim ve sıfatları aslında Gök semayı bildirmektedir. Sıfatları açısından Kök Tanrı başka hiçbir şeye benzememektedir. O, ‘Tanrı gibi Tanrıdır.’
Bu tarif, Kültekin ve Bilge Kağan yazıtlarında ‘Tanrı teğ Tanrı’ olarak geçmektedir. Bilge Kağan yazıtında, ‘Tanrı güç verdiği için düşmanımı yendim’ der. Tanrı, Kağanlık emanetini istediği ve seçtiği insana verir ve tekrar geri alabilir. Tanrı, ancak siyasi iktidara layık olanlara ‘kut’ vermektedir. Bu da, Eski Türk Düşünce sistemindeki Tanrı’nın Ulu ve Kudret sahibi olduğunun göstergesidir.
Ayrıca Tanrı, Türk Ulusunun koruyucusudur. Düzene aykırı davranan ulusu, hem cezalandırır hem de bağışlar. Türk Tanrısının cezalandırması, ulusu Kağansız, yani sahipsiz bırakmasıdır. Böyle olunca Türk ulusu ağır azaba maruz kalır; bağışlaması da, Türk Ulusunun adının ve şanının yok olmaması için yeniden Kağan göndermesidir.
Eski Türk Düşünce sisteminde, ulusun, yoksulluğa veya zor duruma düşmesi demek, onlara Tanrının verdiği ‘Kut’un kesilmesi ve cezalandırılması anlamına gelmektedir. Tanrı onları cezalandırmak için erdemsiz ve basiretsiz, ‘Tanrı kutu’ndan yoksun bir Kağanın başlarına getirildiğine inanılmaktadır.
Kök Tanrı olaylara doğrudan müdahale etmez, o evrendeki varoluşa elçileri veya kamları aracılığıyla katılmaktadır. Eğer Kağanlar ve elçiler erdem sahibi iseler ulus da erdemli bir toplum olur. Ama bu erdem veya mutluluk Tanrının kutu ile mümkün olmaktadır. Eski Türk düşünce sistemi Tanrı, Evren, İnsan ve Toplum (Ulus) arasındaki içkin birlik üzerine kurulu bir düzendir.
Eski Türk Düşünce sistemindeki devlet kuramı bir teokratik zemine dayanmaktaydı. Eski Türk Düşünce sisteminde Tanrı bir metafizik, kutsallık alanı ve kavramıyla telakki edilmiş ise de, metafizik ve fizik âlem bir bütün uyum ve evrensel birlik içerisinde algılanırdı. Bu bir teokratik düzenin zeminini oluşturuyordu. Bu zemin, ‘Kültekin ve Bilge Kağan’ yazıtlarında, ‘yukarıda mavi kök, aşağıda yağız yer ve bu ikisi arasında kişioğlu yaratıldığında’ diye geçen ibareden de anlaşılmaktadır. ‘Kişioğulları (insanlık) üzerinde tahtta (apam-baba) Bumun İstemi Kağan oldu. O, (Tanrı adına) Türk budununu, elini, töresini eline aldı ve düzenledi.’ Türk Tanrısı, Elteriş Kağan ile Bilge Kağanı da kutu ile kutsamış ve Türk ulusunu kurtarmıştı.
Eski Türk Düşünce sisteminin dünya görüşü ve tüm değerlerinin kaynağı olan Kök Tanrı ve anlayışının ilk söz ve muhteva çerçevesinden kayması, doğal olarak Türk Birliğinin zayıflamasına yol açmıştı.
Eski Türk Düşünce sisteminde epistemolojik açıdan bakıldığında yer, dağ, taş, ağaç, pınar gibi kozmolojik varlıklar fiziksel anlamının dışında ‘Tanrının birer tecellisi’ olarak kutsallık bir mana kazanmaktaydılar. Tabiat unsurlarının canı, kutu ve sahibinin olduğuna inanılırdı. Dini gerçeklik açısından tabiat unsurları insan zihninde fiziksel varlığından soyunarak, doğrudan Tanrının sıfatlarıyla bütünlük içerisinde bir kutsallık kazanıyordu.
Sonuç olarak, Eski Türk Düşünce sisteminde Tanrı, ‘İnsan-Tanrı-Evren (âlem)’ üçlü kozmik birlik düzeninin merkezi zemini ve insan ile âlemin uyum ve bütünlük sebebinin de şartıdır.”
Haftaya devam…