Eğitim tartışmalarında en çok gündeme getirilen konulardan biri de Milli Eğitim Bakanlarının eğitim kökenli olmadıkları hususudur. 43 yılı aşan memuriyetim sırasında 25 bakan değişikliği oldu; Mustafa Üstündağ ve Nahit Menteşe ikişer defa bakanlık yaptıklarından 23 bakanla çalışmış bulunmaktayım.
Bu bakanlar şunlardır: 1- Mustafa Üstündağ (26/01/1974 - 17/11/1974, eğitimci), 2- Prof. Dr. Safa Reisoğlu (17/11/1974 - 31/03/1975, hukukçu), 3- Ali Naili Erdem (31/03/1975 - 21/06/1977, hukukçu), 4- Mustafa Üstündağ (21/06/1977 - 21/07/1977, eğitimci), 5- Nahit Menteşe (21/07/1977 - 05/01/1978, hukukçu), 6- Mustafa Necdet Uğur (05/01/1978 - 12/11/1979, AÜ. Siyasal mezunu), 7- Orhan Cemal Fersoy (12/11/1979 - 12/09/1980, hukukçu), 8- Hasan Sağlam (20/09/1980 - 14/12/1983, emekli korgeneral), 9- Vehbi Dinçerler (14/12/1983 - 13/09/1985, İTÜ İnşaat Mühendisliği), 10- Metin Emiroğlu (13/09/1985 - 21/12/1987, hukukçu), 11- Hasan Celal Güzel (21/12/1987 - 31/03/1989, AÜ. Siyasal mezunu), 12- Dr. Avni Akyol (31/03/1989 - 20/11/1991, eğitimci), 12- Köksal Toptan (20/11/1991 - 25/06/1993, hukukçu), 13- Nahit Menteşe (25/06/1993 - 25/10/1993, hukukçu), 14- Nevzat Ayaz (25/10/1993 - 05/10/1995, hukukçu-vali), 15- Turhan Tayan (05/10/1995 - 29/06/1996, hukukçu), 16- Prof. Dr. Mehmet Sağlam (29/06/1996 - 30/06/1997, hukukçu), 17- Hikmet Uluğbay (30/06/1997 - 11/01/1999, AÜ. Siyasal mezunu), 18- Metin Bostancıoğlu (11/01/1999 - 09/07/2002, hukukçu), 19- Dr. Necdet Tekin (10/07/2002 - 19/11/2002, Ege Ü. Fen Fak. mezunu), 20- Doç. Dr. Erkan Mumcu (19/11/2002 - 17/03/2003, hukukçu), 21- Doç. Dr. Hüseyin Çelik (17/03/2003 - 03/05/2009, eğitimci), 22- Nimet Çubukçu (03/05/2009 - 07/07/2011, hukukçu), 23- Prof. Dr. Ömer Dinçer (07/07/2011 - 25/01/2013, Atatürk Ü. İşletme mezunu), 24- Prof. Dr. Nabi Avcı (25/01/2013 - 24/05/2016, ODTÜ İdari Bilimler, İletişimci), 25- Dr. İsmet Yılmaz (24/05/2016 - 10/07/2018, Denizcilik Yüksekokulu ve Hukuk Fak. mezunu).
Eski-Yeni Bakanlar
Bu listedeki bakanların mezuniyetlerine veya mesleklerine bakıldığında 11 bakanın hukukçu olduğunu görürsünüz. Eğitimci bakan 3 olsa da Prof., Doç., Dr. “titr”i olanları da sayarsak 10 bakan demektir. Görüldüğü gibi eğitimcisi de akademisyeni de var; bürokrasiden, özel sektörden geleni de…
Esasen bu istatistik bilgi çok önemli değildir: Önemli olan kemiyet (nicelik) değil keyfiyet (nitelik)’tir. Kimi insan kendisini bir alanda yetiştirir; kimisi çok yönlü eğitim alabilir. Kimisi devlette görev yapıp yükselebilir; kimisi özel sektörde… Ama tecrübeme ve gözlemlerime dayanarak söylüyorum: Bürokrasiden gelen bakanlar; diğerlerinden daha başarılı olmuşlardır.
Diğer bir husus; üniversite öğretim üyelerinin (akademisyenlerin) “eğitimin her meselesini biliyorlar” sanılmasıdır. Evet, bu kişiler eğitimcidir ama bir okulöncesi, ilkokul, ortaokul veya lisedeki eğitim meselelerini -istisnaları saymazsak- bilemeyebilirler. Mesela; eğitim fakülteleri hariç hukuk, ziraat, veteriner, iletişim gibi fakülte hocalarının bakan olmalarını, siz değerlendirin!..
Ayrıca, eğitimci kökenli bakanların da bazıları başarılı, bazıları başarısız olmuştur. Hatta eğitimci bakanların zamanında, eğitimi çok iyi bildiklerini sandıklarından ve her işe karışmak istemelerinden dolayı sıkıntılar dahi yaşanmıştır.
Eskiden bakanlar çoğunlukla milletvekilleri arasından seçilirdi; yani siyasiydi. Her iktidar değişikliğinde “acaba bakan kim olacak” diye bakanlığı bir heyecan kaplardı. Bakanlıkta ve gazetelerde bazı “kalburüstü” milletvekillerinin isimleri öne çıkardı. Bu isimler üzerinde iddialaşmalar bile olurdu. “Ayaklı gazete” dediğimiz bazı meraklı memurlar, sağda-solda duydukları lafları, dairede aktarırlardı. Eski dairemizde de böyle biri vardı; ismini yazmayayım, bazı arkadaşlar bu kişiyi bilirler.
