Atatürk: “Büyük devletler kuran ecdadımız, büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur” demektedir.
Dış politika ilkelerine milli bir karakter veren Atatürk, bununla birlikte bütün Panislamist ve Pantürkist kaygıları bir kenara bırakarak, gerek Cumhuriyet’in ilanından önce gerekse sonraki dönemlerde Türk Dünyası ile yakından ilgilenmiştir.
Bu çerçevede Türk Dünyası’nın dil ve kültürel yönden birliği konusunda önemli çalışmalara imza atarken, Batı Trakya Türklerinin meseleleriyle yakından ilgilenmiş; Kuzey Irak ve Azerbaycan Türkleri ile Buhara ve Hive Türk Hanlıklarının ve Doğu Türkistan’ın bağımsızlıklarını kazanmaları yönündeki düşüncelerini açıkça dile getirmiştir.
11 Ekim 1920’de Meclis’te alınan bir kararla TBMM üyeleri Tevfik Rüştü, İsmail Suphi, Ali Fuat ve Besim Atalay beylerden oluşan bir heyeti, Sovyet Rusya egemenliğinde bulunan Türkler hakkında incelemelerde bulunmak üzere Moskova’ya göndermiştir. İsmail Suphi Bey, 1921 yılı Temmuz’unda Buhara’ya ulaşmış ve Eylül ayında döndüğünde ayrıntılı raporunu Mustafa Kemal’e sunmuştur. Mustafa Kemal’in 1 Kasım 1928’de Harf Devrimi’ni gerçekleştirirken ve yine Türk Dil ve Türk Tarih Kurumlarını kurdururken, Türk Dünyası ile dilde ve kültürde birlikteliği sağlamak ve ortak bir geçmiş meydana getirmek düşüncesiyle hareket ettiğini bugün daha iyi anlamaktayız.
Türkistan Türkleri, Türk Millî Mücadelesini kendi ulusal kurtuluşları için örnek olarak almışlardır. Nitekim “Yaş Türkistan” dergisinin 1933 tarihli 45.sayısında bu konuda şu satırlar yer almaktadır: “Bugün Türkiye’nin gitmekte olduğu yolu öğrenmek, özellikle Milli Kurtuluş Mücadelesini yürütmekte olan biz Türkistanlılar için hayati bir ihtiyaçtır. Şunu da belirtmek gerekir ki Türk milli tarihinin bir bölümünü teşkil eden Türkiye’nin son milli mücadelesi, yalnız Rus esaretinde kalan Türkler için değil, belki diğer Asya ve Avrupa milletleri için de en faydalı ve ibretli ilham kaynağıdır.”
Mustafa Kemal’in ortaya koymuş olduğu büyük inkılap hareketleri de her zaman için Türk Dünyası’nın hayranlığına mucip olmuştur. Konuyla ilgili “Yaş Türkistan” dergisinin 1938 tarihli 108.sayısında da şöyle denilmektedir: “Son onbeş yıl içerisinde Atatürk tarafından gerçekleştirilen reformlar sayesinde Türkiye’de olan değişimleri dünyada belki hiçbir devlet görmemiş ve yaşamamıştır. Atatürk’ün ortaya koymuş olduğu bu reformlar, Türkiye Devleti’nin sadece dış görünüşünü değil, hatta Türk halkının düşünüş tarzını da değiştirdi.”
11 Ekim’de Ankara’ya gelen Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Elçisi İbrahim Ebilov ve beraberindeki heyet, 14 Ekim’de güven mektubunu sunmak üzere Mustafa Kemal’in huzuruna çıkmıştır. Ebilov’un anlamlı konuşmasına, aynı mahiyette anlamlı ve tarihi bir konuşmayla cevap veren Mustafa Kemal; Azerbaycan Hükümeti ve Halkının zor günlerinde Türk Halkının yanında yer almaları nedeniyle takdir ve teşekkür etmiştir. 18 Kasım 1921’de yapılan büyük bir törenle -Ebilov’un ricası üzerine- Mustafa Kemal’in elleriyle Azerbaycan Bayrağı göndere çekilmiştir.
Millî Mücadele’ye Azerbaycan’dan yardımlar gelmektedir. Ebilov, Türkiye’deki görevi süresince çok önemli çalışmalar yapmıştır. Farklı konularda Mustafa Kemal’le görüş alış verişinde bulunmuş, onun görüş ve isteklerini hem Sovyet Rusya’sı yöneticilerine hem de ASSC Hükümeti üyelerine ileterek, olası yanlış anlaşılmalar sonucu ilişkilerin bozulmasının önüne geçmiştir.
