TRT 1’de “Alparslan: Büyük Selçuklu” dizisinin 28 Mart 2022 Pazartesi günkü bölümünde, alakasız bir sahnede halifelikten bahsedildi: “Halife, bütün Müslümanların başıymış!..” Zaten uzun zamandır kalemşorları yazıyor ya da televizyonlarda konuşuyorlar. Her konuda olduğu gibi bu konuda da milletimizin kafası karıştırılıyor, sürekli algı oluşturuluyor.
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’ni hatırlayın! “Osmanlı gibi Türkiye coğrafyasının büyüyeceğini, halifeliğin geleceğini” fısıldıyorlardı!.. Sorgulama becerileri olmadığından taraftarları hemen inanırlar. Oysa, ABD dahil hiçbir devlet Türkiye’nin büyümesini istemez; aksine “Arap baharı” kandırmacasıyla İslâm beldelerini yaktılar, yıktılar, böldüler, istikrarsız hale getirdiler. Hepsi küresel bir projenin parçasıydı; anladılar mı? Sanmıyorum!..
Geçen hafta, 2017 yılı MAK-Danışmanlık’ın “Türkiye’de Toplumun Dine ve Dini Değerlere Bakışı” başlıklı bir araştırmasından bahsetmiştim. Halifelik konusu da sorulmuştu: “İslam ülkelerinin papalık benzeri bir dini liderliğe ya da halifeliğe ihtiyacı olduğunu düşünüyor musunuz?” Evet %54, hayır %40, kararsız %6 çıkmıştı. Bu, yıllardır cemaatlerin, tarikatların ince ince işledikleri propagandanın bir sonucuydu.
Araştırmanın üzerinden 5 yıl geçti; ayrıca halifeliği savunan bir cemaatin devlete karşı kalkışması oldu. Aynı soru şimdi sorulsa sonuç ne olur?..
Ancak, sorunun yanlış/maksatlı hazırlandığı, katılımcıların (deneklerin) kafasının bulandırıldığı anlaşılıyor. Soruya eklenen “Papalık benzeri bir dini liderliğe…” ifadesiyle “düşman gösterme, karşıtlık gibi” çağrışım oluşturulmuştur. Diğer yandan, soruya “evet diyenler” ne kadar bilinçli; halifeliğin anlamını, tarihi sürecini ve halifeler dönemini ne kadar biliyorlar?.. “Papalık” hakkındaki bilgileri nedir? Hristiyanlıkta olan “Ruhban sınıfı”nın, İslâmiyet’te olmadığını biliyorlar mı? Hristiyan dünyasında da mezhepler, ayrışmalar var mı?..
Buradaki tek fark: Hristiyanlar akıllarını kullanıp Müslümanları birbirlerine kırdırıyorlar!..
Halifelik-Hilafet
TDV.İslâm Ans.(c.17/s.539-546) ile konuya girelim: “Sözlükte ‘birinin yerine geçmek, bir kimseden sonra gelip onun yerini almak, birinin ardından gelmek/gitmek, yerini doldurmak, vekâlet veya temsil etmek’ gibi anlamlara gelen hilâfet kelimesi, terim olarak İslâm devletlerinde Hz.Peygamber’den sonraki devlet başkanlığı kurumunu ifade eder. Halîfe de ‘bir kimsenin yerine geçen, onu temsil eden kimse’ demektir ve devlet başkanı için kullanılır. Devlet başkanlığının bir adı da imâmettir. Devlet başkanına, Resûl-i Ekrem’in vekili olarak onun adına toplumu yönettiği için halife, önder ve lider olması sebebiyle de imam denildiği anlaşılmaktadır…
Kur’ân-ı Kerîm’de hilâfet kelimesi yer almadığı gibi halife de terim anlamıyla geçmez; ancak halife, halâif ve hulefâ kelimeleri kullanılarak insanın Allah’ın yeryüzündeki halifesi olduğu sıkça tekrarlanır (Bakara,2/30; En‘âm,6/165; Yûnus,10/73; Neml,27/62; Fâtır,35/39; Sâd,38/26)”.
Peygamberimiz vefat ettiğinde ortada bir devlet vardı: Bu devleti birinin yönetmesi gerekiyordu. İşte, devlet başkanlığı makamına oturan kişiye “Halife” denmiştir. Peygamberlik, Allah tarafından verildiği için bu görevi/makamı temsil etmesi söz konusu olamaz. Fakat, ortaya çıkan dinî meselelere, İslâm’ın emrettiği ve peygamberimizin bizzat uyguladığı istişare ve meşveret geleneği ile çözüm getirebilir. Bu geleneğe başlangıçta uyulmuşsa da sonra ki yıllarda tek karar merci haline getirilmiştir.
Halife de Hilafet de Arapça sözcüklerdir. Milletimizin; geçmişinde Osmanlı Türkçesi’ni Arap harfleri ile yazması ve büyük çoğunluğunun okuma- yazma bilmemesi gibi sebeplerle “Kur’ân harfleri” diye Arapça harf ve yazılara bir saygısı vardır. Çocukluğumuzda, yaşlılarımızın yerde buldukları Arapça yazılmış kağıtları, “içeriğini bilmeden!” camilerin veya evlerin duvar kovuğuna koyduklarını görürdük.
