Her Muharrem Ayı geldiğinde Diyanet İşleri Başkanlığı “Kerbela Olayı” ile ilgili bir hutbe hazırlar. Ben yıllardır bu hutbeleri (Cuma öncesi verilen vaazlar da dahil) dinlerim. Geçen Cuma namazını da Alanya’da bir camide kıldım. Ankara’ya dönünce Müftülüğün sitesinden 7 Ekim’deki hutbenin ortak olduğunu gördüm.
Her yıl dinlediğim bu Kerbela hutbelerinde bir eksiklik olduğunu, bir şeylerin gözden kaçırıldığını fark ediyorum. Ve bunun bilerek yapıldığına da inanıyorum. İslâmî çevreler, özellikle bazı hususları konuşmaktan kaçınıyor. Gerçekler konuşulursa veya bazı eleştirilir yapılırsa; zannediyorlar ki “Müslümanlık” zarar görür, “Müslüman”lar dinden döner! Bir Müslüman gerçekten “iman” etmişse, duyacağı gerçekler, onu neden dinden uzaklaştırsın veya çıkarsın ki?
Bugüne kadar iman, itikat ve ahlâk esasları, İslâm ve Halifeler Tarihi fazla anlatılmadı. Genelde amel esasları üzerinde duruldu. “Müslüman olmanın” tek ölçüsü olarak sadece namaz ve başörtüsü öne çıkarıldı. “Namaz kılmayan Müslüman’ın öldürülmesi vaciptir” diyen hocalar bile çıktı. “İslâm”ı bu kadar öğrenen, özde değil sözde yaşayan Müslümanların bazı gerçekleri duymaktan etkileneceği düşünülüyor demek ki...
Mesela: “Halifeler” veya “Ashab, yani Sahabeler”le ilgili aleyhte bir şey konuşsanız, bu çevreler -din onların tekelinde olduğu için(!)- hemen sizi “kâfir”likle suçlayabilirler. Halk “Halifeliği” dinî bir terimmiş gibi algılıyor. Oysa kelime Arapça’dır ve siyasi bir anlamı vardır. Eskinin “Hükümdar”ı veya bugünün “Devlet Başkanı” olarak görebiliriz. Genelde ise “birinin yerine geçene” (halef) denir. Geçenlerde televizyon programında bir akademisyen hocamız, “Halifeliği”; “Peygamberimizin vefatı sonrası, o gün için ashabın en güzel çözüm yolu olarak bulduğunu…” belirtti ki, güzel bir tespitti.
Gelelim Kerbela Olayı’na… Bu elim olay, 10 Ekim 680 tarihinde meydana geldi. (Bu yıllar da Türkler henüz “Müslüman” bile değillerdi.) Halife ise Muaviye’nin oğlu Yezid’di. Kerbela olayını özellikle okumanızı tavsiye edeceğim. Bu mücadelede dinî hususların değil de daha çok siyasî sebeplerin ve iktidar mücadelesinin ağır bastığını göreceksiniz…
Diyanet Hutbesinde: “Hz. Hüseyin Efendimiz ve çoğu ehl-i beyt-i Mustafa’dan olan 70 kişi, Kerbelâ’da hunharca katledilerek şehadet şerbetini içmiştir. Hz. Hüseyin ki; Peygamberimizin, “Benim dünyadaki çiçeğim, reyhanım” diyerek, “cennet gençlerinin efendisi” olarak bizlere takdim ettiği iki güzide torunundan biridir…
Kerbelâ, İslam ümmetinin, bütün müminlerin asırlardır dinmeyen ortak hüznü ve kederidir. Dünyanın neresinde bulunursa bulunsun; mezhebi, meşrebi ne olursa olsun, kalbinde iman taşıyan, Resûl-i Ekrem’e, ashabına ve ehl-i beyt-i Mustafa’ya muhabbet besleyen her müminin ortak acısı ve elemidir. Bugün bize düşen, Kerbelâ’yı doğru okumak, doğru anlamaktır. Onu tarihte yaşanmış bir kıssaya, sıradan bir hâdiseye dönüştürmemektir. Bu müessif olaydan ders ve ibret çıkarmaktır.”
