Mirseyit Sultan Galiyev’le ilgili, Rinat Muhammediyev’in belgesel romanı “Sırat Köprüsü” adlı kitabından yararlanarak yazımıza devam edelim.
“(1914 yılında) Kaderlerini birleştirme yolunda sözleşen Mirseyit ve Ravza, Ufa’nın Şerip Köyünde çocuk okutmaya başlarlar. Ravza ile birbirlerini severek yaşıyorlardı. Bir kızları oldu, Reside adını verdiler. Aile yol çantası değil ki, nereye gitsen alıp gidesin. Mirseyit’in ömrü hep yollarda ve evinden uzakta geçmekte. Moskova’ya dönüşünde eşini evde bulamaz. Kaynanasına sorar, nerede olduğunu bilmediğini söyler. Araştırır ve eşi Ravza’yı bir doktorla yakalar. Doktoru öldürür ve bir ay tutuklu kalır. Kimseye haber vermez. Arkadaşı Mullanur Vahitov arayıp bulur ve hapishaneden çıkarır. Çok sevdiği Ravza’sından ve kızından uzaklaşır.
1918 yılı Ekim’inde Tatar dünyasının meşhur biri olarak gençlerle görüşmeye çağırırlar. Fatıyma ile tanışır. Kızın annesinin istememesine rağmen evlenirler. 1919 yılı sonbaharında Gülnar adını verdikleri kızları olur. 1924 yazında ise Fatıyma bir oğlan çocuğu dünyaya getirir. Mirseyit’ten mavi gözleri, anasından kıvırcık, kara saçları alan oğluna Murat adını korlar. Tam bugünlerde Orta Asya’dan bir mektup gelir. Mektupta, Türkistan’da Ravza Çanışev’in tifodan öldüğü, kızı Reside’nin ortada kaldığı bildirilir. Hemen Türkistan’la temasa geçer ve Reside’yi Moskova’ya getirtir. Böylece Fatıyma ile Mirseyit’in ailesine bir kişi daha katılmış olur.
Maddi durumları çok kötüdür. Bela bir gelirse eklenmeden geri kalmaz. 1925 yılı. Fatıyma kızı Gülnar’ı alarak komşuya geçmiştir. 11 yaşındaki Reside, kapı önünde kardeşi Murat’ı kucağında zıplatırken düşürür. Murat’ın başından kanlar akmaya başlar. Fatıyma koşarak gelir: “Ne oldu, Reside ne oldu? Ne yaptın Murat’a, öldürdün mü onu?” diye kızı sıkıştırır. Üvey çocuk olduğu için, Reside’de eve koşar ve ikinci kattaki pencereden atlar. Mirseyit eve gelir ve çocukları alır, doktor için Moskova’nın yarısını dolaşır. Tanıdıkları korkularından bakmaz, tanımadıkları da çok para ister. Neticede komşuları tıp kursu talebesi olan kızlara göstermekle yetinirler. Murat iki üç günde iyileşir. Reside bir aya yakın yatakta kalır. Bu hadise Mirseyit’i çok sarsar.
Hamallık yapsa da iş bulamamak, ailesini geçindirecek para kazanamamak onu çok sarsmaktadır. Ailenin maddi durumu kötüleştikçe kötüleşmektedir. Bunlar yetmezmiş gibi bir de İlyiç (Lenin)’in gömüldüğü Ocak ayında aldığı soğuk iyice ciğerine işlemiştir. Zamanında tedavi edilmediği için ciddi bir hal almıştır. Tanıdık doktorlar, hiç vakit geçirmeden hastaneye yatmasını veya şifa için Kırım’a gitmesini tavsiye ederler. Para lazımdır. Yakın dostlarının yardımlarıyla Kırım’a gider. Orada dostları ile görüşür. Tabii devamlı takiptedir.
Fatıyma, evinin aranması sırasında götürülen eşyaları geri ister. Kareli defterden koparılmış sayfaya siyah mürekkeple yazılan bu dilekçenin bir önemi vardır. Başka şeyler yanında “iki alimünyum süt bidonu”nun da iadesini talep eder. Vereme yakalanan Mirseyit’e hapiste tabipler sıcak süt getirilmesine izin verirler. Bidonların tutacakları içinde küçük bir kağıt parçası sığacak kadar gizli bir boşluk bulunmaktadır. Karı-koca karşılıklı bu şekilde aile ve dışardaki dünya hakkında haberleşirler. Mirseyit’e haftada iki defa süt götürürler ve sütle beraber haber. Moskova’da dostlarından kimler tutuklanmış, Kazan’da kimler suçlanıyor… Ufa’da… Kırım’da… Hepsini bilir, hepsinden haberdar olur Sultan Galiyev. En son haberleri bilmek, gündemi takip etmek, sorgularına hazırlanması için gayet mühim olmuştur.