“Halifelik ya da Hilafet” konusu çok tartışmalıdır: Maalesef! 1400 sene geçtiği halde iktidara gelme ya da iktidarda kalma aracı olarak sürekli kullanılan, İslâm dünyasında siyasete alet edilen bir makam haline gelmiştir. Eğer biraz İslâm veya Dinler tarihi okumuşsanız ya da Müslüman milletlerin tarihlerini okursanız; bu makamın nasıl kullanıldığını rahatlıkla görebilirsiniz. Hatta daha da ayrıntıya girerseniz; iktidar için ne acılar yaşandığını, kimlerin kimlerle iş birliği ve ittifaka girdiğini, uğrunda oluk oluk kan döküldüğünü, bazı halifelerin -İslâm’a aykırı- yaşantılarını görürsünüz. Hassas bir Müslümansanız, sadece şu kadarını söyleyeyim: Üzülürsünüz!..
Ama bu yazdıklarımdan, sakın “okumayın” anlamı çıkarılmasın. Okumak insanı hem şuurlandırır, doğru yolda yürümesini sağlar hem de bilgisini artırır, söz sahibi yapar.
Halifeler dönemi
Peygamberimizden sonra “Hulefâ-yı Râşidin” denilen dönemde, Hz.Ebubekir (632-634), Hz.Ömer (634-644), Hz.Osman (644-656) ve Hz.Ali (656-661) halife olmuşlardır.
Diğer halifeler ise dönemlere göre şunlardır:
Emeviler Dönemi: 1.Muaviye (661-680), 2.Yezid (680-683), 3.II.Muaviye (683-684), 4.Mervan (684-685), 5.Abdülmelik (685-705), 6.Velid (705-715), 7.Süleyman bin Abdülmelik (715-717), 8.Ömer bin Abdülaziz (717-720), 9.II.Yezid (720-724), 10.Hişam bin Abdülmelik (724-743), 11.II.Velid (743-744), 12.III.Yezid (744), 13.İbrahim bin Velid (744), 14.II.Mervan (744-750).
Dr.Rıza Nur, “Türk Tarihi” adlı eserinde; “Muaviye 661’de Emeviye Devleti’ni teşkil edip halife oldu. Bu devlete atası olan ‘Ümeyye bin Abd-i Şems’ nam kimseye nisbetle Emeviye Devleti (Ed-Devletü Beni Ümeyye) derler. Biz ‘Emeviler’ diyoruz. Şam (Dımışk)’ı payitaht yaptı, devlet işlerini esasından değiştirdi. Şimdiye kadar halifeler ahali tarafından seçimle tayin olunurken şimdi verasetle oğula, aileye bırakılıyordu. Hz.Muhammed’in kurduğu dini heyet din boyasından büsbütün çıkıyor, siyasi boyaya boyanıyor, tam müstebit bir devlet haline geliyordu. Daha doğru tabirle teşekkül eden ve koca bir imparatorluk olan İslam Devleti dini boyalarını kaldırıyordu. Bu suretle de bu devlet halkın teveccühünden düşüyor, aleyhine umumi bir nefret uyandırıyordu (c.3/s.263).
Abbasîler Dönemi: 1.Seffah (750-754), 2.Mansur (754-775), 3.Mehdi (775-785), 4.Hadi (785-786), 5.Harun Reşid (786-809), 6.Emin (809-813), 7.Memun (813-833), 8.Mutasım (833-842), 9.Vasık (842-847), 10.Mütevekkil (847-861), 11.Muntasır (861-862), 12.Mustain (862-866), 13.Mutaz (866-869), 14.Mühtedî (869-870), 15.Mutemid (870-892), 16.Mutezid (892-902), 17.Mûktefî (902-908), 18.Muktedir (908-932), 19.Kahir (932-934), 20.Râdî (934-940), 21.Muttaki (940-944), 22.Mustekfi (944-946), 23.Mutî (946-974), 24.Tâi (974-991), 25.Kadir (991-1031), 26.Kaim (1031-1075), 27.Muktadî (1075-1094), 28.Mustazhir (1094-1118), 29.Mustarşid (1118-1135), 30.Raşid (1135-1136), 31.Muktafî (1136-1160), 32.Mûstencid (1160-1170), 33.Mûstezî (1170-1180), 34.Nâsır (1180-1225), 35.Zâhir (1225-1226), 36.Mustansır (1226-1242), 37.Mustasım (1242-1258).
Dr.Rıza Nur (aynı eser): “İslâm tarihinde ‘Hılafet’ bir defa Hz.Ali ile Muaviye arasında taksim edilmiş, bir defa da Abbasiler ve Fatımiler zamanında biri Bağdad’da, diğeri Kahire’de iki ‘Halife’ mevcud olmuş… Hz.Ali zamanındaki iki halifenin ikisinin de Sünni, Fatımiler zamanındaki halifenin birisinin Sünni, diğerinin Şii olduğunu kaydederiz (c.12/s.82)”.
Daha peygamberimizin cenazesi toprağa verilmeden başlayan tartışmaları, biat edenleri/ etmeyenleri, Halifelik makamı için yapılan mücadeleleri, savaşları, hileleri, oynanan oyunları anlatmayacağım: Sizin okuyup öğrenmenizi tavsiye edeceğim. Yalnız, bu hırs yüzünden Hz.Ebubekir hariç diğer üç ilk halifenin öldürüldüğünü biliyorsunuzdur, herhalde!..
Haftaya devam…