Prof.Dr.Bahaeddin Ögel (Türklerde Devlet Anlayışı, Ötüken Neşriyat-2016); “Türklerde Gök Kültü’nün çok erken başlaması veya Koppers ile ünlü meslektaşı Schmidt’in dedikleri gibi, atlı kavimlerde göğün kutluluğu ve onunla ilgili seremonilerin din anlayışında ön sırayı almaları aile ve devlet düşüncesini de etkilemişti.
P.Schmidt: …İster universal devlet, ister cihanşümul devlet, isterse evrensel devlet diyelim, bütün bu devlet ideallerinin kök ve kaynağı gök tapınmasıdır. Gök, kendi kendine hareket etmez. Gök, Tao denen kendi kanununa ve düzenine göre döner. Güneş, ay ve yıldızlar da bu düzene göre gezinirler. Gökteki kanunların kurduğu bu düzen, insan toplulukları ile devlet içinde de bulunmalıdır. Herkes bu düzene göre hayatını kurmalıdır. Çin imparatoru ise göğün bir sembolü ve insanlara bir örnek olarak oturmalıdır. Çin’de, gök dini veya gök kültü ile devlet arasındaki ilişki böyle kuruluyordu. Göğü ve devleti idare eden düzen Tao idi. Çin’deki Tao, eski Yunanlıların nomos’una yakındır.
Türklerde ise bu, Töre’dir. Ancak töre, Türklerde Tanrı tarafından değil, Gök tarafından kutlanmış olan kağanın kendi iradesiyle kurulurdu. Görülüyor ki, Türkler ile Çin’deki Gök kültü arasında bazı derin ayrılıklar vardı (s.35).
Göktürk yazıtlarının gerçekten görkemli ve muhteşem girişindeki; “Yukarıda mavi gök ve aşağıda yağız yer yaratıldığında, ikisinin arasında insanoğlu yaratılmış. İnsanoğlunun üzerine atalarım Bumin Kağan ve İstemi Kağan (kağan olarak) oturmuşlar (yani tahta çıkmışlar). (Kağan olarak) oturduktan sonra, Türk milletinin devleti ile töresini idare etmiş ve düzene koyuvermişler.” ifadesinden anlaşılıyor ki, göğü ve yeri yaratan bir güç veya bir tek hâlık vardı. Gök, kendi kendine Tanrı değildi.
Çin’deki “yer, gök ve insan” üçlüsü ile Türklerinki arasında bazı önemli ayrılıklar vardı. Türklerde göğü yaratan bir güç vardır. Çin’de ise, göğün kendisi bir yaratıcıdır. (s.36)”
Rene Grousset (Stepler İmparatorluğu, TTK-2011), Orhun kitabelerine atıfta bulunarak; "Bu ünlü destan parçasının telkin ettiği ahlaki fikirler, Türk-Moğol Şamanizmine temel hizmeti gören eski yaradılış inançlarından gelmektedir. W.Thomsen'in verdiği özete göre bu inançlar pek basittir (s.101): Dünya birbiri üzerine konulmuş katlardan teşekkül etmiştir. Üstteki on yedi kat, göğü, ışık ülkesini, alttaki yedi yahut dokuz kat da karanlıklar diyarı olan toprak altı alemini teşkil eder. Bu ikisi arasında da insanların yaşadığı yeryüzü vardır. Gök ve yer, semanın en yüksek katında oturan ve ilahileştirilmiş gök manasında Tengri adıyla gösterilen ulu bir varlığa tabidir. Gök aynı zamanda faziletli ruhların makamıdır. Bunun gibi yer altı alemi de fenaların cehennemidir (s.102).
‘Fakat yalnız, göğün ve yerin biricik varlık sebebi tanıdıkları bir tanrıya tapar ve onu anarlar. Ona at, öküz ve koyun kurban ederler’ ve filhakika eski Türk-Moğol kavimlerinde müşterek olan Tengri, ilahileştirilmiş gök ibadeti de tam bu şekildedir. Nihayet Theophylacte’nin, ‘onlara sözde gelecekten haber veren din adamları’ hakkında söylediği şeyler, Cengiz Han devrinde bile hâlâ bu kadar nüfuz sahibi olan Türk-Moğol şamanlarına tamamıyla uymaktadır (s.100).”
Yılmaz Öztuna (Büyük Türkiye Tarihi), “Türkler, Gök Tanrı dedikleri tek tanrıya inanırlardı. Çok kanaatkâr bir millet olarak tanınmışlardı. Milli gururları fevkalâde yüksekti. Dünyaya hükmetmek için yaratıldıkları hakkındaki kanaatleri samimi idi (c.1/s.51).
Eski Türkler, uzun zaman inanıldığı gibi Şaman dininden (Şamanist) değillerdir. Tarih sahnesine çıktıklarından X.asır başlarında İslâm dinine geçinceye kadar Türk dini, “Gök Tanrı Dini” idi. Türk Tanrısı, yalnız Türkler’in tanrısı olan bir tek tanrı idi (c.1/s.80).”
