10 Temmuz 2015 tarihinde basında; “Kahramanmaraş’ın Türkoğlu ilçesine 5 bin kişilik cezaevinin yapılacağı” şeklinde haber çıkmıştı. Bu haberde ve Mart/2016’da inşaat alanında verdiği röportajda belediye başkanı; “Türkiye’nin en büyük cezaevi komplekslerinden bir tanesi ilçemize yapılıyor. Bazıları cezaevi ile övünülür mü diyor ama …bir yatırım yapılacaksa ilçemize yapılmasını istedik. Burası …büyük devasa bir cezaevi kompleksi… Cezaevi gerçeği, Türkiye’mizin gerçeği, keşke Türkiye’de cezaevleri olmasa ama bu bir gerçekse bu gerçekliğin de Türkoğlu’na yatırım olarak dönmesi bizim için sevindirici. …bittiği takdirde Türkoğlu’muzun her alanında vatandaşlarımızın gelir yönünden zenginleşmesine vesile olacak. Burada kalan mahkûm yakınları ilçemizde ev tutacak, otellerde kalacak ilçe ekonomisine katkı sağlayacak. Cezaevinde görev alan bin kişinin yakınları ile beraber yaklaşık 5 bin kişiye yakın nüfusumuza katkı sağlayacak. Nüfusun artmasıyla İller Bankası’ndan belediyemize gelen ödenek de artacak…” demişti.
Bir Kahramanmaraşlı olarak konuya daha önce değinmiştim: Ardından birkaç hafta önce basında yeni bir haber çıkınca tekrar yazmak istedim: “36 adet daha cezaevi yapılmasının 2022 yılı yatırım programına alındığı ve bunun için 8 milyar 713 milyon 944 bin lira harcanacağı” belirtiliyordu. Bu 36 cezaevi ile birlikte cezaevi sayı 419’a çıkacakmış.
(“2022 Yılı Yatırım Programının Kabulü ve Uygulanmasına Dair Cumhurbaşkanlığı Kararı”, 15 Ocak 2022 tarih ve 31720 Mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.)
Ülkemizde, şu anda 269 kapalı ceza infaz kurumu, 86 müstakil açık ceza infaz kurumu, 4 çocuk eğitimevi, 10 kadın kapalı, 6 kadın açık, 8 çocuk kapalı ceza infaz kurumu olmak üzere 383 ceza infaz kurumu bulunuyor.
Ayrıca, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 18.maddesi uyarınca akıl hastalığı dışında ruhsal rahatsızlıkları bulunan hükümlüler için Adana, Elâzığ, Manisa ve Samsun E-Tipi ceza infaz kurumlarında üniteler oluşturulmuş, İstanbul Metris ve Menemen R Tipi Kapalı sağlık üniteleri kurulmuştur.
Değerlendirme
Şimdi, yazının başlığına bakıp bazılarınız hemen “Ne güzel işte” diyebilir, bu durumu iyiye yorabilirsiniz!.. Ben öyle düşünmüyorum; aksine üzüldüğümü belirteceğim. Bana göre, bu binalar bir yatırım(!) bile değildir: “Suçluları ıslah amaçlı” yapılan binalardır. Acaba mahkûmları ıslah edebiliyor muyuz? Bir tartışma konusu!.. İçeride ve dışarıda suçu önleyici ortam mı var; yoksa “teşvik edici ortam” mı? Dolayısıyla sevinilecek bir haber olarak görmüyorum.
Yaşananları sorgulatmak ve sizleri biraz düşündürmek için bazı yazılarımda “ülke iyi yönetiliyor mu?” veya “ülkede neler iyi gidiyor?” diye sorular sorduğum oluyor: “Haberlerde görüyor ve okuyorsunuzdur: Yolsuzluklar, hırsızlıklar, cinayetler, tecavüzler, kapkaçlar, uyuşturucu satışları, cinsel istismarlar (çocuklara dahi), kadın cinayetleri vb. gibi ne kadar yanlış, kötü, haram, günah, yasak işler varsa yapılıyor. Ama bu duruma ‘dur’ denmiyor, ‘dur denilecek’ adım atılmıyor…” demiştim.
Ve devamla; “Ben hatırlatayım: ‘çokça adalet sarayı, hapishane ve hastahane yapıldı’ diyebilirsiniz! Her halde biliyorsunuzdur: Adlî binaların ve hapishanelerin yapılması, toplumda sosyal sorunların ve suçların arttığını; hastahane yapılması ise toplum sağlığının bozulduğunu ve hasta sayısının arttığını gösterir. Bu da iyiye alamet değildir.” diye yazmıştım.
Konu bir inşaat, bir bina yapma veya bir müteahhidi zengin etme meselesinin çok çok ötesindedir. Bir ülkede yeni hapishane binaları yapılması demek, o ülkede suç oranının ve suçlu sayısının arttığı anlamına gelir. Toplumsal ve sosyal meselelerin/ problemlerin/ sorunların/ yaraların arttığı anlamına gelir. Adaletin ve hukukun işlemediği anlamına gelir.
