“Tarihten Türkler çıkarılırsa ortada tarih diye bir şey kalmaz.” diyor, Alman iktisatçısı Prof. Dr. Fritz Neumark.
6-12 Ekim 2016 tarihlerinde iznimi Alanya’da geçirdim. Hava çok güzel olunca denize girme imkânım da oldu. Deniz kenarında gezinirken, dalgaların getirdiği çakıl taşlarına gözüm takıldı. Aklıma “Yada Taşı” geldi ve aramaya başladım. Çok değişik renkte ve desende taşlar buldum. Ama “Yada Taşı”nın nasıl bir taş olduğunu tam anlamıyla bilemediğim için, -topladığım taşların arasında varmıydı?- tabii ki bulamadım.
Yada Taşı, Türk mitolojisinde yağmur yağdıran sihirli taş olarak bilinir. Çeşitli Türk lehçelerinde Yeda, Yede, Cada, Ceda, Cata, Sata, Caya, Zaya taşı da denir. Bu kelimenin Fransızca’ya jade şeklinde geçtiği ve Acemlerin ise yeşim adını verdikleri biliniyor.
Yada Taşı, hakimiyet konusunda çok önemli bir unsurdur. İnanışa göre Yada Taşı’na sahip olan Türk kağanları hükümdardır.
Prof.Dr. Abdülkadir İnan: “Bunun çok eskiden beri yaygın bir inanç olduğunu, Büyük Türk Tanrısı’nın Türklere Yada denilen sihirli bir taş armağan ettiğini; bununla yağmur, kar, dolu yağdırıldığını, fırtına çıkartıldığını; bu taşın her çağda Türk şamanlarının ve büyük Türk komutanlarının elinde bulunduğunu, şamanistlere göre zamanımızda da büyük kamların ve yadacıların ellerinde bulunduğunu; bu taş hakkındaki ilk bilgilere Çin kaynaklarında rastlanıldığını…” belirtiyor.
Tanrı, büyük kamlara bu taşı armağan etmiştir. Yumruk büyüklüğünde ve koyu renklidir. Üzerleri damar damar çizgilidir. Soğuktur. İçinden sesler gelir, fakat içi boş değildir. Kullanıldıkça zayıflar ve gücü geçer. En iyileri kendiliğinden kutlu hayvanların şeklini almıştır. Özel bir yerde muhafaza edilir ve sık sık ele alınmaz. Sadece gerektiğinde kullanılır. Kurdun karnından çıktığı söylenir. Koruyucu olduğu da söylenir.
Türklerin atalarına, Tanrının yağmur yağdırma gücü verdiğine dair çeşitli söylentiler; Çin, Hıristiyan ve İslâm kaynaklarında yer alır. İslâm yazarlarına göre Türklerin atası olan Yafes'in babası (Cebrail tarafından taşın verildiği Nuh Peygamber) Türkistan'ı oğluna verir. Yafes, kurak bir ülkede ne yapacağını sorar. Babası da oğluna "Yağmur Taşı"nın gücünden bahseder ve ihtiyaç duyduğunda Allah'a yağmur yağdırması için dua etmesini söyler ve üzerinde dua yazılmış tılsımlı taşı ona verir. Bir efsaneye göre "Yada Taşı”nı Yafes'ten Oğuz Han almıştır.
Divanı Lugati’t-Türk’de Kaşgarlı Mahmut: “Yâd; Bir tür kâhinliktir. Belli başlı taşlarla yapılır, (Yada Taşı) rüzgâr estirilir. Bu, Türkler arasında tanınmış bir şeydir. Ben bunu Yağma ülkesinde kendi gözlerimle gördüm. Orada bir yangın olmuştu, mevsim yaz idi, bu suretle kar yağdırıldı ve ulu Tanrı’nın izniyle yangın söndürüldü…” Yine, aynı eserde: “Yâd, taşlarla yağmur ve rüzgâr getirmek için yapılan kamlık” olarak geçer.
Prof.Dr. Zeki Velidi Togan: “…Çinlilerin, Türklerin kudretini iyi cins at ve süvarilikte bulmalarına rağmen, Ön Asya kavimleri bu sırrın Yada Taşı’nda olduğuna inanmışlardır.” der. Ziya Gökalp: “Şimdi bile Türkler arasında bu cinsten bir taş mevcuttur.” diyor.
