Doğadaki canlı-cansız varlıkların veya insanların giysilerindeki renklere sadece bakar geçeriz. O renklerin ne anlamlara geldiğini, neyi çağrıştırdığını -konuyla ilgilenenler hariç- pek fark etmeyiz. İhtiyaç duyarsak sözlüklerden tanımına bakmakla yetiniriz. Bugün renkler o kadar çeşitlendi ki, bazılarının adını bile zor öğreniyoruz.
Okuduğum kitap, makale gibi yazılarda renk sözcüğü geçtiğinde çok ilgimi çekmezdi. Ancak, Türklerin renklere verdiği anlamların ayrıntısını okuyunca dikkatimi çekti!.. Renklerin, az-çok bildiğimiz tanımları dışında yönle, coğrafyayla, iklimle, yerleşimle bağlantılı tanımları da varmış!.. Belki farkında değiliz ama Türkçede renklerden türetilen olumlu- olumsuz birçok ad, deyim, atasözü, bitişik sözcük bulunmakta...
İnternette yapacağınız gezinti ile bu konuda bilimsel birçok yazı bulabilirsiniz. Ben, daha çok Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof.Dr Reşat Genç’in, “Türk İnanışları ile Millî Geleneklerinde Renkler ve Sarı-Kırmızı-Yeşil” başlıklı makalesinden faydalanacağım. Bu kısa bilgiden sonra Türk renklerini tanımaya başlayalım:
Yılmaz Öztuna; “Renk kelimeleri bakımından da Türkçe zengindir. …Hele cinas, mürekkep kelime, deyim saltanatı, Türkçe’de gerçekten üstündür (Büyük Türkiye Tarihi, c.11/s.54).”
Reşat Genç; “Yeryüzünde insanoğlunun yaşamaya başladığı günden beri birtakım tabiat olayları nasıl insanların dikkatini çekmiş ise tıpkı onun gibi tabiattaki çeşitli renkler, çiçekler ve başka renkli şeyler de dikkat çekmiştir. Giderek insanlardaki zevk unsuru renklere olan ilgiyi çoğaltırken bir taraftan da bazı inanmalara bağlı olarak renkler bazı anlamlar kazanmış ve birtakım renkler bir taraftan sembol değerler kazanırken diğer taraftan da manevî ve millî değerler kazanmıştır. Dolayısıyla, bütün diğer milletlerde olduğu gibi, Türk milletinin de en eski zamanlardan başlayarak tarihî seyir içinde renklere çeşitli sembol anlamlar ile millî ve manevî değerler kazandırdığı görülmektedir…
…Türkler tarihlerinin en eski zamanlarından başlayarak, uzun zaman beş ana renk olarak kara, ak, kızıl, yeşil ve sarı renkleri esas görmüş ve bu renklerden her birini dünyanın dört yönü ile merkezini ifade etmekte kullanmışlardır. Buna göre, tekrar hatırlatmak gerekirse merkez=sarı, doğu=yeşil (veya gök; gök renk günümüz Türkiye Türkçesinde de olduğu gibi bazen yeşil, bazen de mavi anlamını ifade eder şekilde kullanılmaktadır); batı=ak, güney=kızıl (kırmızı, al) ve kuzey=kara renklerle ifade edilmiştir” demektedir.
Şimdi sırayla bu renkleri tanıyalım:
Ak=Beyaz: Genç hoca; “Ak rengin, Türklerin en eski inançlarından olan Şamanist dönemle ilgili bazı manevî inanmalarından kaynaklanarak ululuk, adâlet ve güçlülük anlamları kazandığı görülmektedir. Şöyle ki, Türk Şamanizminde Ülgen, hayır ilâhıdır.
Ak sözü ve rengi Şamanî Türk inançlarında arılık ve yüceliğin bir sembolü hâline gelmiştir. Bu yüzden ak renk için ‘baş renk’ de diyebiliriz.
Türklerde ‘aklık’ temizliktir, arılıktır, yüceliktir, ululuktur. Yaşlılık, tecrübe ile dolu oluş ve bir kocalıktır, büyüklüktür. Devletin ululuk, adâlet ve güçlülüğünün bir sembolüdür. Devlet büyüklerinin, özellikle savaşlarda giydikleri bir giysi, elbise rengidir… Beyaz at da ordu içindeki büyük rütbelileri askerlerden ayıran bir işaretti.
O hâlde, burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir husus da şudur. Kaşgarlı’nın kaydettiği al ve Yusuf Has Hâcib'in işaret ettiği ak renklerin ikisi birden tarihimizin derinliklerinden gelen hükümranlık sembollerimizdir ki, bu günkü şanlı bayrağımızın renklerinin de böylece eski inanç ve geleneklerimizin içinden süzülüp geldiği açıkça anlaşılmaktadır.
