30 Nisan Cumartesi akşamı gece saat 02.00’ye kadar süren “Hazar Devleti ve Karaylar” konulu televizyon programını seyrettim. 2008 yılında Kırım’a yaptığımız bir gezi dolayısıyla “Karaylar veya Karay Türkleri” konusuna vakıf olmuştum. O güne kadar Musevi Türklerle ilgili az-çok bilgim olmasına rağmen, aslını Kırım’da öğrendim. Kırım Tatar Eğitimciler Maarifçi Derneği’nde görüşmemiz sırasında bu konular da gündeme gelmişti.
Kırım gezi programımızın bir günü Kezlev (Gözleve/Gezleve/Yevpatoriya) şehrine gittik. Tarihi yerleri gezdikten sonra Karayların Knessa dedikleri ibadethanelerini gördük. Programda bir Karay köyüne de gezimiz vardı. Ancak, bir dağ köyü olması ve en az 1,5-2 saat yürümemiz gerektiği söylenince; havanın çok sıcak olması (Temmuz ayı idi) nedeniyle bu yürüyüşü göze alamadık. Karayların sadece Gözleve’deki ibadetlerini gezmekle yetindik.
Arapça ve İbranice’de okumak, okuyanlar anlamına gelen Karay; Arapça’da Karrai-Karra’un, İbranice’de Karai’den çoğul takısı “im” getirilerek Karaim, batı dillerinde Karaite, Caraime, Kuman/Kıpçak Türkçesi’nde Karaylar şeklinde telaffuz edilmektedir.
Karay mezhebinin doğmasında bir takım dini, siyasi ve içtimai sebepler etkili olmuştur. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (35.cilt,sayfa 5)’nde “Re’sülcâlût” başlıklı yazıda: “İslâmî dönemde yahudileri devlet katında temsil eden cemaat lideri(dir). Re’sülcâlûtluk yahudi ve İslâm toplumlarındaki saygınlığı, ekonomik imkânları ve nüfuzu dolayısıyla büyük bir cazibe merkeziydi. Abbâsîler döneminde kurum liderliği için yapılan mücadelelerin en önemlisi, Anan ben David ile Hananya arasında cereyan etmiştir. Re’sülcâlût Şlomo’nun 762’de ölümünün ardından yerine teamüle göre aynı aileden Anan ben David’in geçmesi gerekiyordu. Ancak gaonlar ve cemaat ileri gelenleri re’sülcâlûtluğa dinî konularda daha dikkatli davranan ve mütevazi kişiliğiyle tanınan Hananya’yı tercih etmişler, Anan’ı da cemaatin tasarrufuna karşı direnmesi sebebiyle hapse atmışlardı. Onun hapiste karşılaştığı İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe’den, halifenin huzuruna çıkması ve kendisinin diğer yahudilerden farklı bir yolda olduğunu söylemesi şeklinde bir tavsiye aldığı rivayet edilir. Ebû Hanîfe’nin tavsiyesini tutan Anan hapisten çıktıktan sonra taraftarlarınca re’sülcâlût kabul edilmiştir. Sonradan Karaîlik adını alan onun başlattığı bu hareket Rabbânîler’den bağımsız bir cemaat oluşturmuştur.”
Anan'dan sonra 9.yüzyılda yetişen güçlü şahsiyetler onun hareketini bir mezhep haline dönüştürdüler. Hz.İsa’ya ve Hz.Muhammed (SAV)’e peygamber olarak saygı duyarlar. Dinî bayramları farklı kutladıkları ve bir takım dinî gelenek ve göreneklere özellikle uymadıklarından dolayı diğer Yahudilerce ayrıksı bir mezhep olarak görülüyor.
10.yüzyılda Bizans'tan Hazar ülkesine sürgüne giden ve Museviliğin Karai mezhebine bağlı olan insanlar, Hazar Devleti sınırları içindeki Kırım topraklarına yerleştirildiler. Hazar Hakanı’nın Musevi inancını kabul etmesiyle, Karai mezhebi Kırım'da yaşayan Türkler arasında da yayılıyor.