Son yıllarda ahlâken büyük bir bozulma yaşıyoruz. “Tivit attı, muhalefet yaptı, hakaret etti” suçlamalarıyla insanlar cezaevlerine konulurken; televizyonların gündüz yayınladıkları programlarda ahlâksızlık “dip yapıyor”; ne iktidardan ne de RTÜK’den ses yok! Bunlara karşı en sert tedbirleri almaları ve çözüm bulmaları gerekenler; herkes gibi şikâyet edip, tivit atarak ya da genelge yayınlayarak geçiştiriyorlar. Çünkü, “toplumun gerçek gündemden uzaklaşması, bunlarla meşgul olması, düşünmemesi…” işlerine geliyor. Hatırlayın; bir vakıf yurdunda erkek çocuğa yapılan tacize karşılık sorumlu bakanın ifadelerini… Veya “bu geleneğimizde var, bademleme denir” anlamında söz sarf edenleri… Lut kavmi gibiyiz!.. İslâmiyet’in yasakladığı her şey yapılıyor. Bakalım, Allah’ın hoşuna gidecek mi?
Ülkemizde, insan ve silah kaçakçılığı ile uyuşturucu ticaretinden cinayetlere; cinsel istismar, taciz ve tecavüzden hırsızlık, yolsuzluk ve rüşvete; suç işlemek amacıyla örgüt kurmadan/ çeteleşmeden devletin güvenliğine ve anayasal düzene karşı eylemde bulunmaya kadar her türlü suç rahatlıkla işlenebiliyor.
Ülkenin içinde bulunduğu gerginlik, kriz ve yoğun stres sebebiyle vatandaşların psikolojileri bozulmuş, antidepresan hapı kullananların sayısı artmış önemli mi?..
Farklı sebeplerle evini terk eden, sokağa itilen, çalıştırılan, dilendirilen çocukların ihmali ve istismarı bir yana aralarında şiddet ve uyuşturucu kullanımı da artmış önemli mi?..
Eskiden çeşitli kuruluşlar tarafından organize edilen eylemlerde, insanlar bağırıp çağırıp boşalıyor, sinirlerini yatıştırıyordu. Şimdi insanlar sindirildiği, korkutulduğu ve sokağa çıkamadığı için gerginliğini eve taşıyor ve hıncını evdekilerden çıkarıyor; aile içi kavgalar, cinayetler oluyor. Herkes birbirine öfkeyle ve kinle bakıyor, en ufak bir tartışmada kavga çıkıyor.
Bunun geçim zorluğu, enflasyon, işsizlik gibi ekonomik sıkıntılardan kaynaklandığını düşündünüz mü? Veya yeni sistemden kaynaklı istikrarsız ortamdan; ehliyetsiz, liyakatsiz, beceriksiz kadrolardan olduğunu… Sorguluyor musunuz?
Devlet otoritesinin kalmadığı, yönetim zafiyetinin olduğu, cezaların yetersiz kaldığı veya yeterliyse bile uygulanmadığı, suça meyilli kişilerin umursamazlığı ve korkusuzluğu gibi sebepler aklınıza geliyor mu? Bence bunların hepsinin az-çok payı var. Farkındaysanız; ülkede yönetim boşluğu ve büyük bir kargaşa ortamı oluştu/oluşturuldu.
Çok küçük bir azınlığın dışında mutlu olan yok!..
Sonuç olarak; tabii ki her ülkeye cezaevi gerekiyor ama!..
Keşke cezaevlerinden, adliye saraylarından, hastanelerden, köprülerden, tünellerden, yollardan, camilerden önce iş alanları açsaydık, sanayiyi geliştirseydik, fabrikalar kursaydık; gayrisafi millî hasılamızı ve kişi başı milli gelirimizi artırsaydık; ekonomide ve fiyatlarda istikrarı sağlasaydık; vatandaşın alım gücünü artırıp geçimini kolaylaştırsaydık.
Keşke sorunlarımıza; pragmatist (faydacı), popülist ve eyyamcı yaklaşımlardan ziyade çıkış sebebini araştırıp önleyici tedbirleri yürürlüğe koysaydık.
Keşke işlerimizi; anayasa, yasalar, plan ve programlar çerçevesinde yürütseydik; eğitime önem verip Türkiye Cumhuriyeti’ne zararı olan/olacak tüm organizasyonlara engel olsaydık.
Maalesef! Bu zihniyetin, Ülkemi bu kısır döngüden çıkaracağına inanmıyorum. Ve bir “Türkiye Sevdalısı” olarak, ülkemin içinde bulunduğu bu durumdan sonsuz üzüntü/acı duyuyorum.