Ama İslâm öncesi Türk geleneklerini bilmeyen Osmanlı yazarları için, sadece İslâmî dönemi görmek de kaçınılmaz olmuştur.”
Mesela; Türklerde “Ak keçeye oturmak” tahta çıkmak anlamında olup hazırlanan törende Kağan/ hükümdar bir “Ak Keçe”ye oturtulur ve keçe uçlarından tutulup üç defa kaldırılırdı.
Zeynep Dokumacı; “…Altay Türkleri arasında iyilikler ilahî olan Ülgen’i temsil eden ak cennet anlamına gelir.
Dede Korkut’taki ‘ak alemler’ sözü bu bayrağın kutluluğuna, görkemine işaret eder. Batı Türklerinde ‘ak sakal’ deyimindeki ak sözü yaşlılığı, bilgeliği, büyüklüğü gösterir. Anadolu’da ak sakallı dediğimiz zaman saygın, güvenilir, deneyimli, yaşlı kişiler aklımıza gelir. Bugün kullandığımız ‘alnı ak’, ‘yüzü ak’, ‘alnının akıyla’ vb. kalıp sözlerimiz, deyimlerimiz bize bu eski gelenek kalıntılarından aktarılmış gibidir (Türk Kültürünü Hangi Renkler Anlatır?"
Kızıl=Al/Kırmızı: Reşat Genç; “…Aynı konu ile ilgili olarak B.Ögel de, ‘Al rengin bütün Türklerce mukaddes sayılmasının ve Türklerin en eski devirlerden beri al bayrak kullanmalarının bu Al Ateş ve Al Tanrısı kültü ile bağlı bir anane olacağı hatıra geliyor’ demektedir.
…Türklerin en eski inançlarından olan Şamanizm’e göre Al Ruhu’nun sonraları temsil etmeye başladığı Albastı olayının, Al renk ile ilgili geleneklerinin günümüze kadar gelmiş bazı izlerini biliyoruz. Bu cümleden olarak meselâ, Albastı kırmızı renkten korkmaktadır. Bunun için lohusanın başına beyaz yaşmak ve kırmızı tül bağlanır. Lohusaya kırmızı altın takılır ve kırmızı şeker hediye edilir.
Nitekim Çin kaynakları Göktürkler ve Uygurlar dönemlerinde kuzeydeki Kırgız hakanlarının otağında bir kırmızı bayrak bulunduğunu ve herkesin buna karşı saygı gösterdiğini yazıyorlar.
Diğer taraftan ‘bayrak’ sözünün XI.yüzyılda Türklerde yaygın bir şekilde kullanıldığını ve bayrakların kızıl renkte kumaştan yapıldığını görüyoruz. Ayrıca Kaşgarlı’nın, ‘Ağdı kızıl bayrak/ Toğdı kara toprak’ şeklindeki bir beytinden bu kızıl bayrağın Türklerde genellikle ‘savaş bayrağı’ olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.
…Osmanlı hükümdarlarının ak sancaktan başka, bilhassa kızıl sancak da kullandıkları, Mısır’ı fethettiği zaman Yavuz Sultan Selim’in otağının önünde Ak ve Kızıl iki sancak dikilmesinden anlaşılıyor.”
Yılmaz Öztuna ise; “Osmanoğulları’nın hanedan rengi kırmızı, daha doğrusu al’dır. Al renk, Osmanoğulları’nı doğrudan doğruya işaret eder. Sultanlar (Osmanoğulları’na mensup imparatorluk prensesleri) bile -saltanatın sonuna kadar- beyaz renkte değil, al renkte gelinlik giyerler. Padişahın yorganı, çarşafı, yastığı al renktedir.
Al renk, Selçukluların ve Anadolu Selçuklularının imparatorluk hanedanına mahsus renkleridir. Osmanoğulları, Selçukluların meşru halefi olarak bu rengi devralmışlar, yani kendileri icad etmemişlerdir. Bu husus, bu renge tamamen bir milli karakter vermiştir ki, bugün de sürüp gitmektedir. Zira doğrudan doğruya ‘Büyük Türk Hakanlığı’ dediğimiz 2200 yıllık ölümsüz Türk devletini işaret etmektedir. …Hasılı Türk devletini, en büyük Türk devletini bu renk temsil etmiştir (Büyük Türkiye Tarihi, c.8/s.60).
Zeynep Dokumacı; “Boşuna dememişler, ‘Türk’ün gözü aldadır’ diye. Adeta kutsallaşan bir renktir kırmızı. Tonları ve değişik adlandırmalarıyla al veya kızıl diye de bilinir. Türk kültüründe güneyin rengidir kızıl” demektedir.
Haftaya devam…