Yard. Doç. Dr. Ahmet Vehbi ECER hocayla yapılan röportajla ilgili “115 Soruda Türk Alimi İmam Matüridi” isimli kitaptan alıntılar yapmaya devam ediyorum.
Matüridi; imanı tarif ederken, iman-amel ilişkisini incelerken, ibadetler hakkında bilgi verirken, Allah’ın varlığının bilinmesinin metodunu belirlerken, şeriat-tarikat ve tasavvuf kavramlarını açıklarken hep akılcı metodu kullanmıştır. O’na göre; Allah insanlara, temyiz kabiliyeti denilen iyiyi kötüden, hayrı şerden ayırt etme ve aklını kullanabilme gücünü vermiştir.
Allah; aklı olanları dini yönden mükellef kılmış, aklı olmayanları İlâhi emrin sorumluluğu dışında tutmuştur. Akıl sahipleri akıllarını kullanmak suretiyle yaratıcı ve tek olan Allah’ı bulabilirler. O’na göre insanlar, şeriatı ve şeriatın bir bölümü olan ibadetlerin ne şekilde yapılacağını akıllarıyla belirleyemezler. Bunları Peygamberler vasıtası ile öğrenebilirler.
İslâm Dini’ni nakilcilikten kurtarıp ona aklı katmak suretiyle cihanşümul olma kapısını aralayan Matüridi, İslâm Dini’ni anlamada ve uygulamada sağladığı kolaylık yanında, Türk kültürünü yaşatma yönünden de ihmali mümkün olmayan büyük bir bilgindir.
Matüridi, dinin esasını (özünü) ilgilendirmeyen görüş farklılıklarını hoş görür, onları dinden çıkmış saymaz, kâfirlikle suçlamaz. Açık yalanlaması olmadığı sürece kıbleye yönelen herkesi (ehl-i kıbleyi) mümin olarak görür, işlerinde ve ibadetlerinde meydana gelen eksiklik ve yanlışlıkları imandan çıkma sebebi saymaz. Kendi görüşlerine uymayanları da zorlamaz.
Akıl, Matüridi’ye göre insana verilmiş ilahi bir emanettir. İnsanlar akıl sayesinde güzellikleri ve çirkinlikleri tanır, kendi varlığının üstünlüğünü onun sayesinde anlar. Kulun kusur işlemesi aklını kullanmayı terk etmesi sebebiyledir. Ona göre “İnsan fizyolojik bir yapıya ve bir de akla sahip kılınarak yaratılmıştır.”
Matüridi’ye göre iman kalp ile tasdik, dil ile ikrar etmektir. Yani açıkça söylemektir. Diliyle ikrar ettiği halde kalbiyle tasdik etmeyen kimse mümin değildir. Dil ile ikrar, tasdiki doğrulayan ve açıklayan bir araçtır. İman tasdik olunca bunun aksi de tekzib, yani inkâr ve yalanlama olacaktır. Tekzib’in bir anlamı da (dini yönden) küfür’dür.
Matüridi’ye göre adam öldürmek, zina etmek, içki içmek gibi büyük günah işlemek de mümini imandan çıkarmaz. Tanrı’ya ve emirlerine -yasaklarına- inanan kimse; bunlara uymaz, bunları uygulamazsa dinden çıkmaz günahkâr olur. Günahkâr olan kimse tevbeyle kurtulabilir. Kâfirlik (küfr) yalanlama, inkâr ile olur. Büyük veya küçük günah işleyen kimse o anda Allah’ı inkâr etmemektedir.
Matüridiye’ye göre iman, artmaz ve eksilmez, belki kuvvetlenir ve zayıflar.
Akıl -itikadi alanda- temel bir itikadi bilgi kaynağıdır. Ancak ameli -yani özellikle ibadetle ilgili- işlerde akıl bilgi kaynağı olmayıp naklin yardımına muhtaçtır. İbadetle ilgili eylemlerde bilginlerin belli bir ölçüde Kitap ve Sünnete ihtiyaçları vardır.
Sözlüklerde “düşünme, anlama ve kavrama gücü” olarak açıklanan akıl, Matüridi’nin sisteminde önemli bir yer tutar. Aslında Kur’an’da birçok ayetlerde insanların aklını kullanmaları tavsiyesi vardır. Ayrıca, Allah emrettiği her şey için akıl denilen kılavuzu insanlara hediye etmiştir. Bu sebeple kulun kusuru aklını kullanmaması, aklını terk etmesidir. Akıl Allah’ın insanlara lutfettiği bir emanettir. Düşünen ve aklını kullanan insan sonuçta kârlı çıkacaktır.
Matüridi sadece aklı kullanmayı tavsiye etmekle kalmamış, İslâm dininin inanç ilkelerini açıklarken ve tefsirindeki yorumlarda da aklı kullanmıştır. Aklı kullanan insan taklitçi ve mutaassıp olamaz. İnanç esaslarıyla ilgili açık bir yalanlaması (inkârı) olmadığı sürece, insanların ibadetleri ve işlerine karışılmaması kanaatindedir. Ona göre akıl, hakkı ve batılı ayırmak için tarafsız bir hakem gibidir.
Zira Matüridi, ilmi ibadetten üstün tutar, aklı daima ön planda bulundurur. Aklı olmayanın dininin de, ilminin de olamayacağını, ibadetlerde eksiklik ve yanlışlıkların imana zarar vermeyeceğini, eylemlerin (amelin) imandan parça olmadığı gibi insanların eylemlerini hür iradeleriyle seçtiğini, hür iradeleriyle seçtikleri eylemlerinden dolayı Allah’a karşı sorumluluk içinde bulunduklarını söyler.
Aklı dinin kaynaklarından biri olarak gören Matüridi, eylemleri (ameli) imandan saymamakla dünyayı karanlık, yaşanmaz ve korku dünyası olmaktan çıkartmıştır. Böyle bir anlayışın hayata geçirilmesi insanların kendi dilleriyle dua etmelerini, taklitten uzaklaşarak, anlayarak dine bağlanmalarını, dini duygulanmalarını artırarak şuurlu biçimde dindarlaşmalarını sağlayacaktır.
İman ve İslâm birdir. İman, Allah’ın varlığını, birliğini, ortağı ve benzeri olmadığını, her şeyin Allah’ın dilemesi ve yaratmasıyla olduğunu tasdik etmektir. İslâm ise kişinin kendisini tam anlamıyla Allah’a teslim etmesi, Allah’ın emirlerini yerine getirmesi, yasaklarından kaçınması, tam bir sadakat ve ihlâsla Tanrı’ya kulluk etmesidir.
İmanın bütün şartlarını yerine getiren bir kimsenin Müslüman olmadığını ileri sürmek mümkün değildir. Aynı şekilde, İslam’ın bütün şartlarını yerine getiren bir kimsenin mümin olmadığını söylemek de mümkün değildir.
Ebu Hanife ve Matüridi’nin akılcı metodu sayesinde Türk milleti Mısırlılarda olduğu gibi Arap kültürü içerisinde eriyip Araplaşmadı.
Bu sebeple, kalpteki iman ile bilmenin (bilginin) mahiyetleri ayrıdır. Ancak bilgi, kalple tasdikin meydana gelmesinde önemli rol oynar. Zira cehalet de bazen inkârcılığın sebebi olabilmektedir.