Hutbenin tamamına baktığınızda hiç bir yerinde Emevi Halifesi I. Yezid’in adı geçmemektedir. Onun için “bazı gerçekler gözden kaçırılıyor” dedim. Ayrıca, hutbede geçen: “Kerbelâ’yı anlamak, her şeyden önce Hz. Hüseyin ve arkadaşlarının, uğruna canlarını verdikleri yolun, Kur’an’ın yolu, Muhammed Mustafa (s.a.s)’in yolu olduğunu bilmektir. Onların, uğruna canlarını feda ettikleri yüce değerleri anlayıp yaşamaktır. Tıpkı onlar gibi hak ve hakikate, ahlak ve erdeme, izzet ve onura sevdalı olmaktır.” cümlelerini tersten okursak; Halife Yezid ve taraftarlarında bu özellikler yoktu, demektir.
Sözüm; bu tarihi olayı okuyanlara, araştıranlara değildir, onlar bilirler. Mal, mülk, mevki, makam için “Gösteri (Show) Müslümanlığı” yapanların, aklını birilerine kiralayanların, camiye sadece namaza gidip gelenlerin, böyle bir dertleri zaten yoktur. 21.yüzyıl İletişim ve Haberleşme Çağı’nda bile, hâlâ okumayan, araştırmayan, hiçbir şeyden habersiz Müslümanlar; Hz. Hüseyin’le ilgili hutbeyi dinlerken için için veya dışından ağlıyor görürsünüz. Zannederler ki, Hz. Hüseyin ve yanındakileri “Kâfirler” şehid etti.
Hutbedeki şu ifadelere katılmamak mümkün değil: “Bugün bizlere düşen, tarihin sayfalarında yolumuzu kaybetmek değil, tarihten ibret alarak istikametimizi belirlemektir. Bugün Kerbelâ’nın bizlere yüklediği görev ve sorumluluk, gönül kapılarımızı ardına kadar birbirimize açmaktır.”
Soru şu: Tarihi olayları doğru şekliyle bilen insanlar bu sorumluluğu yerine getirir, bilmeyenler nasıl getirecek? Peygamberimizin torunlarını tabii ki çok seviyoruz. Ama Kerbela da bir tarafta Hz. Hüseyin ve taraftarları, diğer tarafta Halife Yezid (bazı yerlerde onun da başına Hz. getiriyorlar.) ve taraftarları… Halife Yezid’in yanında yer alanların bir kısmı da sahabeydi. Bugünkü Müslümanlar bunun ayrımını nasıl yapacak?
Son zamanlarda Diyanet hutbelerinde sonunu getirip Suriye’ye dayamak moda oldu. “Bugün de üzülerek şahit oluyoruz ki İslam coğrafyasında hala Kerbelâlar yaşanıyor. Hala kardeşkanı akıtan, kardeşlerine Kerbelâ zulmü yaşatan zalimler var… Halep’te ve pek çok İslam beldesinde her gün onlarca masum insan, tıpkı Kerbelâ’da olduğu gibi hunharca katlediliyor… Ortak değerlerimizi yüceltip, hilkatte eş, dinde kardeş; sevinçte, kederde bir olduğumuzu bir kez daha ilan etmeye ihtiyacımız var.”
Diyanet burada konuyu mezhebe dayamak istiyor, ama Kerbela olayı sırasında -ayrışmalar başlamakla birlikte- henüz mezhepler oluşmamıştı. Maalesef bunlar lafla olmuyor. Diyanet’te dahil, öncelikle Müslümanların zihniyet değişikliği yapması, mezhep taassubundan vazgeçmesi gerekiyor.
Hutbedeki: “…Hz. Hüseyin Efendimiz başta olmak üzere Kerbelâ şehitlerini ve bugüne kadar hak, hakikat, adalet, ahlâk ve fazilet için; din, iman, vatan ve millet için can veren bütün şühedayı rahmet ve minnetle yâd ediyorum. Allah, bütün şehitlerimize gani gani rahmet eylesin!” ifadeleri ile bitirelim.
Ve Arapların kendi aralarında meydana gelen bu mücadeleden ders çıkaralım. Yakın tarihimizde yaşadığımız gibi bir Sünni-Alevi çatışmasına ve bölünmesine götürmeyelim. Devletimiz üzerinde oynanmak istenen oyunları bozalım.
Hele hele Kerbela olayı yaşandığında Müslüman bile olmayan Türkler’in, Alevi-Sünni diye ayrışmaları ve birbirlerini hasım görmeleri kabul edilemez.