Liderimiz Başbuğ Alparslan Türkeş; önümüze “9 Işık Doktrini” adıyla “geleceğin Türkiyesi’ni nasıl inşa edeceğimizi” ifade eden umdeler ortaya koymuştu. Bu umdeler (ilkeler) şunlardı: 1-Milliyetçilik, 2-Ülkücülük, 3-Ahlakçılık, 4-İlimcilik, 5-Toplumculuk, 6- Köycülük, 7-Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik, 8-Gelişmecilik ve Halkçılık, 9-Endüstricilik ve Teknikçilik”.
Davanın sağlam temeller üzerine oturması için her ilkenin altının doldurulması lâzımdı. Bu amaçla aydınlarımız, bilim insanlarımız, yazarlarımız, şairlerimiz, ozanlarımız, sanatkârlarımız; 1970’li yıllarda yoğun çalışma içine girdiler. Kitap, gazete, dergiler çıkararak; roman, hikâye, tiyatro eserleri yazarak yüzlerce eser ve makale ortaya koydular. Prof.Dr. Ahmet Bican Ercilasun hocanın dediği gibi; “Ülküler, fikir ve sanat üzerinde yükselir; beyinlere ve ruhlara fikir ve sanat yoluyla yerleşir”di.
Bizler de kendimizi yetiştirmek için bu eserleri okuyor, dinliyor, bilgi sahibi oluyorduk. Çünkü iktidar olmak için hedeflerimizi halkımıza anlatmak zorundaydık. Peki, neydi bu hedeflerimiz? Fazla ayrıntıya girmeden ana başlıklar halinde anlatmaya çalışacağım:
Milliyetçilik, Türkçülük, Ülkücülük
Davamızın temelinde milletimize duyduğumuz derin sevgi ve bağlılık vardı.
- Öncelikle “Büyük Türk Milleti”ni, kutsal vatanımız üzerinde ebediyen bağımsız yaşamasını sağlayacaktık. Ayrıca; her bireyi özgür ve kendi haklarına sahip çıkan millî bir şuura ve müreffeh bir seviyeye getirecektik.
- “Milliyetçi Türkiye”yi kuracaktık. Ülkemizi, medeni dünyada en ön safa geçirecek bir yönetim anlayışını hâkim kılacaktık. "Her şey Türk için, Türk’e göre ve Türk tarafından" olacaktı.
- Yapacağımız her iş, eylem ve fikir; Türk’ün ruhuna, millî değerlerimize ve geleneklerimize uygun olacak, Türk’e fayda ve katkı sağlayacaktı.
Ahlâk, Eğitim, Bilim ve Kültür
- Ahlâklı bir toplum olmalıydık. Millî değerlerimize ve inancımıza bağlı ahlâk anlayışını yerleştirecek; “Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlâk ve fazileti” ilkelerine göre yaşayacaktık.
- Her insanımızı sevecek ve saygılı davranacaktık. “Sağ-sol, Türk-Kürt, Sünni-Alevi, laik-antilaik gibi çatışmacı anlayışlara uzak duracak, itibar etmeyecektik.
- Kuracağımız “Milliyetçi Eğitim Sistemi” ile peşin hükümlerden, ön yargılardan ve art düşüncelerden sıyrılıp bilime önem verecek; gözlem, inceleme, araştırma, analiz, tecrübe ile müspet sonuçlara ulaşacak ve uygulayacaktık.
- Modern ilim ve tekniğin yol göstericiliği ile ülkemizi hızla kalkındıracak, çağlar üzerinden sıçratıp atom ve uzay çağına sokacaktık. Dünya çapında kaliteli bilim insanları ve teknik elemanlar yetirecektik.
- “Türk Milli Kültürü”nü yaşatıp geliştirirken, kültür emperyalizmine karşı koruyup kollayacaktık.
- Türkçe’nin önemini ve “dilini unutan milletlerin milli kimliğini de unutacaklarının” bilinci ile Türk Dili’ne sahip çıkacak ve geliştirecektik.
- Hukukun üstünlüğünü ve adaleti her alanda hâkim kılacak; güçlünün değil haklının kazandığı adalet sistemini oluşturacaktık.
- Adaletli, ilkeli, dürüst, şeffaf bir yönetim anlayışını benimseyecek ve bu anlayışa uygun kurallar koyup kurumlar geliştirecektik.
- Devletin vatandaşa sunduğu tüm hizmetlerin çağdaş standartlara uygun olmasını, bu hizmetlere kolaylıkla ve rahatlıkla erişilmesini sağlayacaktık.
Hürriyet, Şahsiyet ve Toplum
- Vatandaşlarımızın ülkelerine faydalı olabilmeleri için yazma, konuşma, bilim yapma, ekonomik faaliyette bulunma gibi haklarını; yani her türlü baskıdan ve korkudan uzak şekilde vicdan, ifade ve teşebbüs hürriyetini kullanabilecekleri bir ortamı sağlayacaktık.
