AKP Genel Başkanı Sayın R.T. Erdoğan’ın bir sözü ile istifa eden Ankara Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı İ.Melih Gökçek’in; Mansur Yavaş’la ilgili: “Onun kökeni Makedon, Makedonya’dan gelme” sözünü duyunca; “Balkanlar”, “Batı Trakya” ve “Evlad-ı Fatihan” aklıma geldi. Türkiye ve Türk Dünyası sevdalısı biri olarak bu sözlere üzüldüm.
Makedonya’ya; 2006’da toplantı, 2013 ve 2017 yıllarında ise “Balkan Turu” dolayısıyla üç defa gittim. Her yaz geldiğinde içimde “Balkan” özlemi doğar: Bu bir tarih özlemidir. Benim için, batıdaki ülkeler veya şehirler değil; bizim coğrafyamız olan yerler önemlidir. Buraları gezerken; hanları, hamamları, kervansarayları, camileri, mescitleri ziyaret ederken; atalarımın ruhlarının sevindiğini düşünürüm. Türk de olsalar, farklı milletlerden de olsalar, Balkan halkları candan, sevecen, yardımsever ve çalışkan insanlardır. “Evlad-ı Fatihan”dırlar. (Fethedenlerin çocukları… Arapça’da veled, çocuk; evlad ise çocuklardır. Fatih; fetheden, zafer kazanan, açan kimsedir. Fatih, aynı zamanda Osmanlı Padişahı II. Mehmet’in unvanıdır.)
Ülkemizde; uzun zamandır, özellikle bu iktidar döneminde bir “Osmanlıcılık sevdası” sürdürülüyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin karşısına, inatla “Osmanlı Devleti” konulmaya çalışılıyor. Oysa, “Türk Tarihi bir bütündür” ve bu bütünlük içerisinde 600 yıllık bir “Osmanlı dönemi” vardır. Aynı coğrafyada kurduğumuz devletler, hep birbirlerinin devamı olmuşlardır ve bazı kurum, kuruluş ve değerleri birbirlerine devretmişlerdir. Anadolu’ya geldikten sonra birbirinin devamı üç devletimiz olmuştur: Anadolu Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti. Tabii ki, Türk Tarihi’ni iyi bilmezseniz, söylediğiniz sözlerin de bir kıymeti olmaz. “Osmanlı sevdası” güdüyorsan Osmanlı ile ilgili her şeyi bilmen gerektiği gibi, “Evlad-ı Fatihan”ın ne olduğunu da bilmen ve sözlerini tartarak söylemen lâzım.
Biliyorsunuz; bu “Osmanlıcılık sevdası”yla Ankaraspor’un adını Osmanlıspor yaptılar. Maçlarını seyrederken, Osmanlıspor taraftarlarının pankart olarak yazdıkları şu cümleler dikkatimi çekiyordu: “İşte geldiler / Geri döndüler / Yenilmez erler / Yeniçeriler”. Önceleri futbolla Yeniçerilerin ilgisini kuramadım. Sonra kendi kendime: “Takımın adı Osmanlıspor olunca, her halde futbolcuları da Yeniçeri oluyor: Yeniçerilerin savaşçı ruhunu, futbolculara yansıtmak istemişlerdir” dedim. Ben, bir “Yeniçeri torunu”yum: Yeniçerilerle ilgili çok kitap, makale, ansiklopedi maddesi okudum. Bu sloganları yazanların, aslında Osmanlılar ve Yeniçeriler hakkında da pek bilgilerinin olmadığı anlaşılıyor.
Fazla uzatmadan Osmanlıcılara söyleyeceğim şudur: Geçmişte kurduğumuz Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 büyük Türk Devleti de diğerleri de geri gelmeyeceklerdir. Onlar geldiler, devlet oldular, hükmettiler ve göçtüler. Bak, bugün yedi bağımsız “Türk Devletimiz” var. “Tanrı, Türk’ü korusun ve yüceltsin” diye dua edelim de; Türk Milleti de, Türkiye Cumhuriyeti de, diğerleri de ilelebed yaşasın. Bizler de aklımızı kullanarak, çok çalışarak, sorumluluklarımızı bilerek ve üstümüze düşeni yaparak kalkınmış, “Büyük Türkiye”yi ve “Türk Birliği”ni kuralım.
Bugün ülkemizde; Balkanlar’dan, Kafkaslar’dan, Orta Asya’dan, Ortadoğu’dan ve dünyanın bir çok yerinden gelen insanlar var. Bunların büyük çoğunluğu Türk veya akraba topluluklardır. Makedonya’dan da gelenler oldu. Bir insanı “Makedon” diye suçlamaya kalkarsanız, yanlış yapmış olursunuz. Hele de “Osmanlıcı” geçinenlerin, buna daha çok dikkat etmesi gerekir. “Makedonyalı” dediğiniz insanlar, Osmanlı Balkanları fethettikçe Anadolu’dan götürülen Türklerin torunlarıdırlar; yani “Evlad-ı Fatihan”dırlar. Sadece işimize geldiğinde kullanmayalım. “Evlad-ı Fatihan”ın yaşadığı Balkanları; dar anlamda sınırımıza yakın ülkeler coğrafyası olarak görsek de, geniş anlamda tâ Viyana kapılarına kadar uzanır.
