Uyum sözcüğü; çok güzel, olumlu ve pozitif bir kelime olmasına rağmen, bu sözcüğü hem seviyor hem de sevmiyorum. Neden sevmiyorsun, derseniz? Herkes kelimeyi işine geldiği gibi kullanıyor da ondan…
Düşüncelerimi sizlerle paylaşmadan önce, kelimenin TDK Büyük Türkçe Sözlük’teki anlamlarından bazılarını buraya almak istiyorum. “Uyum: 1.Bir bütünün parçaları arasında bulunan uygunluk, ahenk. 2.Toplumsal çevreye veya bir duruma uyma, uyum sağlama, intibak, entegrasyon. 3… Adaptasyon. 4.Bireyin, çevresel koşullara ya da değerlere ruhsal bakımdan kendini uydurması süreci. 6.Yönteme, düzene uyma, boyun eğme.”
Batı ülkelerinde sivil toplum kuruluşlarının ne kadar önemli olduğunu biliyorsunuz. Bu ülkelerde demokratik sistem iyi işlediğinden; sivil kuruluşlar kendi amaçlarına uygun faaliyet gösterebilmekte, hatta ülke yöneticileri üzerinde baskı unsuru olabilmektedirler. Demokrasi destekli birlik, dayanışma ve yardımlaşma anlayışı, STK’lara da rağbeti artırmaktadır.
Peki! Sivil toplum kuruluşlarının “ülkemizdeki önemi ve konumu nedir?” derseniz, cevap iç açıcı olmaz. Buna herkes bir sebep söyleyebilir: Demokrasinin gelişmediği, vatandaşta demokratik anlayışın olmadığı, eğitim sistemimizin yanlışlığı, dinimizin yanlış aktarıldığı, güdülebilir bir toplum isteği gibi… Siyasilerin bu durumdan hoşnut olduğu da söylenebilir.
Öyle bir süreç yaşıyoruz ki, sivil toplum kuruluşu diyebileceğimiz tüm örgütlerde (oda, sendika, dernek, vakıf vb.) -partileri de dahil edebiliriz- uyum kelimesi çok önemli hale geldi. Zannetmeyin ki iyi yönde bir gelişme var. Hayır.
Yönetim seçimlerinde en baştaki kişiye, yani başkana (özellikle listeli seçimlerde) uyum sağlayacak insanlar listeye alınır. Bu durumu savunurken de, “… daha iyi ve sağlıklı bir yönetim oluşturmak, daha yoğun çalışmak, kararları daha rahat alabilmek için…” derler. Aslında çok yanlış bir gerekçe… Oysa, listeyi hazırlayan başkan konumundaki kişi, kendine uyan, kendi dediğinden çıkmayan insanlar aramaktadır.
Hem inancımız hem de töremiz gereği; ister istişare, meşveret, müşavere deyin, ister kurultay, toy veya keneş deyin, bu adlarla toplantılar yapılır. Veya genel kurullar (yanlış kullanılsa da kongre) yapılır. Yönetim kurulu toplantılarını da buraya katabiliriz. Bu toplantılarda bir araya gelen üyeler, delegeler, temsilciler, gündemdeki konuları konuşur, değerlendirir ve kararlar alırlar. Sonra da alınan bu ortak kararlara uyarlar. Uygulamanın böyle olması gerekir.
“Uyum” kelimesinin anlamlarının bugünkü STK’lara uyarlayın bakalım, hangisi uygun acaba. Herkes kendisinin bir özeleştirisini yapsın. Gerçekten demokratik bir ortam içinde tartışabiliyor muyuz? Herkes görüşlerini sağlıklı bir şekilde açıklayabiliyor mu? Gündemdeki konular, açık yüreklilikle tartışılıp ortak akıl oluşuyor mu? Ortak kararlar alınabiliyor mu? Ve alınan bu ortak kararlara herkes uyabiliyor mu?
İşte onun için söyledim. Maalesef başkanlar, uyumlu yönetim derken, aslında “bana uyan yönetim” demek istiyorlar. Tek adamlık oynanıyor. Onun için de doğru-dürüst bir karar alınamıyor, sözde toplantılar yapılıyor, sözde kararlar alınıyor. Uygulanabilirliği olup-olmadığına bakılmıyor. Kamuoyunda veya o alanda çalışan kişilerde de yeterince destek bulamıyor.
Uyumun yukarıdaki karşılıklarından bana en anlamlısı, “yönteme, düzene uyma, boyun eğme.” geldi. Şu anda tüm örgütlerde bu husus ağır basıyor gibi geliyor.
Google’a girdiğinizde “örgütlerde uyum” yazarsanız, önünüze bir sürü akademik yazılar gelecektir. Anket çalışmalarının sonuçlarının paylaşıldığı yazılar gelecektir. Tabii ki bu yazılarda örgüt tanımı çok geniş alınmaktadır. Çünkü resmi veya özel olsun, her kurum, teşkilat ve birim bir örgüttür.
Yukarıda hangi örgütleri ifade ettiğimi açıkladım. Zaten yazımı daha çok da bu örgütlerin üyelerle veya kamuyla/devletle olan ilişkilerini değil, yönetim kurullarındaki ilişkilerini anlatmaya çalıştım. Değerlendirmenin de buna göre yapılmasını bekliyorum.
Yönetim kuruluna girecek kişilerin; başkana uyan değil, uyumlu ama fikirlerini de hiç sakınmadan söyleyebilecek kişilerden oluşması gerektiğine inanıyorum. Örgütler ancak bu sayede gelişirler ve yenileşirler.
Örgütlerde çatışma iyi sonuç getirmez, ama tartışma ortamının olmaması da iyi sonuç getirmez. Eğer takip ediyor veya içinde bulunuyorsanız Ülkemizdeki STK’ların geldiği noktayı tahmin edersiniz. Her şey ortada…
Bu yazıya başlarken Dernekler Daire Başkanlığı sitesine baktım. Bugüne kadar kurulmuş 272.425 dernekten 162.918’i fesh edilmiş, sadece 109.507’si faal görülüyor. STK’ların tüzüğü, amacı, yönetimi, üye sayısı, gücü ayrı tartışma konuları…
Konuşurken herkes kendisini en büyük demokrat ilan ediyor, ama eyleminde ve davranışlarında değil. Demokratik zihniyetimizde bir değişiklik olmadığı, tartışma kültürümüz gelişmediği müddetçe bu çelişki devam edip gidecektir.
Uzun yıllar sivil toplum kuruluşlarında görev yapan biri olarak (halen de görevlerim devam ediyor) bilgi birikimimi ve tecrübelerimi sizlere aktarmaya çalıştım.
Hani eski bir sözümüz var: “Bizim oğlan bina okur, döner döner yine okur” diye.
Böyle olmasın derim.