Mirseyit’e gelen kağıt parçaları saklanmamıştır. O bunları yutmuş olmalıdır. Tek kişilik hücresinde daima arama yapmalarına rağmen şüphelenecek bir şey bulamazlar çünkü. (Fatıyma bunları hatıra olarak biriktirmiştir ve daha sonra bir kısmı GPU’nun eline geçmiştir.) Mirseyit’in şu veya bu kişiye iletilmesini istediği öğütleri, soruları… Ve ailesi hakkındaki endişeleri yazılıdır. Bu mektupların birinde, Fatıyma’dan, büyük kızı Reside’yi Kırmıskalı’ya dedesinin yanına göndermesini ister. Reside, Heydergali Ağa ile yaşar önceleri, sonra ise Ufa’da oturan anne-dedesinin yanında, yani Çanışevlerde kalır ve orada büyür.
Yazgısının ne olduğunu sezmektedir Sultan Galiyev. …onu artık ölüm cezasına mahkum edeceklerdir. Ne tuhaftır ki, sütünü hiç kesmezler. Haberleşme devam eder. Artık ona kâğıt vermezler, aynı kâğıdın arka tarafına yazar: “Fatıyma canım, yakında mahkeme başlayacak gibi… Ümidim yok. Ölüm cezasına mahkum ederler zannederim. Biliyor musun? Benim infazımdan sonra seni ve aileyi Moskova’dan sürmeleri pek muhtemel. Ne yapalım acaba? Yoksa vazgeçsen mi benden? Ayrılalım mı yoksa? Çocukların iyiliği için diyorum! Sadece seni seven Mirseyit’in.” Mektuplar, mektuplar. Bir mektubunda: “…çocukluk yıllarından dostum Daşkin’i bul, Jeoloji Enstitüsü’nde mühendis olarak çalışıyor. Her şeyi anlat. Nikahlansın seninle! Benim rica ettiğimi söyle. Sır olarak söyleyeyim: o en uygun insandır. Kadın lazım değil ona. Bu çok mühim, Fatıymam, beni dinle…” Hücrede düzenin değişmesi sebebiyle 1930 yılından itibaren süt alma hakkından mahrum ederler.
18 Ocak 1931’de Sultan Galiyevlerin evindeki bütün eşya ve mal mülk müsadere edilir. Evin her iki odası kilitlenir ve mühürlenir. İki çocukla birlikte Fatıyma Ocak ayında sokakta kalır. 23 Ocak 1931’de, içinde bazı şehirlerin adı yazılı ve burada yaşamayacağına dair önceden hazırlanmış bir kâğıdı imzalatmak isterler, imzalamayı reddeder. Fatıyma 26 Ocak 1931’de bir dilekçe vererek eşyalarını geri ister. Dilekçede: “Aslında bu eşyaların hepsi bana aittir, yani Daşkin Fatıyma’ya. Daha ben Sultan Galiyev’le evlenmeden önce anam babam tarafından alınmış eşyalardır. Şunu da ilave edeyim ki, ben 1 Aralık 1929 tarihinde Sultan Galiyev’den resmen boşanmış durumdayım. Ekmek fabrikasında ve konfeksiyon atölyelerinde çalıştım. 23 Ağustos 1930 tarihinde de vatandaş Daşkin ile nikahlandım. Bu sebeplerle ve bugün o eşyaları tekrar satın alma imkanım olmadığı için bunların iade edilmesini rica ederim.” 26 Ocak 1931’de eşyalar iade edilir. 27 Ocak 1931 tarihinde son derece gizli bir emirle Galiyevcilikten mahkum olan bazılarının ailelerinin Moskova’dan sürülmesi kararı kaldırılır.
1934 yılı ortalarında verem belasından iyice muzdarip olan Sultan Galiyev bir kere daha Stalin’e müracaat eder. 1934 yılı sonlarında şartlı şekilde serbest bırakılır. Saratov şehrine devlet güvenlik organları nezaretinde gönderilir. Kliniçeskiy kasabasında küçücük bir oda verirler. Ama iş vermezler. Açlıktan ölmek istemiyorsa kendisi bulmaya mecburdur. Evi ısıtmak için odun, kömür bulmak da onun işidir. Üstünde kamptan giyip geldiği çulla sokağa çıkılacak gibi değildir. Bir gün at koşulu bir arabanın yanına varır. Onu dilenci sanırlar. “Ağa, ben Mirseyit Sultan Galiyev. Hiç işittiniz mi?” der. “Onu öldürmemişler miydi ki” diye sorar. Durumunu anlatmaya mecbur kalır. Adam inanır ve hemen arabada bulunan bir ceket ile bir tabanlı keçe çizme getirir verir. Fısıltıyla konuşmaktadır. Şu mektubu biri vasıtasıyla aileme ulaştıramaz mısınız? “Tamam” der adam ve mektubu alır.