- Bireylerin şahsi gelişimi için milli kültürümüzle buluşacağı, harman olacağı ortamların oluşturulması ve geliştirilmesine çalışacaktık.
- Özgürlük ve bağımsızlık, hem bireylerin hem de ülkelerin var olmasında ve huzurlu olmasında çok önemlidir. İnsan haklarına ve özgürlüklerine uzak kapitalizm, marksizm, sosyalizm, komünizm, nasyonal sosyalizm, faşizm gibi yabancı düzenleri değil kendi millî düzenimizi kuracaktık.
- İnsanlar mevcutla yetinmeyip daima daha iyiyi ve fazlasını ister. Bu duygular, yaşamaya ve kalkınmaya etki ederler. Kendimizi halktan koparmadan “her şeyin halk için, halkla beraber ve halka doğru olmasını” sağlayacaktık.
- Devlet kademelerine ehliyetli ve liyakatli kadroları getirerek ülkeyi yönetecektik.
- Dünyanın çeşitli bölgelerinde ülkeleri ve kendileri esaret altında olan “Esir Türkler” vardı. Çoğunlukla SSCB (Rusya) ve Çin egemenliği altındaki bu Türklerin kurtulmaları ve bağımsızlıkları için çabalayacaktık.
Ekonomi, Tarım, Gelişme, Kalkınma ve Sanayileşme
- Millet sektörünü kuracaktık. Milleti meydan getiren altı sosyal dilimin (köylü, memur, işçi, işveren, esnaf ve serbest meslek mensubu) her birini teşkilatlandırıp toplumun ve ülkenin kalkınması için yönlendirecektik.
- “Orta direk” diye tanımlanan ve nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan kesimi koruyacak ve daha da büyümesini sağlayacaktık.
- İsraf ekonomisini, savurganlığı önleyip verim ve üretim ekonomisine geçecek; milli geliri artırıp adil bir gelir dağılımı sağlayacaktık.
- Sosyal görüşümüz gereği sosyal adaleti ve fırsat eşitliğini sağlayacak; sosyal güvenlik ve sosyal yardımlaşma teşkilatları kuracaktık.
- Türk milletinin kalkınması için acele sanayileşmesi lâzımdı. Tasarrufu teşvik edecek, “Milli Tasarruf Kurumları” kurarak küçük sermaye ve tasarrufları birleştirip büyük ekonomik teşebbüslere dönüştürecektik. Özel teşebbüsü, küçük sanayici ve esnafı desteklerken; iktisadî büyük organizasyonlar, bütçe gerektiren işler, ar-ge araştırmaları ve stratejik faaliyetler devlet tarafından yapılacaktı.
- İşveren ile işçilerin hakları karşılıklı olarak korunurken, işçilerin çalıştıkları işyerlerine ortak olmalarını sağlayacaktık.
- Miras yolu ile devamlı küçülen toprakların bölünmesi önlenecek; bölünmüş toprakların verimli kullanılması için kooperatifler yoluyla işletilmesini temin edecektik.
- Köyleri, büyük köyler etrafında toplayarak “Tarım Kentleri” kurup köylünün kalkınmasını sağlayacaktık.
- Tarımda kendi kendine yetebilen bir ülke haline gelebilmek için ileri teknolojiyi kullanan bir üretim yapısına geçecek, çiftçimizin gelir ve refah düzeyini artıracaktık.
- Sınıfsız ve imtiyazsız bir toplum oluşturacaktık.
Kısaca bahsettiğim bu hedefleri gerçekleştirmek için herkes bulunduğu görevde, öncelikle işini layıkıyla yapacak ve vatandaşlarımızla iyi diyalog kuracaktı. Yurdumuzun her köşesine ulaşacak, her yerde davamızı anlatacaktık. Dolayısıyla tüm bu faaliyetleri yürütebileceğimiz sivil toplum kuruluşları (STK) meydana getirdik.
Ancak, ne kadar “Tam Bağımsız Türkiye” sloganı atsalar da karşımıza büyük çoğunluğu Sovyetler’e hizmet eden “Marksist-Leninist İdeoloji”ye mensup bir grup çıktı. “Sağ-sol çatışması” diye adlandırılan kargaşa ve anarşi dönemine sürüklenmiştik. Çatışmalar; okullarda, işyerlerinde, sokaklarda günden güne artmıştı. Vatanımızı ve kendimizi savunma durumunda kalmıştık.
Milletimiz, ülkemiz, devletimiz ve davamız için -karşılığı beklenmeden- çok büyük mücadeleler verdik. Her zorluğa rağmen kendimizi halkımıza anlattık: Halkımız da verilen bu mücadelenin ve olayların iç yüzünü görmüş ve etrafımızda toplanmaya başlamıştı.
Tek amacımız vardı; davamızı iktidara taşımak ve hedeflerimizi gerçekleştirmek.