Çin’e etkileri
Dr.Arslan Tekin (Türk’ün Tarihi); “Semavi bir Yüce Tanrı’ya inanç, ilkel toplumlarda yaygındır (s.229).
Çin yıllıkları Hunların bir Gök-Tanrı’ya inandıklarını bize haber veriyor (s.230).
Proto-Türklerin bu Gök Tanrı inancı ve dinleri ile Hindu-Avrupaîlerinki arasındaki benzerlik kayda değer. Her ikisinin de ekonomisi, avcılık ve hayvan yetiştiriciliği yani çobanlığa dayanmaktadır. Dinî bakımdan, her ikisinde de ‘Büyük Gök Tanrı’ önem taşımaktadır. Her ikisinde de kadın ilaheler hemen hiç mevcut değildir. Her ikisinde de ‘oğullar’a veya ‘elçiler’e aynı fonksiyon atfedilmektedir. Her ikisinde de ‘ateş’ aynı şekilde yüceltiliyor. Keza her iki kültte de ‘at’ın dinî önemi aynıdır. Nihayet, Eski Yunan’ın Olimpos kurbanında Türk dinine has kurbanın izlerine rastlanmaktadır. Bütün bu benzerlikler aynı zamanda Türk dininin ve orada Tanrı inancının eskiliği ve köklülüğünü göstermektedir.
Hunlar Gök Tanrı’ya inanıyor ve onu daha sonra Kaşgarlı Mahmud’un ifade edeceği üzere hem gök hem de Tanrı anlamını içeren ‘Tengri’ kelimesi ile ifade ediyorlardı.
Göktürkler de aynı anlamda Tengri kelimesini kullanıyor, ayrıca Tonyukuk Kitabesinde ‘Türk Tanrısı’ kavramına yer veriyorlardı (s.231).
Türklerde Gök-Tanrı en azından mefhum olarak yaratıcı ve Kadir-i Mutlak Tanrı olarak idrak ediliyor.
Esasen, anlaşılan Çin’e, ‘Kudretli Varlık’ olarak Gök-Tanrı inancını sokanlar da Türkler olmuşlardır. Halbuki Çin kültüründe temelde ‘Gök kültü’ mevcut değildir ve T’ien şekliyle Tanrı kelimesi oraya Türklerden geçmiştir (s.230).
Yılmaz Öztuna; “Türklerin İslâm öncesi dini, Gök Tanrı dini idi. Hıristiyan, Musevî, Buda, Mani dinleri de tecrübe edilmişti ama esas Türk dini, Tanrı dini idi. Türkler bu dinden geçerek İslâm oldular. Zor bir geçiş değildi. Kolay bir geçişti (c.10/s.170).
Gök Tanrı dininden Oğuzlar, Arab seyyahı İbnü Fadlan’ın müşahedesine göre, başlarını göğe kaldırarak ‘Bir Tengri’ diye dilekte bulunuyorlardı. VI.asır Bizans tarihçisi Menander, Türklerin ‘kainatın yaratıcısı Tek Tanrı’ya inandıklarını’ yazmaktadır. …Möngge Kağan, Fransa kralı IX.Louis’e gönderdiği mektupta (c.10/s.170): ‘Gökyüzünde ancak Bir Ebedi Tanrı vardır’ demektedir (Rasonyi, Tarihte Türklük) (c.10/s.171).
Çince’de bilhassa teşkilata ait kelimeler, Türkçe’den alınmıştır. XX.asra kadar Çin imparatorlarının taşıdıkları ‘Gök’ün oğlu (T’ien tzu)’ unvanı bile (Japonya imparatorları: Güneş’in oğlu) Türklerden alınmıştır. Konfiçyus’ta ve Çince’de Allah yerine kullanılan ‘T’ien’ kelimesi Türkçe Tengri = Tanrı’dan alınıp Çince’leştirilmiştir. Nitekim Orta Asya’daki Tanrı Dağları’na Çinliler ‘T’ien-şan = Tiyenşan’ demektedirler (c.11/s.61).
Osmanlı hükümdarı, kudretini doğrudan doğruya Tanrı’dan alıyordu. Teoman ve Mete’den beri Türk Hakanları, kudretlerini Tanrı’dan alırlar. Hatta eski Hakanlar, Tanrı’ya benzerler. Fakat Müslüman dini, bu telakkiyi yıkmış, Hakanlar’ı Tanrı’nın kulu derekesine indirmiştir. Böyle olmakla beraber, bu kul, gene de Tanrı tarafından milletinin başına getirilmiştir. Bu telakki umumidir ve hiçbir Türk’ün aksi bir kanaati yoktur (c.3/s.245).
Prof.Dr.Ahmet Taşağıl; “Gök-Türk (Kök-Türk) tabiri, ‘Gök’e mensup, İlahî Türk manasına gelmektedir (Gök-Türkler, TTK, 2014, s.1).”