Geçen haftaki yazımda; çocukluk yıllarıma ait bir hatıramı anlatarak, son Dulkadiroğlu Beylerinden olan Alâüddevle Bozkurt Bey’den bahsetmiştim. Kabrinin; Elbistan Ulu Cami minaresi yanında olduğu, Andırın Çuhadarlı Köyü Gökçebel mevkiinde olduğu ve Kahramanmaraş Onikişubat İlçesi Aladan mevkiindeki türbenin Alâüddevle Bozkurt’a ait olduğu şeklinde çeşitli tartışmaların olduğunu belirtmiştim.
Elbistan Ulu Camii, Elbistan’ın en eski camilerinden biri olup, merkezde Güneşli Mahallesi’nde yer alır. Câmi-i Kebîr, Alâüddevle Bey Cami adlarıyla da bilinen caminin ilk yapım tarihi kesin değildir. Asıl taçkapısı üzerindeki dört satırlık sülüs kitâbe 637 (1239- 40) tarihlidir. Taçkapının Selçuklu özellikleri göz önünde bulundurulduğunda, ilk yapının Emîr Mübârizüddin Çavlı tarafından yaptırıldığı ve kitâbenin de bu döneme ait olduğu veya başka bir camiden buraya getirilmiş olabileceği ileri sürülmektedir.
Elbistan Kaymakamlığı’nın Cumhuriyetin 50.yılı dolayısıyla 1973 yılında çıkarttığı kitabın 75.sayfasında ise: “Anadolu Selçuklu devrinden kalma en önemli eser ilçemizde Ulu Camidir. Bu caminin gerek mimarisi gerekse kubbe ve işlemesi o devrin tüm sanatını içine almaktadır. Giriş kapısındaki kitabesinden anlaşıldığına göre Selçuklu Hükümdarı Alaiddin Keyhusrev’in emri ile değerli kumandanlarında Ebül İz-ün namıyla anılan Caveli Han (Çavlı Bey) 607 hicri yılında iki minareli olarak inşa ettirilmiştir…” denilmektedir.
Şah İsmâil’in 1505 (1507)’de Elbistan’da gerçekleştirdiği yıkım faaliyeti esnasında yapı tahrip olmuş ve bir minaresi yıkılmıştır. Bizim çocukluğumuzda, caminin doğu tarafındaki ikinci minarenin temel taşları duruyordu. Caminin, Şehsuvaroğlu Ali Bey tarafından (1515-1522) Osmanlı üslûbunda yeniden inşa edildiği düşünülmektedir.
Caminin doğu tarafındaki pencerenin daha önce kapı olduğu ve Dulkadiroğlu Beylerinin buradan camiye girerek, duvar içindeki merdivenden (tahminen 80 cm. genişliğinde) “Hünkâr Mahfili”ne çıktıkları belirtilmektedir. Çocukluğumuzda bu merdivenden hünkâr mahfiline çıkarak namaz kıldığımız olmuştur.
Şehzade Camii (Şehzade Mehmet Camii veya Şehzadebaşı Camii) ise, İstanbul'un Fatih ilçesindedir. Cami, Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1543'te 22 yaşında ölen Şehzade Mehmed adına yaptırılmıştır. Mimar Sinan'ın “çıraklık eserimdir” dediği cami, 1543-1548 yılları arasında yapılmıştır.
Camilerin benzerliklerine gelince; Her iki cami de “Selâtin Cami”sidir. Selâtin, “Sultan” kelimesinin çoğuludur. Biliyorsunuz; selâtin camileri, sultanlar tarafından yaptırılan ve/veya sultanların namaz kıldığı camilerdir.
Elbistan Ulu Cami, Türk-İslâm mimarisinin başlangıcındaki Karahanlı döneminde ilk belirtileri görülen merkezî planlı cami tasarımının yarım kubbelerin devreye girdiği önemli bir aşamasını temsil etmektedir. Muhteşem ve öncü bir eser sayılmaktadır. Harim, yani cemaatin namaz kıldığı yer, ortada kare kesitli dört pâyeye oturan kemerler ve üzerinde pandantiflerle geçişi sağlanan 8,30 m. çapında kubbe ile örtülüdür. Dört yönde yarım kubbelerle genişleyen mekânda, köşeler pandantifli dört küçük kubbe ile kapatılmıştır.
Elbistan Ulu Camii’nden esinlenerek yapılan İstanbul Şehzade Camii de, merkezî kubbe etrafında dört yarım kubbesi bulunmakta, yani 18,42 metrelik kubbesi, 4 büyük yarım kubbeye yaslanmaktadır. İkişer şerefeli çift minaresi vardır.
Camilerle ilgili bilgiler, ağırlıklı olarak T.Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi’nden yararlanarak yazılmıştır.
Mimar Sinan’ın; Şehzade Camii’nin yapımına başlamadan önce Elbistan’a gelerek Ulu Camii’yi incelediği ve Şehzade Camiinin yapımında ilham kaynağı olduğu, çeşitli kayıtlarda geçmektedir. Elbistan Ulu Cami’ye girdiğinizde sol taraftaki ışıklı tabelada bu husus belirtilmektedir.
Bu bilgiyi sizlerle paylaşmak istedim.