21 Ocak 2019 tarihli gazetelerde “Hazine’den İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin mülkiyetine geçen Zeytinburnu’ndaki yaklaşık 4 bin metrekarelik taşınmazın, bedelsiz olarak 10 yıl süreyle Deniz Feneri Derneği’ne tahsis edildiği…” haberini ve;
Arkasından Yeniçağ Gazetesi köşe yazarı Orhan Uğuroğlu’nun 31/01/2019 tarihindeki yazısında: “İstanbul Büyükşehir Belediyesi çeşitli vakıflara toplamda 847 milyon 592 bin 858 lira 27 kuruş bağış yapmış... Milyonlarca lira yardımı İstanbullulara hizmet için değil önemli bölümünü Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ailesinin fertlerinin bulunduğu vakıflara yapmış.
Erdoğan'ın aile fertlerinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden sadece 2018 yılında aldıkları bağışlar şöyledir: TÜRGEV, Recep Tayyip Erdoğan'ın kızının Yönetim Kurulu Üyesi olduğu vakıftır ve İstanbulluların 51 milyon 593 bin 44 lira 70 kuruşunu AKP'li İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden bağış almıştır.
AKP'li İstanbul Büyükşehir Belediyesi mütevelli heyetinde Bilal Erdoğan'ın bulunduğu OKÇULAR Vakfı'na 16 milyon 640 bin 457 lira 11 kuruş bağışlamış.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yüksek İstişare Kurulu'nda Bilal Erdoğan'ın olduğu TÜGVA Vakfı'na 74 milyon 276 bin 471 lira 18 kuruş bağış vermiştir.
Erdoğan ailesinin vakıflarına İstanbul Büyükşehir Belediyesi sadece 2018 yılında 142 milyon 509 bin 972 lira 99 kuruş bağışlamış...
Ben de soruyorum: 16 yılda Erdoğan'ın aile fertlerinin vakıflarına toplam ne kadar bağış yapılmıştır?
Ancak 15 milyon İstanbullu, Büyükşehir Belediyesi'nden hizmet beklerken 848 milyon liranın vakıflara bağışlanması büyük hatadır.” ifadelerini okuyunca; bir eli yağda, bir eli balda olan sivil toplum kuruluşlarını düşündüm: Sonra da çok iyi niyetlerle kurulan, ancak maddi sıkıntıları nedeniyle hiçbir faaliyet gösteremeyen dernekler aklıma geldi. Bu haberler sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilgili… Acaba diğer belediyeler de neler oldu? Düşünmeden edemedim!..
Önce, dernek olarak geçmişte yaşadığımız bir girişimden bahsetmek isterim. Malûmunuz, eski Ankara; kale etrafındaki ev ve konaklar ile Ulus ve Samanpazarı’ndaki dükkanları ile bilinir. Daracık sokaklardaki bu evler, konaklar ve dükkanlar çok eskimiş ve yıpranmış vaziyetteydi. Bu bölge, şimdi Altındağ İlçesi’nin sınırları içerisindedir. Halen Altındağ Belediye Başkanı olan Veysel Tiryaki; eski Beypazarı Belediye Başkanı (bu seçim Ankara Büyükşehir Belediye başkanı adayı) Mansur Yavaş’ın, Beypazarı eski ev ve konaklarının bakım ve onarımlarının yapılarak turizme kazandırılması hizmetinden esinlenmiş ve Altındağ’da da benzer çalışmayı başlatmıştı. Altındağ sınırları içinde bulunan Hacı Bayram, Kale ve Hamamönü bölgesindeki bir çok ev ve konağın onarımını yaptırdı. Tabii ki bu çalışmaları takdir etmemek mümkün değil, şehre güzellik katmıştır.
Benim dile getirmek istediğim başka bir husustur: Herhalde 2014 yılı idi, bazı duyumlar kulağımıza geliyordu: Onarılan bu evlerin ve konakların, sivil toplum kuruluşlarına çok cüz’i bir fiyatla satıldığı, bazılarının hibe edildiği veya az bir ücretle uzun süreli kiraya verildiği şeklinde… Dernek yönetimi olarak, başkana ulaşamamıştık ama başkan yardımcısı ile görüşerek “küçük bir evin derneğimize uygun bir fiyatla satılması veya kiralanması” için hazırladığımız dosyayı kendisine vermiştik. Başkan yardımcısı, “dosyayı başkana ulaştıracağını” söyledi ve belediyeden ayrıldık. Uzun bir süre geçmesine rağmen cevap alamadık ve bilgi de verilmedi.