İslâm kaynaklarında Türkler’in bir zamanlar ellerinde bulundurdukları taş; yağmur taşı anlamına gelen “Hacer-ül Metar” ya da “Seng-i Cede” olarak isimlendirildiği, Türkler’in bu sihirli taşıyla Müslümanlar’ın da yakından ilgilendikleri görülüyor.
Prof.Dr. Fuad Köprülü; “Eski Türklerde Dini-Sihrî Bir Anane Yât Veya Yağmur Yaşı” adlı makalesinde: “Yada Taşı’nın tarihçesi hakkında en eski malûmatın hicrî 301-302 seneleri arasında Türk memleketlerini gezen Ebu Dulef Mis’ar İbni Mühelhel’in Seyahatnamesinde bulunduğunu…” söyler. Köprülü, aynı makalede Yada Taşı hakkında ikinci en önemli kaynağın Divanı Lügati’t-Türk olduğunu belirtir. Prof.Dr. Faruk Sümer: “10.yüzyılda Türk memleketlerini gezdiğini iddia eden Arap Ebu Dulef Mühelhel, İrtiş boylarında oturan namı büyük Türk kavmi Kimek’ten bahsederken, onların her istedikleri vakit yağmuru getiren bir taşları olduğunu belirttikten sonra, bu hadiseyi gözüyle gördüğünü bildiren ilk müellifin Kaşgarlı Mahmut olduğunu söyler.
Batılı kaynaklarda da Yada Taşı’nın izlerine rastlanır. Türklerin kültür hayatı, folkloru ve etnografyası üzerine önemli çalışmalar yapan Radloff, 1861 yılında Altay’da Abakan Irmağı çevresinde bulunduğu sırada yağmur taşı ile ilgili olaya tanık olur. Bu defa şiddetli yağmurdan kurtulmak için Radloff’un rehberi, aynı zamanda bir yadacı olduğundan, yağmurun dinmesi için taşı kullanır. Radloff “Aus Sibieren” ve “Proben” adlı eserinde bundan bahseder. Marco Polo: “Türkler'le karışan Keşmir halklarında da Yada Taşı ve yağmur yağdırma sanatının bulunduğunu…” yazar.
Tarihi kaynaklara göre, Yada Taşı'nın savaşlarda silah olarak kullanılışının son örneği 1768-1774 Osmanlı-Rus savaşlarında olmuştur. Rus ordusu içindeki gayrimüslim Kalmuk Türkleri tarafından kullanılmıştır. Savaşlar, Osmanlıların yenilgisiyle bitmiştir.
Taş, kaya ve dağ kültü Türklerde çok yoğun olarak vardır. Mesela; “Göç Destanı”nda uğurlu sayılan kaya ile ilgili anlatılanlar en önemlisidir. İslâm sonrası Yağmur Duası bu uygulamanın kısmen yerini almıştır.
Bu konuda bir çok yazar ve bilim adamının makalesi bulunmaktadır. Sizler için bu kadar derleyebildim. Ancak, daha geniş bilgi sahibi olmak isteyenler, Yard.Doç.Dr. Ahmet Öğreten’in; “Türk Kültüründe Yada Taşı ve XVIII. Yüzyıl Sonu Osmanlı-Rus Savaşlarında Kullanılması” başlıklı geniş makalesini okuyabilirler.
Deniz kenarında çakıl taşlarına bakarken, aklıma çocukluğum geldi. Bilindiği üzere Ceyhan Nehri Elbistan’dan doğar. Yazları fırsat buldukça serinlemek için Ceyhan Nehri’nde yıkanırdık. Elbistan halk ağzıyla “Cahan’da çimerdik”. Yüzmemiz bitince üstümüzü giymeden önce kenardaki çakıl taşlarından seçerek kulağımızın deliğine tutar, taşı dayadığımız kulak tarafına eğilerek ve tek ayak üzerinde sekerek: “Ağ (ak) taş, kara taş, kulağımın suyunu alda kaç” tekerlemesini söylerdik.
Çocukluğumuzda yaptığımız bu hareketler de muhtemelen o kültürün yansımasıdır.