Mirseyit Sultan Galiyev’le ilgili, Rinat Muhammediyev’in belgesel romanı “Sırat Köprüsü” ile Dr. Halit Kakınç’ın “Kızıl Turan Sultangaliyev” adlı kitaplarından yararlanarak yazımıza devam edelim.
Bir görüşmede Stalin’le aralarında şöyle bir konuşma geçer. Stalin: “Birincisi, Merkez Komite ve Politbüro’da konuşmaları dünyaya yaymışsın. İkincisi, Sovyet Devleti’nden gizli şekilde onun baş düşmanı, Basmacılar Hareketi başkanlarından birisi olan Zeki Velidi ile münasebete girmeye niyetlenmişsin. Üçüncüsü, Sovyet Devleti’nden ve Komintern (Komünist Enternasyonal)’den gizli şekilde yabancı ülke ajanlarıyla temasa girmişsin.”
Mirseyit: “Onların her ikisi de komünist. Taci Bahşı İran komünisti, Celal ise Türkiye’den. Bu yoldaşlarla birkaç yıldır bağım var benim.” Stalin: “Belki komünistler… Ama Türkler!”
Mirseyit: “Anlamadım Yoldaş Stalin. Ne var Türk’te? Ben de bir Türk halkına mensubum.” Stalin: “Demek bu haber doğrulanmış oluyor ha?”
Mirseyit: “Sosyalizmin galibiyeti için doğu ülkelerine yüzümüzü çevirmek zaruridir. …Türkiye’de ise bu hareket (milli istiklal) zafer kazandı. Bu harekete yardım eli uzatmak gerek. Basmacılık Hareketi, aynı şekilde bir milli istiklal hareketi. Ona doğru bakma zarureti vardır. Türkistan halklarının özelliklerini, milli ve dini menfaatlerini anlayıp bilme adeti yok bizde. Taci Bahşı ve Celal yoldaşlarla bağ kurmak vesilesiyle bunları söylemek gereği duydum Yoldaş Stalin.” Stalin: “Pekiyi, Kırım Cumhuriyeti’nin Adalet Komiseri Firdevis ile gizli ve esrarengiz mektuplaşmalarını nasıl açıklarsın acaba?”
Mirseyit: “Firdevis’le aramda dostluk bulunduğunu iyi biliyorsunuz. Yazışmamızda hiçbir gizli niyet görmüyorum. Partiden, Sovyet Devleti’nden gizli işim yok, biliniz.”
Bolşevikler Partisi’nin 12.Kurultayı’na Bakü’den gelen Neriman Nerimanov uğrar, konuşurlar. Nerimanov: “Koba (Yosif Stalin’in takma adıdır)’yı ben iyi bilirim. Ömrü boyunca hükümdar olmayı istedi. Boyun eğen yoktu kendisine. İşte şimdi Kremlin’e patron oldu. Oradan da sürüp çıkarmak kolay olmayacak onu. Karşılıklı dayanışma içinde çalışmak ve birbirimize daha yakın durmak hayırlıdır. Evet, yoksa hiç birimize gün görmek mümkün olmayacak. Sopanın en kalın tarafının senin, benim gibilerin ensesine inmesi muhtemel…”
Mirseyit: “Ülkenin geleceği, halkımın kaderi güzel olsun sadece, geri kalanı geçer. Hepsi vakit işi…” Nerimanov: “Sen ve ben deyince en başta Türk halklarını düşünüyorum. Stalin’in Türklere bakışını biliyorsun. Gürcü işi geçti, artık sırada kim var? Tatar mı, Başkurt mu yoksa Türkistanlı mı?.. Evet, Tatarlar sıkıyor onun canını. Sizdeki milli bilincin artması… Sizdeki kadrolar… Sizdeki askeri teşkilatlar…”
Sultan Galiyev’in tutuklanması büyük tepki toplar. Kuybişev Stalin’e durumu anlatır. Stalin: “Bugün yanıma Türkiye Büyükelçisi Muhtar Bey ve başyardımcısı Aziz Bey geldi. Türk halkı adına Sultan Galiyev’i serbest bırakmamızı rica ediyorlar. Türkiye’de tanınan birisiymiş. Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura adlı bilginler -benim adıma- özel bir rica mesajı yollamışlar. Hatta Sultan Galiyev’in geleceğiyle Mustafa Kemal Paşa bizzat ilgileniyormuş. Onu destekleyici mektup gönderen ve konuşan herkes, parti ve halk düşmanıdır. Biz bu şekilde sadece onu değil, iç ve dış düşmanlarımızı da ortaya çıkaracağız. Bir iki hafta sonra bütün milli bölgelerden yetkilileri toplamalı ve Sultan Galiyev’in vaziyetini ortaya dökmeli. Bu işi ayarlayın.” Kuybişev: “Ortaya dökmek için deliller lazım. Fakat bildiğim kadarıyla bunlar az ve yetersiz. Galiyev kanunu iyi bilir hepsini reddedip çürütecektir. Lenin’in de desteklemesi muhtemel.”