Maalesef! Son yıllarda kamuda şöyle bir anlayış oluştu: Herhangi bir konuda müracaat eden kuruluşun; kendilerine yakınlığına veya yönetimdekilerin düşünce yapısına bakılıyor. (İnternette yapılacak küçük bir araştırma ile dernekler ve yöneticiler hakkında bilgi sahibi olmak mümkün) İleride bu kuruluştan bir fayda sağlayabilir miyiz, gibi düşüncelerle hareket ediliyor. Proje müracaatlarında da benzer durumla karşılaşıyoruz. Bizim dernek tüzüğünde kuruluş amacımız ve faaliyet konularımız açıkça bellidir. Kısacası; Türk Dünyası’nı eğitim, bilim ve kültür alanlarında bir araya getirmektir. Herhalde araştırdılar, destek vermeyi uygun görmediler. İstisnalar olsa da, kamu kurumlarında (belediyeler de dahil) derneklere göre ayrıcalık yapılmaktadır.
Yine, bu dönemde sivil toplum anlayışına ve demokratik anlayışa uymayan işler de olmaktadır. Mesela: kurucularını kendilerinin oluşturduğu, kendilerine uygun dernekler kurdurulmaktadır. Veya kurulu herhangi bir dernek malî yönden güçlü ve/veya üye sayısı yönünden fazlaysa ve bu imkândan fayda sağlanmak isteniyorsa teklif götürülmektedir. Genel kurullarda dışarıdan, özellikle de partilerden müdahaleler olabilmektedir. Dernekleri “arka bahçeleri” yapmak istemektedirler. Ama, zayıf bir dernekseniz karışanınız olmaz. Bu durumda da bütün yük yönetime kalır. Yönetimin maddi durumu iyiyse veya bağış bulabiliyorsa derneği yaşatabilir, faaliyetini sürdürebilir.
Kamu yararına çalışan derneklere devlet destek verir; cami ve Kur’an kursu gibi derneklere “Diyanet” talimatıyla cemaatten yardım toplanır. Şehir derneklerinin durumu, ayrıca değerlendirilmesi gereken konudur. Bir başka husus da, adları veya kuruluş amaçları dışında farklı alanlarda ve konularda faaliyet gösteren derneklerdir.
En önemlisi de, yurt dışından beslenen veya desteklenen sivil toplum kuruluşlarıdır. Bu vakıf ve dernekler; uluslararası kuruluşlar tarafından kurdurulur, yönlendirilir ve buraların istekleri doğrultusunda faaliyet gösterirler. Maddi yönden hiç bir sıkıntıları olmaz, çok büyük paralarla çalışırlar. Mesela: “çözüm süreci” sırasında bu tür dernekler çoğalmıştı. Bunlar; milletimizin hassas noktalarını kaşırlar, ayrıştırmaya ve bölmeye çalışırlar, tarihimizi bile çarpıtırlar.
1992 yılından 2009 yılına kadar sendikacılık yaptım. Şimdi de dernek yöneticiliği yapmaktayım ve dernek faaliyetleri ile uğraşmaktayım. AB katılım görüşmeleri sürecinde dernek kurulması kolaylaştırılmıştı. Özellikle 2004 yılından itibaren AB hibe programlarından yararlanmaya yönelik dernek sayısı artmıştır. Dernekler Dairesi Başkanlığı sitesinde 22 Mart 2019 tarihi itibariyle yaptığım araştırmada; Ülkemizde bugüne kadar 298.872 dernek kurulduğunu, bunun 182.330’unun fesh edildiğini, kalan 116.542 derneğin faaliyetine devam ettiğini öğrendim. Aynı gün 28 derneğin kurulduğu da görülmektedir.
Sivil toplum kuruluşları olarak tarif edilen dernek, vakıf, sendika, birlik ve odalar içerisinde en mağdur durumda olanlar derneklerdir. Çünkü diğer kuruluşların kendi özel kanunlarından veya genel kanunlardan yararlandıkları bir çok hususlar olduğu gibi, derneklerde yaşanan mali sorunlar, bu kuruluşlarda fazla yaşanmamaktadır.
2006 yılında “Avrasya Eğitimcileri Derneği”ni kurduk. 2008 yılında on ülkede faaliyet gösteren dernek yöneticileri ile ortaklaşa “Uluslararası Avrasya Eğitimcileri Federasyonu” adıyla bir üst kuruluş oluşturduk. Ancak, dernek ve federasyonumuzu ne zorluklar içinde bugüne getirdiğimizi biliyorum. Sadece bizim dernekler de değil, benzer bir çok dernek de aynı vaziyettedir.
Derneklerin mevzuattan, kurumsallaşamamaktan veya çevreden kaynaklanan bir çok sorunları bulunmaktadır. 5253 sayılı Dernekler Kanunu hükümleri çerçevesinde, bugüne kadar tespit ettiğim sorunları, bilgi ve tecrübeme dayanarak önereceğim çözümleri haftaya yazacağım