Yazıya Zeynep Dokumacı’nın makalesinden alıntıyla devam edelim: “Kazak- Kırgızlar bayrak kelimesi yerine ‘Yalav’ kelimesini kullanırlar ki, aslı alav=alev’dir. Al Ruhu’nun adı ile al rengin münasebeti şüphesizdir. Dolayısıyla al (kızıl) rengin de tarihimizin başlangıcından beri bizde manevi ve milli renk olarak algılandığı ve tarih boyunca inançları yansıtan, aynı zamanda da Türk duygusunu ve ruhunu anlatan bir millî sembol hüviyeti kazandığı görülmektedir.
Ateşin ve alevin rengi kırmızıya daima büyük bir değer verildi ve sevgi gösterildi. Bu renk halk ordu ve savaş geleneği haline getirildi. Sembol yapıldı. Kırmızı renk sancak ve bayraklarda sıkça kullanıldı.
Dede Korkut Hikâyelerindeki bilgilere göre Oğuzlardaki güveylik (damatlık) elbise kırmızı kaftan, gelinlik ise al duvaktı. Bu giyim tarzının yansımalarına Orta Asya’dan Balkanlara kadar tüm kına gecelerinde ve düğünlerde bugün de rastlıyoruz. Kına gecelerinde kırmızı örtü örtülen kız düğün günü beyaz gelinlik giyer. Kültürümüzde gelin olma işareti beyazdır. Temizliğin, bekâretin, rengi ise gelinlik üstünde bele takılan kırmızıdır. Gelinin beline bağlanan kırmızı kurdele bereketin simgesi olarak görülür. Dinamizmin, coşkunun, canlılığın rengi olan kırmızı, edebiyatımızda da sevgiliyi anlatan ifadelerin rengi olmuştur. Aşkın ve tutkunun rengidir.
Azerbaycanlılar, kırmızı rengi çok kullanırlar. Yeni doğan bebeğin göbeği kırmızıyla bağlanır. Kırmızı renkle düğünlerde yeni gelinlerin beli bağlanır. Hatta cenaze merasimlerinde de kırmızı renkli eşyalar kullanılmaktadır. Bunun anlamı ise kırmızı hayatı temsil eder (Türk Kültürünü Hangi Renkler Anlatır?).”
Rıza Nur “Türk Tarihi” adlı eserinde: “Altay’ın aslı ‘Al Tayga’dır. ‘Al’ın manası malum; ‘Tayga’ eski Türkçe’de ‘orman’ demektir. Türklerin bu meşhur dağı al renkte görünürmüş, ormanlık imiş, ondan bu adı almış (c.1/s.20). “Türklerde kırmızı ok dağıtmak (savaşa) hazırlık alametiydi (c.9/s.188).”
Kızıl sözcüğünü TDK; 1.Parlak kırmızı renk (isim), 2.Bu renkte olan (sıfat) 3.Aşırı derecede olan (sıfat), 4.Komünist (mecaz), 5.Genellikle küçük yaşlarda görülen, bulaşıcı, yüksek ateşli, kırmızı renkte geniş lekeler döktüren, kuluçka dönemi üç dört gün süren tehlikeli hastalık (tıp), 6.Altın (halk ağzında).
Kızıl ile türetilen birleşik kelimelere örnek: Kızılağaç, kızılçam, kızılderili, kızılelma, kızılgeyik, kızılkanat, kızıl kıyamet, kızılkök, kızılkuyruk, kızılötesi, kızıl yel, kızılyörük, kızıl börk, kırmızı (kızıl) keçe külah…
Reşat Genç: “Buradan hareketle şunu söylemek mümkündür: Türkmenler gökleri tutan kızıl bayrağın sembolü olarak başlarına kızıl börk; dünyanın merkezinin ifadesi olarak da ayaklarına sarı edik giymişlerdir. Burada şu hususa da işaret edelim ki, kızıl börklü Türkmenler Safevî dergâhının propagandaları sonucunda Anadolu’dan İran’a göçmeye başladıklarında, Anadolu’da kalan Sünnî Türkmenler başlarındaki kızıl börkün üzerine ‘Osmanlı mücevvezesi’ beyaz sarık sarmışlar ve İran’a gidenler ise kızıl börklerini muhafaza ettiklerinden dolayı onlara ‘kızılbaş’ adını vermişlerdir. Dolayısıyla, bazı halk izahlarında değişik bazı anlamlandırma biçimleri doğru değildir ve kızılbaş deyiminin aslı, Türklerin millî renk saydıkları kızıl (al) renkli keçe börk giyen kimse anlamından kaynaklanmaktadır. Gerçekten de eski Türk kaynaklarında kırmızı bayrağın daha çok kızıl bayrak diye adlandırıldığını, bunun sadece Türklere mahsus olduğunu, bunun bağımsızlık, şeref ve şehadetin sembolü olarak kullanıldığını biliyoruz.”