Mustafa Kemal Paşa’yla çok yakın ve dostane bir ilişki kuran Ebilov, zaman zaman onunla cepheleri gezerek yaptığı konuşmalarla Türk askerlerine moral vermeye çalışmıştır. Ankara’da doğan kızına “Mustafa Kemal” ismini vermesi, onun ne kadar büyük bir Mustafa Kemal hayranı olduğunun bir göstergesidir. Ebilov’un önerisiyle Azerbaycan Hükümeti Samsun ve Trabzon’da konsolosluklar açarak, Türkiye - Azerbaycan arasında ekonomik ve kültürel ilişkilerin tesisine katkı sağlamıştır. 17 Şubat 1923’te İzmir’de toplanan İktisat Kongresi’ne Mustafa Kemal’in ricası üzerine ekonomik zorlukların nasıl atlatılacağına dair yaptığı konuşması, katılımcılar tarafından büyük alkış toplamıştır.
Türk halkının işgalci güçlere karşı koyarak vatan topraklarını savunurken karşı karşıya kaldıkları zorluklar, Ebilov ve Nerimanov gibi Türk dostu ve Mustafa Kemal hayranı Azeri siyasetçiler aracılığıyla Azerbaycan halkına aktarılmıştır. Türk halkının işgalci güçlere karşı kazandığı zafer, Azerbaycan halkı tarafından büyük bir coşkuyla karşılanmıştır.
Mustafa Kemal’den, dahi bir lider olarak bahseden Mehmet Emin Resulzade: “Ne İngiliz himayesi, ne Amerika mandası altında değil, o kurtuluşu yalnız kayıtsız şartsız milletin hakimiyetinde bir devlet kurmakta görmüştür. Onun amacı, ‘Ya ölüm, Ya istiklal’di. Anadolu’ya bu amaçla geçti, efsanevi İstiklal Savaşı’nı kazanan başkahraman, Çanakkale zaferini, Sakarya ve Dumlupınar gibi zaferlerle taçlandırdı. Tarihin üç büyük imparatorluğunu dizleri altına alarak istedikleri gibi parçalayan galipler, bir avuç Anadolu kahraman mücahitleri karşısında ricate mecbur kaldılar!” demiştir.
Resulzade, Türk ve İslam dünyasının önemli ülkelerinden biri olan Türkiye’nin 23 Ekim 1923’te cumhuriyet rejimini kabul etmesini memnuniyetle karşılamış ve Cumhuriyetin kurulmasını çok büyük bir hadise olarak değerlendirmiştir. Her ne kadar cumhuriyetin getirdikleri Türkiye coğrafyasında uygulanıyorsa da, başta Türk Dünyası olmak üzere civar ülkelerin de bu inkılaptan etkileneceğini belirtmektedir. Çünkü Resulzade’ye göre Türkiye’de gerçekleştirilen bu devrim uluslararası bir devrimdir.
3 Kasım 1928 tarihinde kabul edilen “Yeni Türk Alfabesi” hakkında da düşüncelerini yazıya döken Resulzade, Türkiye’de gerçekleştirilen bu büyük devrim nedeniyle çok büyük sevinç yaşamıştır. Çünkü o dönemde Azerbaycan da Latin Alfabesine geçmiş bulunmaktaydı. Dolayısıyla, bu sayede Türk Dünyası’nda bir kültür birliği sağlanabilirdi.
Azerbaycan halkı kalben daima Türkiye Türklerinin yanında olmuştur. Azerbaycan’ın bağımsızlığını elde ettiği 1991’den bu yana, Mustafa Kemal’e karşı gösterdikleri derin saygıdan ötürü, onun ismini çocuklarına vermeye başlamışlardır. 18 kişiye “Atatürk” ismi verildiği ortaya çıkmıştır. Terminoloji Komisyonu Başkan Yardımcısı Sayalı Sadıkova: “Türkiye’de “Atatürk” isminin verilmesinin yasak olmasından hareketle bu ismin verilmesinin kardeş ülke Türkiye ve onun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e duyulan sevgiden kaynaklandığını…” ifade ederek, “bundan sonra ülkede ‘Atatürk’ isminin konulmasını yasaklayacağız ve neden bu ismin verilmemesi gerektiğine dair özel şerh yazacağız. Atatürk tarihi bir kişilik ve bu isim sadece ona özel olarak kalmalıdır” şeklinde konuşmuştur.
Yazımıza, Atatürk’ün bir sözüyle başladık, bir sözüyle son verelim: “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”