1935 yılı Mart ayı, kar fırtınası ile geçer. Saratov radyosuna program yapmak üzere girmiştir. Her hareketi göz altındadır. Bir gece bir tıkırtı olur, önce rüzgar sanır. Pencere sertçe çalınır. Sessizce kapıyı açar, gelen Fatıyma’dır. 6 yıldır görüşmemişlerdir. Fatıyma geldikten sonra bir hafta kadar hiç sokağa çıkmaz. Fatıyma Saratov’aya üç kere daha gelir. Ama bu gece görüşmelerinin günü ve saati tamı tamına kaydedilmiştir. Hatta karı kocanın odada ne konuştukları da dikkatlerden kaçmamıştır.
1936 yılı Eylül ortalarında sabahleyin, her zamanki gibi düşünceye dalmış vaziyette işe giden Mirseyit’in yoluna, uzun boylu güzel bir kız çıkar. Göz göze gelirler. Her ikisinin gözlerinde çiy taneleri birikir. “Baba” der kız. Kızı Reside’dir. Babasının kucağına kapanır, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar. “Nasıl geldin kızım” der. Saratov Pedagoji Enstitüsüne okumaya geldiğini söyler. Haftada bir, tesadüf eder gibi bir eski evin önünde görüşmek üzere anlaşırlar. Reside Rus Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirip diploma almıştır. 1937 yılının Ocak ayına kadar Saratov’dan çıkmaz Mirseyit. Sabah işe gider, akşam eve gelir. Aylık maaşının yarısını Kızı Reside’ye verir.
1937 yılı sonunda fırtınalı bir gecede Fatıyma’yı alıp götürdüklerinden beri haber yoktur. Sanki yer yarılmış da içine girmiş gibidir. Onun nereye götürüldüğünü hiç söylemezler.
Kızı Gülnar, 1940’da Gnesinler Enstitüsü’nden yeni mezun kabiliyetli müzisyen, viyolonselci Süleyman Şahimerdan oğlu Çanışev’le hayatını birleştirir. Savaş başladığında Süleyman, Gülnar ve Murat’ı Kazan’daki akrabalarının yanına bırakır, kendisi cepheye gider. Abla kardeş beraber yaşarken 1943 yılında, 19 yaşındaki Murat Sultan Galiyev’i garnizona çağırırlar, Arça civarındaki ruh hastalıkları hastanesine götürüp tıkarlar. Üzerinden bir yıl geçmez Mirseyit Sultan Galiyev’in neslini devam ettirecek tek oğlu, yirmi yaşındaki sapasağlam delikanlı ortadan kaldırılır.
Gülnar’ı 1949 yılında Lubyanka’ya çağırırlar. Krasnoyarskiy taraflarına sürgüne gönderirler. Kocası Süleyman bir şey yapamaz. Hapishaneyi bulur. Süleyman dikenli tellerle çevrili hapishane kıyısına gelip geceleri viyolonsel çalar. Haftalar, aylar boyu devam eder. Gecelerin birinde ortalık viyolensel büyüsüne tutsak olup gitmişken Gülnar’ın tek başına kaldığı hücreye sarhoş bir çavuş gelir. Vahşice tecavüz edip aşağılar, Gülnar hemen o an kendini asar.
Mirseyit’in büyük kızı Reside, yüksek tahsil yapar, evlenir. İki çocuğu olur. Saratov ülkesindeki Zolutussk bölgesinin Nijnyaya Bannovka Köyü’nde öğretmen olarak çalışır. Ama Reside’yi de rahat bırakmazlar. Kocası ve çocuklarından ayırarak 1948’de Sibirya’ya sürerler. Altı yıldan fazla ormanda ağaç keser. Ancak Stalin’in ölümünden sonra geri döner. Kocası tekrar evlenmiştir. Bir oğlu feci şekilde ölmüştür. İkinci oğlunu arayıp bulur ve onunla teselli bularak ömür sürer. 1975 yılında, o da habis bir urdan ötürü dünyadan göçer.”
Haftaya devam…