Yılmaz Öztuna: “Kızılelma Sarayı, Macaristan krallarının oturduğu kraliyet sarayıdır. Kubbeli kısımlarının her birinin kubbe altına altın toplar asılmıştır. Bunun için ‘Kızılelma Sarayı’ denmiştir (c.13/s.57)." demektedir.
Kara=Siyah: TDK'na göre, “1.Yeryüzünün denizle örtülü olmayan bölümü, toprak, 2.En koyu renk, siyah, ak, beyaz karşıtı, 3.Bu renkte olan, 4.Esmer, 5.Kötü, uğursuz, sıkıntılı, 6.Yüz kızartıcı durum, leke, 7.İftira” diye tanımlarken kara ile bağlantılı birçok deyim ve atasözümüz bulunmaktadır. Sadece birleşik kelimelere birkaç örnekle yetinelim: Kara kuvvetleri, kara mili, kara saban, kara suları, karayolu, ana kara gibi… Yine, “karakaş, karagöz gibi” olumlu sözcüklerin yanında “karayer, kara toprak, karayazı, kara talih, kara haber, kara cahil, karapara, karapropaganda gibi” olumsuzluk ifade eden sözcükler de vardır.
Kara sözcüğü kuzeyi tanımlarken aynı zamanda “soğuk” anlamını da çağrıştırmaktadır; karakış, kara iklimi, karayel gibi…
Reşat Genç: “…A.von Gabain, renklerin yönlerle ilgili sembolik anlamlarına örnekler verirken şu bilgiyi kaydetmektedir: “Anadolu’nun bilinçli bir şekilde merkez olarak kabul edilmesi güneyde Kızıldeniz ve kuzeyde Karadeniz adlandırmalarına yol açıyor. Yalnız Türkler, Bulgarlar ve Yunanlılar batıdaki denize ‘Akdeniz’ adını vermektedir.” Anlaşıldığına göre Ziya Gökalp, Kızıl Deniz’i Anadolu’dan epeyce uzakta gördüğünden bu husus dikkatinden kaçmış… Bilindiği gibi, Anadolu’nun doğusunda bulunan büyük göllerden biri de Göl olup, Dede Korkut destanlarında bu gölden hep Gökçe Deniz olarak söz edilmektedir. Yine Gabain'e göre Batı Hunlarının bir diğer adı Ak Hunlar olup, Gazneli Mahmud da, güneydeki Hindistan'a göre kuzeyin hükümdarlığını temsil ettiği için Kara-han unvanı ile anılmıştır (Türk İnanışları ile Millî Geleneklerinde Renkler ve Sarı-Kırmızı-Yeşil)” demektedir.
Bu kapsamda; Akdeniz (Batı Denizi), Karadeniz (Kuzey Denizi), Yeşilırmak (Doğu Irmak), Ak Hunlar (Batı Hunları), Kızıl Deniz (Güney Denizi) anlamına gelmektedir.
Ayrıca, “kara” sözcüğü; eski, kadim, yıkık, harap, viran, köhne, terkedilen yer (mekân) anlamındadır. Anadolu’da kara ile başlayan eski yerleşim yerleri bulunmaktadır. Örneğin: Karaelbistan, Karahöyük, Karamağara gibi…
Zeynep Dokumacı; “Eski Türklerdeki Şaman inancına göre yeraltı tanrısı Erlik, bütün felâketlerin, kıtlıkların, hastalıkların sebebidir ve kara renkle adlandırılmıştır.
Çok farklı manalarda çok fazla kullanılan ve bütün Türk lehçelerinde geçen bir renktir. Kara rengi ve kelimesi Devlet Teşkilatı’nda, adlarda, yas durumlarında, hastalık tanımlamalarında, yön ve coğrafya tasvirlerinde, onursuzluk, utanç ve itaatsizlik manalarında, kötü ruhların ifadesinde, bahtsızlık ve kader rengi olarak yoksulluk manasında, düşmanca kötü tutum ve kötü niyetli davranışların ifadesinde, hayvan ve bitki adlarının belirtilmesinde sıkça kullanılır.
Kara yani siyah diğer toplumlarda olduğu gibi, Türkler arasında da matem alameti olarak kullanıldı. Orhun Kitabeleri’nde olsun, Dede Korkut’ta olsun, kara renk bir yas, bir acının karşılığıdır. Bu yüzden facialar ve ölümler sonrasında karalar giymek, ağıt yakmak gibi yas âdetleri bütün Türk coğrafyalarının geleneksel kültüründe yaşar. Dede Korkut’ta da yas evinden söz edilirken, ‘Karalı göklü otag (karalı yeşilli çadır veya ev)’ deniliyordu.
Türkçemizde bugün bile kullandığımız ‘kara haber’, ‘kara ölüm’, ‘ölüm bir kara devedir, her kapıya çöker’ vb. kullanışlar yüzyılların ötesinden günümüze aktarılan sözlü kültür ürünlerindendir.”
Haftaya devam…