Son günlerde bazı partiler, cemaatler, tarikatlar ve hoca kılıklı adamlar kadınlara taktılar. Kadın haklarını savunanlara ağızlarına geleni söyleyip tepki gösteriyorlar. AKP’nin grup başkanvekili Özlem Zengin’i, kadın bakan ve milletvekillerini bile tehdit edebiliyorlar. Bu cüreti nereden aldıkları belli…
21 yıllık AKP iktidarı, bu kesimlere resmî ve özel her yerde destek verdi, yardımcı oldu. Sayelerinde hem devlette kadrolaştılar hem de maddi güce eriştiler. Dün FETÖ ile kankaydılar, şimdi bunlarla… Esasen karşılıklı olarak birbirlerine muhtaçlar. Zaten menzilleri de ortak!..
“Bu konuya niye girdin?” derseniz; sağ-muhafazakâr kadınlara hitap etmek ve onları biraz düşünmeye, sorgulamaya, özeleştiri yapmaya davet etmek için…
İslâm’da kadın
Arap kültüründe erkek hâkimiyeti vardır. Araplarda kadın değersiz ve sadece cinsel obje olarak görülür. İslamiyet; kadınlara bazı haklar sağlasa da maalesef bu haklarını koruyamamışlardır. Bu durumu, kaynakları okurken görüyor, uygulamalardan anlıyorsunuz. Geçmiş alimler, Kur’an sure ve ayetlerini genelde erkekler lehinde yorumlamışlardır.
TDV.İslâm Ansiklopedisi (c.16, s.282-285)’ne Prof.Dr.Ethem Ruhi Fığlalı hocanın yazdığı Peygamberimizin torunu Hz.Hasan’la ilgili maddeden kısa alıntı paylaşacağım: “Mıtlak (çok boşanan) lakabıyla da anılan Hz.Hasan’ın hayatında 100’e yakın evlilik yaptığı söylenir; hatta Şiî müelliflerinden İbn Şehrâşûb’a göre ayrıca 250 veya 300 cariyesi olmuştur. Ancak, onun hakkında müstakil bir araştırma yapan Bakır Şerif el-Kureşî, bu rivayetlere karşı çıkarak kendisinin sadece on üç evlilik yaptığını söylemektedir…”
Yılmaz Öztuna, “Büyük Türkiye Tarihi” adlı eserinde; “İbnü Batuta, o zamanlar Türklerde kadınların erkekten kaçma adeti olmadığı için Orhan Gazi’nin zevcesi ve Süleyman Paşa ile Sultan Murad’ın annesi Nilüfer Hatun’la da görüşmüştür (c.2/s.280). II.Abdülhamid devrinde çarşaf kabul edildiği zaman da Hanedan üyeleri ve bütün saray kadınları (cariyeler dahil) asla çarşaf giymemişlerdir (c.8/s.194).
Çarşaf denilen çirkin kadın kıyafetine gelince, klasik Osmanlı kadın kıyafetinde mevcut değildir. 1889’dan 1908’e kadar giyilmiş olan kara çarşafın ömrü 19 yıl sürmüştür (c.11/s.330). …Arab kadınlarına mahsus bir kıyafetti. Fakat saray hanımları hiçbir zaman çarşaf ve peçe giymemişler, ferace ve yaşmağa devam etmişlerdir (c.11/s.331)” demektedir.
Türklerde kadın-erkek ayırımı olmamasına rağmen özellikle Osmanlı döneminde Arap kültürü/ gelenekleri, İslâmiyet adı altında gelmiş, getirilmiştir. Örnek; çok eşlilik, kuma ya da cariye alma, miras paylaşımı gibi… Erkeklerin işine gelen bu durum, bugün bile güneydoğu Anadolu’da yaygındır.
Kölelik ve cariyelik
Kur’an (Muhammed, 47/4)’da; kafirlerle savaşırken alınan esirlerin bedel karşılığı veya bedelsiz bırakılmasından bahseder. Dinen yasaklanan bazı günahlara/ suçlara karşılık esirlerin özgürleştirilmesini teşvik eder. Ancak, uygulama böyle olmamış, esirler ganimet olarak değerlendirilmiştir.
Prof.Dr.Halil İnalcık; “…İslâm hukukuna göre, eğer bir kale kuşatılırsa, düşmana üç defa teslim teklifi yapılır. …reddedilirse …İslâm için o şehir fethedilir. …ahalisi esir edilebilir ve malları ganimettir (Tarihçilerin Kutbu Söyleşi, Emine Çaykara, İş Bankası, 2005, s.460).
Yılmaz Öztuna; “…köleler ve cariyeler, para karşılığı mal gibi alınıp satılan insanlardır. …köle ve cariyelerin geldikleri kaynaklar çeşitlidir. En büyük kaynaklar, harbde ve akınlarda Avrupa’da ve Akdeniz’de ele geçirilen Hristiyanlardır. …1700’lerden itibaren daha çok Kuzey Kafkasya’ya yönelmiştir (c.11/s.313). Köle ve cariye satışından devlet vergi alıyordu. Zira tamamen lüks bir eşya satışı idi (c.11/s.314).