18 yıldır aynı parti iktidarda olmasına rağmen 7 bakan değişikliği oldu. Yeni sistemle birlikte artık bakanlar atama ile gelmektedir. Bu bakanların birçoğunu tanımadığımız gibi isimlerini ilk defa duyuyoruz: Hâlâ adlarını öğrenemedik. Bazılarının devlet tecrübesi olmadığından, yetki ve inisiyatif kullanamıyorlar. Hep yukarıdan talimatı bekliyorlar. Dikkat ettiyseniz; Cumhurbaşkanı konuşmadan konuşamıyorlar ve konuştuklarında da onun söylediklerini tekrar ediyorlar.
Bürokrasi
Eskiden bakanlıklarda birinci derecede sorumlu bürokrat, müsteşardı; yardımcıları da olurdu. Eğitim politikalarını; bu ekiple genel müdürlükler ve Talim ve Terbiye Kurulu belirlerdi. Müsteşarlıklar ve yardımcıları kaldırıldı; yerine atama ile bakan ve yardımcıları geldi.
Yine, bakanlık üst yönetimine, alt basamaklarda görev yapanlar arasından başarılı olanlar getirilirdi: Çoğunlukla eğitim kökenli olurdu. Bakan, bu bürokrat kadroların önüne koyduğu eğitim politikasını takip ederdi; -nadiren olsa da- çok müdahale etmezdi.
Biliyor musunuz? Osmanlı’nın son dönemlerinde “Kaht-ı Rical” meselesi vardı: Kısaca devlet adamlığı kıtlığı demektir. Ehliyetli, liyakatli, bilgili, tecrübeli devlet adamı kalmamıştı; belki vardı ama yönetime getirilmiyorlardı. Şimdiki kadrolara bakınca “o günleri mi yaşıyoruz” demeden geçemiyorum. Tepeden inme atamalar; makamlara paraşütle inmeler, daha neler… Bunların geçmiş tecrübeleri ve birikimleri nedir ki?..
Şube müdürleri; görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak yasalar çerçevesinde yetkilerini hiç çekinmeden kullanabilirken; bugün üst bürokratlar yetkilerini bile kullanamaz haldeler!.. Ne yazık ki, özellikle Ömer Dinçer zamanında bakanlıkta tam bir curcuna yaşanmış, şube müdürleri etkisiz hale getirilirken aynı zamanda itibarsızlaştırılmışlardır. Önceki yazılarımda anlatmıştım.
Yeni durum
Eskiden mecliste bütçe görüşmeleri başlayacağı zaman bakanlıklar teyakkuza geçerdi; hazırlıklar yapılırdı. “Milletvekillerinden ne tür soruların gelebileceği” değerlendirilerek -özellikle gündemde tartışılan konularla ilgili- cevaplar hazırlanırdı. Komisyonlarda ya da mecliste bütçe görüşmelerinin olduğu günlerde -amirinden memuruna- tüm personel Bakanlıkta bulunurdu. Bütçe görüşmeleri bittikten sonra “personel dağılabilir” talimatıyla evlerimize giderdik. Görüşmeler hafta sonuna gelmişse yine Bakanlıkta olurduk.
Malûmunuz, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diye yeni bir sisteme geçtik. Cumhurbaşkanlığı makamı aynı zamanda siyasi bir makama dönüştü; Cumhurbaşkanı yardımcısı, danışmanları ve bakanlar ise atanmış memurlara... Hiçbirinin siyasi bir açıklaması olmaması gerekir; ama (maşallah!) muhalif siyasilere, seçilmiş milletvekillerine hesap verme gereği duymadıkları gibi üstüne üstlük azarlayabiliyorlar da!.. Maalesef! bu zatlar pervasız bir şekilde gidiyorlar.
Soru yok, sorgu yok, denetleme yok. “Yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığı” dediğimiz “kuvvetler ayrılığı” yok. Bu işin sonu nereye varacak, bakalım!..
Sonuç
Mevcut Milli Eğitim Bakanı Prof.Dr.Ziya Selçuk’u az-çok tanıyoruz; fikrini, zikrini biliyoruz. Bakan olarak atandığında arkadaşlar sevinmişlerdi. Ben, genelde temkinli ve tedbirli bir insanımdır; hemen havaya girmem. Arkadaşlara; “Sevinmekte acele etmeyin. Bakanı kendi haline bırakmazlar, ekibini bile kendi oluşturamaz. Düşündüklerini yapamaz…” demiştim.
Sistem gereği, bakanlıklar, karar verme ve yürütme mercii olmaktan çıkmıştır. Eğitimle ilgili çalışmaların Cumhurbaşkanlığı’nda yapıldığını düşünmekteyim; Bakana (dolayısıyla bürokrasiye) bunları uygulamak düşmektedir.
Şu anda Bakan “iki arada bir derede” kalmıştır. Ben, Bakanın bu durumdan hoşnut olduğunu sanmıyorum; hatta muzdarip olduğunu düşünüyorum. Eğer kendi haline bırakılsaydı, belki eğitime çok katkısı olurdu. Çünkü, Sayın Selçuk bir eğitimci; hem de eğitimcileri yetiştiren bir eğitimci!..
Bu yüzden, bakanların eğitim kökenli olmasından çok “devletin bir milli eğitim politikası kalmış mıdır?” sorusu önemlidir.