Daha eski tarihlere gidelim. Makedonya’nın en tanınmış kralı Büyük İskender (MÖ.356 - MÖ.323)’dir. MÖ.336’da tahta çıkmış, 13 yılda “bilinen dünya”nın yarısını fethetmiş ve 32 yaşında ölmüştür. Efsanevi bir kişiliktir. Dilimizden düşmeyen Diyojen’in meşhur: “Gölge etme, başka ihsan istemem” sözü bu krala söylenmiştir. Hiç çözülmeyecek denilen Gordion (Ankara – Polatlı’da) düğümünü kılıç darbesiyle çözmüştür. Hocası Aristoteles’tir. O zamandan beri adını taşıyan şehirler vardır: İskenderun, İskenderiye gibi… Hâlâ adı çocuklara verilmektedir.
Hıristiyan olarak bildiğimiz Balkan milletlerinin bir çoğu, Karadeniz’in kuzeyinden Avrupa’ya geçen Kıpçak (Sarı Türkler) boylarıdır. Buralara yerleştiler, paralı askerlik yaptılar, devletler kurdular. Mesela Hunlar, Peçenekler, Kumanlar, uzlar… Dolayısıyla 1350’li yıllarda Anadolu'dan Avrupa'ya geçen Oğuz boyları, bu toprakları kolayca fethettiler. Makedonya’dan kara yolu ile Bulgaristan’a geçerken “Kumanova” isimli bir şehir görürsünüz: Halkı Kuman Türkü’dür. Bugün Makedonya halkının % 65’i Makedon’dur ve Hıristiyan ortodoks’tur. Halen orada -farklı ifadeler olsa da- 100.000 Türk (Evlad-ı Fatihan) bulunmaktadır.
Makedonya’nın Manastır şehrinde Osmanlı’nın kurduğu “Manastır Askeri İdadisi” bulunmaktadır: Şimdi müzedir. Osmanlı subaylarının çoğu buradan yetişmiştir. “Millî Mücadele”yi yürüten ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu sağlayan komutanların büyük çoğunluğu burada yetişen subaylardır. Bunlardan biri de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Ailesi Manastır şehrine bağlı “Kocacık köyü” yörüklerindendir.
Yine, Başkent Üsküp’te; Osmanlı döneminde (1884) açılan zaman zaman adı değiştirilen veya kapatılan “Tefeyyüz İlköğretim Okulu”, bugün açıktır: İnternetten bakabilirsiniz. Okulu 2006 yılında ziyaret etmiş ve gezmiştik. Okul müdürü Gönül Bayraktar’ı, müdür yardımcısı (sonra müdür oldu) Osman Emin’i ve bazı öğretmenlerini tanıyorum ve irtibatımız sürüyor. Okulun öğretmenleri ve öğrencileri daha çok Türklerden oluşuyor. Ünlü şairimiz Yahya Kemal, 1884 yılı Üsküp doğumludur. Üsküp için yazdığı “Kaybolan Şehir” adlı şiiri çok meşhurdur.
TRT Avaz’da bir belgesel izlemiştim. 23-24 Ocak 2017 tarihlerinde Karadağ’ın Rojaye şehrinden Mirza Kuboder isimli bir Boşnak’la röportaj yaptı. Konuşmacı, Yugoslavya iç savaşından, Srebenitsa katliamından bahsetti ve: “Buralarda her şey olabilirsin, ama Boşnak olamazsın, Türk olamazsın. Burada iş bulmak için Türkçe önemli, İngilizce’den daha önemli” dedi. Katliamlar; sadece 1990’larda değil, geçmişte 1800’li yıllardan itibaren, özellikle 1912 Birinci ve İkinci Balkan Savaşları’nda da yaşandı. O günleri anlamak için tarih okumamız, belgesel seyretmemiz ve oraları gezip insanları dinlememiz lâzım: Ezbere konuşmayalım!..
Balkanlarda yaşayan, özellikle Müslüman halkların üzerlerinde çok oyunlar oynanıyor. Vehhabiliği yaymak ve cemaat oluşturmak için çalışmalar yapıyorlar, camiler inşa ediyorlar. Oralardaki bir avuç Türkü de parçalamaya çalışıyorlar. Soydaşlarımız için, diğer “Balkan” milletleri -özellikle Müslüman Boşnak ve Arnavutlar- için, Türkiye Cumhuriyeti çok önemlidir. T.C’ne bir halel gelmesini istemezler. Bizler; belki bunun kıymetinin farkında değiliz ama, onlar bunun çok farkındalar. Daha önce de bir yazımda bahsetmiştim. Bu hatıramı yeniden buraya alacağım: 2013 yılı “Balkan Turu”muz sırasında Kosova’nın Prizren şehrine de uğramıştık. Burada Sayın Kosova Milletvekili Müferra Şinik ve eşi Gani Şinik (Prizren’de bir okulda müdür yardımcısı)’le de görüşmüştük. Vedalaşırken, Gani Bey kulağıma: “Yaşar bey, Türkiye’ye sahip çıkın, Türkiye sıkıntıya düşerse biz de burada sıkıntıya düşüyoruz ve üzülüyoruz. Ama Türkiye büyür, güçlü olursa biz burada hem mutlu oluyoruz hem de rahat ediyoruz” dedi. Hiç Unutmam. Ve bunu çeşitli platformlarda anlatırken hep duygulanırım.
Siyaset yapacağım, oy toplayacağım diye Balkanlardaki Türk insanını rencide edici, kırıcı, üzücü tavırlardan ve konuşmalardan kaçınmalıyız. Zaten yeteri kadar sorunlarla boğuşuyoruz. Dışarıdaki “Türk Gönüllüleri”mizi de kendimizden uzaklaştırmayalım.
Balkanların Müslüman ahalisi genelde “Bektaşi”dirler: Bu sebeple, yazımızı Hacı Bektaş-ı Veli’nin meşhur sözü ile bitirelim: “Bir olalım, iri olalım, diri olalım.”