Arşivimde, 10-15 yıl öncesine ait bir buçuk sayfalık “Kamu Diplomasisi” başlıklı bir bilgi notu buldum; sizinle paylaşacağım. “Benim işime yaramaz” diyebilirsiniz ama öncelikle bilgiden zarar gelmeyeceğini belirteyim: İkincisi bu tanımlardan, emperyal güçlerin ülkelerin kamuoylarını etkilemek için nasıl çalıştıklarını, propaganda ve algı operasyonları yaptıklarını öğreniyoruz.
“Literatürde Kamu Diplomasisi ile ilgili pek çok değişik tanım mevcuttur. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi ve farklı bakış açılarının görülebilmesi için bu kavramla ilgili tanımların geniş bir özetini sunmakta yarar görüyoruz:
Kamu Diplomasisinin ana amacı, köklü ilişkiler inşa etmektir. Diğer ülkelerin ihtiyaçlarını, kültürlerini, insanlarını anlamak; bakış açılarını paylaşmak, yanlış algılamaları düzeltmek, ortak paydalar bulmak kamu diplomasisinin başlıca hedefidir. Kamu diplomasisi, bir ülkenin imajının ve bilinirliğinin, bireysel etkileşim için uygun ortam yaratabilecek bir güç olduğu varsayımına dayalıdır (Mark LEONARD, Public Diplomacy, London, Foreign Policy Center, 2002, s.8-9).
Kamu Diplomasisi; yabancı ülkelerin kamuoylarına yönelik enformasyon, çekicilik ve nüfuz ile ulusal çıkarların tanıtımının yapılmasıdır… (Advisory Group on Public Diplomacy for the Arab and Muslim World, Edward P.Djerejian, Chairman, Washington, D.C., October 1, 2003, 13).
Kamu Diplomasisi; kendi ulusunun düşüncelerini ve ideallerini, kendi kurumlarını ve kültürünü, aynı zamanda ulusal hedeflerini ve güncel politikalarını yabancı halklara anlatma amacı taşıyan bir hükümetin iletişim politikası ve sürecidir (Hans N.TUCH, Communicating With the World: U.S.Public Diplomacy Overseas, New York, St.Martin’s Press, 1990, s.3).
Kamu Diplomasisi; Medyanın uluslararası ilişkilerdeki rolünü, hükümetlerin kamuoyuna dayanarak kendini geliştirmesini, bir ülkenin özel kuruluşlarının diğer ülkelerin kuruluşlarıyla hükümet dışı etkileşimde bulunmasını ve tüm bu uluslararası sürecin, politika geliştirme ve dış ilişkilerin yönlendirilmesi üzerindeki etkisini kapsamaktadır… (Hans N.TUCH, aynı makale, s.8).
Kamu Diplomasisi; halkların tutumunun, dış politikanın oluşumu ve yürütülmesine yaptığı etki ile ilişkilidir. Kamu Diplomasisi, uluslararası ilişkilerin geleneksel diplomasi dışındaki alanlarını kapsamaktadır; hükümetler tarafından yabancı ülkelerde kamuoyu oluşturulması, özel kuruluşlarının diğer ülkelerin kuruluşlarıyla etkileşimde bulunması, diplomatlar arasında iletişim sağlanması ve kültürler arası iletişim sürecinin geliştirilmesi… (What is Public Diplomacy?, The Edward R.Morrow Center of Public Diplomacy).
Kamu Diplomasisi; toplum içinde etkiye sahip olanlara -sadece hükümet içindekilere değil- tutarlı ve etkileyici biçimde seslenmektedir. Kamu Diplomasisi, dış politikadaki amaçlara ulaşmada da büyük önem taşır; ülkeler arasındaki karşılıklı kültürel diyalogun oluşmasına imkân tanır… (Diplomacy: Canada’s International Policy Statement, ‘A Role of Pride and Influence in the World’, tabled in Parliament, April/2005).
Kamu Diplomasisi; diğer ülkelerin halklarına ve karar alıcılarına ulaşarak onların düşüncelerini ve onları gözündeki imajınızı şekillendirmektedir (Committee Hansard, 14 March 2007, p.4).
Kamu Diplomasisi; algılamaları yönetebilme ve yabancı kamu sektörlerini hedefleriniz doğrultusunda yönlendirebilme sanatıdır (Jarol Manheim, ‘Talking Points for Meeting with Staff of Senate Foreign Relations Committee’, 18 december 2001, in Christopher Ross, ‘Public Diplomacy Comes of Age’, The Washington Quarterly, printemps, 2002, s.75).
Kamu Diplomasisi; uluslararası bir aktörün, yabancı bir halk ile yakaladığı bağlantı yoluyla uluslararası ortamı yönetme girişimidir (Nicholas CULL, ‘Public Diplomacy: Lessons from the Past’, University of Southem California, s.12).