İstanbul, Fatih döneminde Karay cemaatleri için önemli bir merkez haline gelmiştir. Anadolu'da 80'e yakın Karay cemaati yaşamaya başlamıştır. Karaimler 17.yüzyıldan itibaren yoğun biçimde Kırım'a göç etmişlerdir. İstanbul'daki en uzun ömürlü Karay cemaati Hasköy'de yaşamıştır. İstanbul'daki "Karaköy" semtinin adının bile "Karay köy"den geldiği ifade edilmektedir. İstanbul'da 40-50 kadar aile kalmıştır. Günümüzde Karaimlerin 40-50 bin, Karayların ise 2 bin nüfusunun olduğu tahmin edilmektedir.
Karaylar; Türkiye, Litvanya, Ukrayna, Polonya, Romanya, Rusya, Beyaz Rusya, Kırım, Dağıstan, ABD ve İsrail de bulunan Musevi Türk topluluğudur. Kökenlerinin Türklerin Hazar boyuna dayandığı düşünülen Karaylar'ın bugün en kalabalık yaşadıkları ülke olan Litvanya’dır.
Karay dilinin; Karaçay, Kırım Tatarcası, Nogay gibi öteki Kıpçak Türkçe lehçeleri ile birçok ortak özellikleri vardır. Bu lehçeleri konuşan topluluklar dil dışında ortak gelenekler, öyküler, masallar, koşuklar, yemek adları gibi özellikleri de paylaşırlar. Karaylar ibadetlerinde Karay Türkçesi konuşurlar. Karay dili kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya olan dillerden biridir. Evliya Çelebi seyahatnamesinde Karay Türklerinden bahsetmektedir.
Hazar Devleti’ne gelince; Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 Türk Devletinden biridir. Hazarlar, İdil kıyıları ve Kırım yarımadası arasında imparatorluk kuran bir Türk halkıdır. M.S. 630-983 (bazı kayıtlarda 651-1048) yılları arasında yaşamış bir Türk devletidir. Hazar kelimesi, gez(mek) anlamına gelen kaz- kökünden türemiştir. Ka-zar; gezer yani serbest dolaşan, bir yere bağlı olmayan anlamına gelmektedir.
Hazar Denizi'ne adını veren Hazarlar, Araplar karşısında Bizanslılarla beraber hareket etmişlerdir. Bizans İmparatoru III.Leon’un oğlu ve halefi V.Konstantinos, Hazar Kağanı Bihar'ın Çiçek Hatun adlı kızıyla evlenmiştir. Bu prensesten doğan IV.Leon (775-780) “Hazar Leon” lakabıyla meşhur olmuştur. Çiçek Hatun’un çeyiz olarak götürdüğü ev eşyası, elbise, altın ve gümüş kupalar Bizans’ta hayranlık uyandırmıştır.
Hazarlar asıl Gök Tanrı inancındadır. Ancak Hıristiyanlık, Müslümanlık, Musevilik de yayılmıştır. Hazar Kağanı Bulan ve çevresi 740'lı yıllarda Karaylığı benimsemiştir. Tüm inançların mahkemede temsil edilmesini sağlayan ve böylece hoşgörü ortamını yaratan Hazarlar, düzenli bir hukuk sistemi de kurmuşlar, Başkentte 4 farklı inancı temsil eden ve 7 başyargıçtan oluşan yüksek mahkeme oluşturmuşlardır. Yargıçlardan 1'i Gök Tanrı dinine tâbi olanların, 2'si Hıristiyanların, 2'si Musevilerin ve 2'si de Müslümanların davalarına bakıyorlardı.
Karaylar ve Hazarlarla ilgili daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler; bu hususta kitap, makale ve benzeri yazıları okuyabilirler.
Bu haftaki yazım da bu kadar.