Prof.Dr. Halil İnalcık’ın, “Rönesans Avrupası” adlı (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları – 2011) kitabından alıntılar yapmaya devam edelim.
“Modern Avrupa’nın kökenleri ilkin İtalya’da aranmalıdır. İtalya, diğer Avrupa ülkelerine birçok bakımdan örnek olmuştur.
İmparator II.Frederik’e karşı kazandığı zaferden sonra Papalık, Hıristiyanlık dünyasında “cismanî, siyasî ve ruhanî”, dini otoritenin yeni kaynağı olarak üstünlüğünü kesin olarak kabul ettirmişti. Papalığın erki “Papa yeryüzünde Tanrı’nın vekilidir” inancına dayanıyordu. Papa, cismanî yönetim yetkilerini, kilisenin emirlerine göre kullanmak koşuluyla, imparatora devretmiştir. Kilise, Tanrı ile insanlar arasında yegâne vasıtaydı.
Fakat Papalık çok geçmeden, yani yarım yüzyıl sonra Fransa kralı Güzel Philippe ile yaptığı mücadele sonunda kesin bozguna uğradı ve bu tarihten itibaren, gücünü gittikçe yitirerek ağır krize girdi. Papaların evrensel egemenlik savlarına ilk büyük darbe vurulmuş oldu. Sonuçta Papalık, Hıristiyan milletler üzerinde erkini büsbütün bitirdi. Bazı samimi dindarlar, ruhlarının kurtulması için Kilise’nin ve papanın aracılığına gerek olmadığını bile düşünmeye başladılar.
Konsiller, papaların otoritesine karşı Hıristiyan dünyada yeni bir karşı akımın doğmasına yol açtılar. Papalığın güçsüzlüğü ve çaresizliği, Türklere karşı açmak istediği haçlı seferlerine Avrupa devletlerinin olumlu cevap vermemesi ve tüm girişimlerinin suya düşmesiyle büsbütün meydana çıktı.
Son Bizans imparatorları, her taraftan sarılmış olan başkentlerinin kurtarılabilmesi için tek ümidi Batı Hıristiyan dünyasının düzenleyeceği bir haçlı seferinde görüyorlardı. Papa, bütün Hıristiyan hükümdarlarına, Türkler aleyhindeki davasından yana olmaları gerektiğini bildiren bir mektup gönderdi. Aslında papalar, Müslüman Osmanlıları feriye atmak düşüncesinden çok kendi erk ve otoritelerini yükseltmeyi düşünüyorlardı, diyebiliriz.
Papa II.Gregorius, Osmanlı ilerleyişinin Avrupa için ne kadar tehlikeli olduğunu fark etmişti. Batıdan bir yardım gelmeyeceğini gören İoannis çaresiz kalarak, Osmanlı hükümdarı I.Murad’ın üstünlüğünü, haraç ödeme suretiyle tanıdı ve oğlu Manuel’i ona rehine verdi. (1373)
Papalık, eskiden olduğu gibi o dönemde Avrupa’yı Osmanlılara karşı harekete geçirebilecek kadar güçlü bir durumda olsaydı, Osmanlıların ne kadar büyük güçlüklerle karşılaşacakları meydandadır. Şimdi Balkanlar’da ilerleyebilmek için Osmanlıların elleri serbest kalıyordu.
II.Pius, 1460 yılı başında haçlı seferini ilân etti. Haçlı seferinin sonucundan pek emin olmayan Papa’nın dikkate değer bir başka girişimi de Hıristiyanlığın İslâm’a üstünlüğünü savunan uzun bir mektupla (Epistola ad Mahomatem II) Fatih Sultan Mehmed’i Hıristiyan olmaya davet etmesidir. Hıristiyan olursan Roma İmparatoru unvanına hak kazanırsın, diyordu. Papa daima iki taraflı bir oyun oynuyordu.
Haçlı seferleri için her defasında toplanan paralar, Papalık kasalarını altınla doldurmaktan başka bir sonuç vermedi. Papalığın kendi devletinin çıkarları için komşu İtalyan devletleri ile çekiştiği bir anda, 11 Ağustos 1480’de Osmanlılar Otranto’ya girdiler. Fatih’in ölümü, İtalya’yı kurtardı.
Papalık elinde esir olan kardeşi Cem dolayısı ile daha barışçı bir dış siyaset izleyen Fatih’in oğlu II.Bayezid, 1482’de Venedik’e bağışladığı fermanda oldukça elverişli koşullar ortaya koydu.
Papa, Venedik’e karşı interdit (yasak) ilan ederek, bütün memleketi aforoz etti. Nihayet, Bagnola’da barış imzalandı (1484).
15.yüzyılın sonuna kadar İtalya’da Rönesans’ın merkezi Floransa’dır. Esasen Rönesans deyince akla önce, büyük sanatsal gelişim gelmektedir. Rönesans sanatı, 15.yüzyılda idealist bir karakter taşır.
Öncelikle, 15.yüzyıl insanı için dünya çok genişlemişti. Fetihler, seyahatler, Doğu ile yoğunlaşan ilişkiler, yeni manzaralar, yeni insanlar ve toplumlar ortaya çıkarıyordu. Nefis Türk halıları evde, gemide, kilisede sanat eserleri gibi sergileniyordu. Bu egzotizm içinde Osmanlı Türkleri, kıyafetleri ve hayatlarıyla önemli bir yer tutmakta gecikmedi.
Bütün plastik sanatlarda realizm ve natüralizm üstün geldi. Natüralizm, dış dünyanın gerçek ve doğal şekillerini olabildiğince sadık bir şekilde betimlemekteydi. Sanatçı artık dikkatli bir gözlemcidir. Mesela ünlü bir tabloda Cem Sultan’ın portresini bulmaktayız. Kıyafetleri zamanın kıyafetleridir.
Resim ve heykelde çıplak vücudun betimlenmesi yine bu dönemdedir. Leonardo, insanı ve doğayı dikkatli bir gözlemci olarak inceledi ve insan-doğa ilişkisinin kanunlarını bulmaya çalıştı. Onda, modern bilimin gerçek bir temsilcisini bulduğumuz şüphe yoktur. Galileo’dan önce hareketsizlik ilkesini ifade edebilmiştir. Dünyanın yuvarlaklığını kabul etmiş, jeolojik toprak katmanlarını tanımıştır.
Raphael, Vatikan sarayının bazı odalarının duvar resimlerini yapmakla görevlendirildi. … tarihi resimler arasında… Atilla ile Büyük Leo’nun karşılaşması ünlüdür.
Bununla beraber 15.yüzyılın ikinci yarısında İngiltere’de fikir ve sanat hayatı Avrupa kıtasındaki diğer uluslara oranla çok düşmüştü. Matbaa buraya 1474’te girdi.
Papa eski müttefiki İspanya kralına yazdığı mektupta, Fransa kralını Türklere karşı sefere hazırlanan bir haçlı kahramanı gibi betimliyor, bütün eski müttefiklerini Türklere karşı onunla birleşmeye çağırıyordu.
I.François parlak Marignan zaferi ile Hıristiyan dünyasının en kuvvetli hükümdarı olarak görünüyordu. O, Türklere karşı bütün Avrupa kuvvetlerinin başına geçerek imparator olmayı hayal ediyordu.
Onu tam bir Alman olarak sunuyor, Türklere karşı onun Almanya’yı savunacağını ve yemin ettiği haçlı seferini onun gerçekleştiğini biliyordu. Türklere karşı Haçlı tasarısı, imparatorluk tacı için başlıca propaganda konusu idi.”
Haftaya devam…