Kamu Diplomasisi; yabancı halkları olumlu yönde etkilemeye yönelik bir politik aksiyondur. Direkt olarak kamuoyunu hedefler, fikirlerin ve düşüncelerin uluslararası dolaşımını sağlar. Aynı zamanda özel gruplar arasında bir etkileşim oluşturur (François Bernard HUYGHE, Diplomatie publique, 8 novembre 2006).
Kamu Diplomasisi; ülkelerin uluslararası kamuoyu oluşturma yoluyla ulusal hedeflerine, çıkarlarına ve amaçlarına ulaşmak için yapılandırılmış doğru bilgiyi yayma girişimidir (Jim RIGGINS, ‘A Strategic Assessment of Public Diplomacy’, USAF, 1998, s.4).”
Geçen haftaki “Devletler Arası İlişkiler” başlıklı yazımda; “Devletler her zaman birbirleriyle savaşacak değillerdir; zaman, zemin, şartlar -insanları olduğu gibi- devletleri de farklı münasebetlere yönlendirebiliyor. Çünkü devletler arasındaki ilişkiler, güçten daha çok çıkara dayalıdır ve gerekiyorsa düşman görülen devletle bile barış ve iş birliği yapılabilmektedir…” demiştim.
Atatürk’ün Diplomasisi
T.C.Dışişleri Bakanlığı’nda görevli tecrübeli diplomatlarımız, Atatürk’ün 20 Nisan 1931’de kullandığı “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi çerçevesinde dış politikamızı iyi-kötü bugüne kadar getirmişlerdir. Bu arada, Hatay Türkiye’ye katılmış, 1974-Kıbrıs Barış Harekâtı yapılmış; Kıbrıs Türkleri, özgürlüklerine kavuşurken bağımsız devletlerini kurmuşlardır.
2002’de iktidara gelen AKP, kendince “çözümsüzlük çözüm değildir, bir adım önde olmak ve komşularla sıfır sorun…” gibi sloganlarla dış politikada değişikliğe gitmiştir. Ne yazık ki, komşularımızla olan sorunlar dahada büyürken, neredeyse Kıbrıs’ı kaybetmekten -Rumlar sayesinde- dönülmüştür.
İslâm coğrafyasındaki 22 devletin parçalanmasına yönelik “Büyük Orta Doğu Projesi (BOP)”ne öngörüsüzlükle destek verilmiş; ülkemizin başına gaileler açılmıştır. 10 milyon sığınmacıyla nüfus (demografik) yapımız bozulurken, hazineye büyük yük getirilmiştir.
Ülkemiz; “monşerler” diyerek alay edip küçümsedikleri, beğenmedikleri ve devamlı eleştirdikleri dönemin dış politikasından daha kötü duruma düşürülmüştür.
“İstiklâl Savaşı”nda akıl, zekâ, tecrübe, öngörü, uzak görüşlülük vasıflarıyla başarılı bir strateji uygulayan Atatürk; daha sonra “Sadabat Paktı, Balkan Paktı” gibi uluslararası birçok dostluk ve barış antlaşmaları yapmıştır. Türk’ün çıkarı için hasta haliyle etkin çalışma yürüterek -kendi görmese de- Hatay’ın Türkiye’ye katılımını sağlamıştır.
Sonuç; UNESCO (B.M. Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı); “Atatürk gündemi”yle 27/11/1978 tarihinde Paris’te 20.Genel Kurulu’nu toplamış ve 152 üye ülkenin oybirliğiyle 1981 yılını “Dünya Atatürk Yılı” ilân etmiştir.
Karar metni: “UNESCO Genel Konferansı; Uluslararası anlayış, işbirliği ve barış yolunda çalışmış üstün kişilerin gelecek kuşaklar için örnek olacakları inancıyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün doğumunun 100.yıl dönümünde, 1981 yılında anılacağını hatırlatarak, UNESCO’nun ilgilendiği tüm alanlarda olağanüstü bir reformcu olduğunu göz önünde tutarak, özellikle sömürgecilik ve emperyalizme karşı en önce açılan savaşların ilk liderlerinden biri olduğunu kabul ederek, dünya ulusları arasında karşılıklı anlayışın, sürekli barışın kurulması için çalışmalarının olağanüstü bir örnek olduğunu ve tüm yaşamı boyunca insanlar arasında hiçbir renk, din ve ırk ayrımını gözetmeden, bir uyum ve işbirliği çağının doğacağına olan inancını anımsatarak, eylemlerini her zaman barış, uluslararası anlayış ve insan haklarına saygı yönünden yapmış olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Atatürk’ün kişiliğini ve eserinin çeşitli yönlerini ortaya çıkarmak üzere, 1980 yılında yapılacak sempozyum hazırlıkları için Türk Hükümeti ile UNESCO’nun işbirliği yapmasına karar verilmiştir.”
İşte dünya lideri ve devlet adamı…