Cariye ve kölesi olma, zenginlik alameti idi. Bunlar uşak ve hizmetkâr olarak çalıştırılırdı. Efendisi isterse cariyeyi odalık olarak alabilir veya oğluna verebilirdi. Böylece cariye, evin resmi metresi olurdu. Cariyeyi kullanan erkek, bekar olabileceği gibi evli de olurdu. Evin hanımı, odalığa ses çıkarmazdı. Fakat odalık çocuk doğurursa, o da evin hanımı durumuna yükseliyordu (c.11/s.438).
Osmanlı’da da savaş esiri kadınlar; bir mal gibi pazarlarda satılmış, iade edilmiş, el değiştirmiş, sahibi tarafından istenildiği şekilde kullanılmıştır. Kölelik ve cariyelik kaldırılamamıştır. Bugün Afganistan’da, İran’da, Suudi Arabistan’da ve benzeri ülkelerdeki kadınları özgür sayabilir miyiz? İran’da kadınlar, neden "başörtüsünü atma" eylemi yapmaktadırlar?
Geleneksel din anlayışı, bugün de aynen devam etmektedir. Ortam onlara bırakıldığı için lüzumlu- lüzumsuz konuşuyorlar. Eskiden olduğu gibi kadınlar kendilerine muhtaç olsun istiyorlar. Hakları olmasın, okumasın, çalışmasın, evinde kalsın, eve kapansın, sesi çıkmasın istiyorlar. Sizleri; öbür dünyayla/ cehennemle korkuturken kendileri her türlü imkânın içinde, istedikleri gibi yaşamak istiyorlar. Gönüllü ya da zorla “İmam veya Muta nikahı” kıyıp yeni eşler edinmek istiyorlar.
Önümüzde Peygamberimizin eşi Hz.Hatice örneği varken, kadını Müslümanca yaşam görüntüsü altında çarşafa, peçeye, burkaya büründürmek veya eve kapatmak, İslâmiyet’le bağdaşır mı? İslâm’da, şekli çizilmiş ne üniforma gibi bir kıyafet ne de kapkara giysiler vardır. Eğer istedikleri gerçekleşirse, başörtüsü ile de yetinmeyeceklerdir!.. Taviz, yeni tavizleri getirir!..
Çarpık zihniyetli bu kişiler; ülkemizde, son dönemlerde yaşanan şiddet, taciz, tecavüz, öldürme, çocuk istismarı, kayıplar, kap-kaç, çetecilik, magandacılık gibi sosyal olayları ve ahlâkî çöküntüyü umursamıyorlar.
Böyle bir anlayışa; çok eşliliğe/ kumaya, hatta modern cariyeye razı olacak bir kadını düşünemiyorum. Hiçbir kadın, herhalde böyle bir hayatın içinde olmak istemez!..
Cumhuriyet dönemi
“Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir” ilkesi, yarısı kadınlardan oluşan ülkemizde, “yeteri kadar uygulanabiliyor mu?” Sanmıyorum. Özellikle eğitim seviyesi düşük çevrelerde, dinî geleneklerden de kaynaklı olarak kadınlar üzerinde erkekler egemendir.
Millî mücadele sırasında Türk kadınları, vatan-millet aşkıyla üstlerine düşen görevi hakkıyla yerine getirmişlerdir. Bugünkü kadınlar, acaba bu sorumluluğu alabilirler mi? Yoksa “Ülkemde ezanlar okunsun, namazımı kılayım yeter; sokaklarda yabancı askerler gezse de olur” mu diyecekler?
İşte, vatanımızın her yeri sanki işgal altında… Giyimleri-kuşamları farklı, yerli mi yabancı mı olduklarını bilemediğimiz kişiler; sarıklı-cübbeli, çarşaflı-peçeli- burkalı olarak bizden daha rahat geziyorlar. Suriyelisi, Iraklısı, Afganistanlısı vs. ülkeye doldu. “Öz yurdumuzda garip, öz vatanımızda parya olduk!..”
Artık karar zamanı
Osmanlı’da ilk nüfus sayımı 1831 yılında yapılmış; Müslüman erkekler ile hayvanlar sayılmıştır. Osmanlı döneminde herkes padişahın kuluydu.
Oysa bugün tüm kadınlar; erkeklerle eşit ve aynı haklara sahip bir insan, bir birey, bir vatandaştır. Batılı birçok ülkeden önce seçme-seçilme hakkı verilmiştir. Ancak, bazı parti ve kuruluşlar; bir yandan Atatürk’e çemkirirken, diğer taraftan kadınlara verilen hakları ellerinden almak ve eskiye dönmek istemektedirler. Ne yazık ki, cemaat veya tarikatlarla bağlantılı bazı kadınlar da buna alet olmaktadırlar.
Bence, kadınların yatıp-kalkıp Atatürk’e dua etmeleri ve her daim ona vefa duymaları gerekir. Atatürk hiçbir şey kaybetmez ama sizler kazanımlarınızı kaybedersiniz. Cumhuriyet ilkelerine, değerlerine ve demokrasiye geri dönmeliyiz.
Seçim geldi-çattı: Oy vermek, başarısız partilere hesap kesmek için bir araçtır.
Onun için kadınlara çok görev düşmektedir.