Stalin: “Lenin yok artık. Sultan Galiyev’se zindanda gözaltında, elleri kelepçeli. Kimse desteklemeye cüret edemez.”
Mayıs’ın 19.günü Rusya Komünist Partisi Merkez Komite Politbürosu olağanüstü oturuma çağrılır. Çekişme çok büyür. Çünkü hepsi de onun hakiki bir Bolşevik olduğunu, sadece sözde değil kaç defa özde de, işte de görmüş kimselerdir.
9-12 Haziran 1923 tarihlerinde Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesi 4.toplantısı yapılır. Başta Mirseyid Sultangaliyev ve Sultangaliyevizm olmak üzere milli komünizm olgusunun yargılandığı … Hemen akabinde Buharin, Zinovyev, Kamenev ve Troçki gibi Ekim Devrimi’nin önde gelen önderlerinin de birer birer yıldızlarının kaydığı RKP-b 12.Kongresinde ilk kez estirilen Sultangaliyev aleyhtarı rüzgarlar, bu toplantı ile iyiden iyiye belirginleşir, kesinlik kazanır.
Tartışmalar olur, bir çok kimse söz alır. Söz alanlardan Orcjonikidze: “Ben Türkistan’da çalışan biriyim. Sultan Galiyev’in milliyetçiliğine, sadece büyük devlet yönelişine karşı tepki olarak bakmak meseleyi basitleştirmektir. Biz bir şeyi, Müslüman kütlelerine tesirde çok güçlü ve hilekâr komşumuz Kemalizm Türkiye’sinin varlığını unutmamalıyız. Ülkemizde Kemalci Türklerin ajanlarının sızmadığı tek bir Müslüman köşesi yok, bunu biliyor musunuz?.. Kemalciler bizim esas düşmanımız, onlar her yerde bize karşı fitneler düzenliyorlar. Bir örnek vereyim: Azerbaycan’da Sovyet hükümetinin kuruluşunun birinci yılını kutlarken, Müslüman Muallimler Semineri talebelerinin göğüslerine tutturulmuş Mustafa Kemal fotoğrafı bulunan rozetler vardı. Birisi bile yanlışlıkla da olsa Nerimanov yoldaşın resmini takmamıştı. Sultan Galiyev işte böyle Türkçüler, Panislamistler, Pantürkistler ideolojisini taşıyan bir casustur. Bence, Sultangaliyev, Sovyet egemenliğini kabul edemeyen Türkçü aydınlardan bir tanesidir.”
Stalin: “Eğer günümüz Türkistan’ı ile Çar Türkistan’ı arasında fark yoksa, biz haklı değiliz. Ve o zaman biz Sultangaliyev’i değil, Sovyet egemenliği çerçevesinde sömürgelerin varlığına izin verdiğimiz için o bizi itham etmelidir. Eğer bu doğru ise, sizler neden Basmacılar ile birlikte değilsiniz.
Tartışmalar uzun sürer. Stalin memnundur. Hiç kimse, bunun kendisi ve kuybişev tarafından her detayı önceden düşünülmüş, roller evvelden dağıtılmış bir oyun olduğunu aklına bile getirmez… Sonunda anlaşırlar, kendilerince; “Milli sorun halledilir. Bir daha milli sorun hakkında bir söz olmayacaktır… Konuşmalar, ancak gelişme, uyum ve enternasyonal dostluk hakkında olacaktır…” 19 Haziran’da, politik faaliyetlere devam etmemek şartıyla -imzasını alınarak- Mirseyit Sultan Galiyev’i salıverirler.
Bu arada Mirseyit; Zeki Veliyev adlı bir deri tüccarının, Türkiye Büyükelçisinin görüşme isteğini iletmesi üzerine, önce Zeki Beyin evine gider, oradan da bir at arabası ile Büyükelçi Muhtar Bey’le görüşmeye… Sohbet sırasında Muhtar Bey: “Sizin geleceğiniz ve hayatınız için endişemiz vardır. Bu endişe sizi elçiliğe çağırmaya mecbur etti. Gerek görürseniz, Türkiye’nin kapısı her zaman açıktır. Dilerseniz bugün veya yarın bu imkân sağlanır. Razı olduğunuz takdirde, Türkiye’de şahsınız ve ailenizin mutlu yaşaması için bütün şartlar temin edilir. Ama iki küçük şartımız olur. Birincisi komünist olarak Türkiye’de siyasi faaliyette bulunmamak, siyasete karışmamak… İkincisi Sovyetler Rusyası’na karşı faaliyete geçmemek. Çünkü bunun iki ülke arasındaki dostluk, komşuluk münasebetlerine zarar vermesi ihtimali var.” Mirseyit: “Teşekkürler Muhtar Bey. Benim şimdi hiçbir yere gitme niyetim yok” diye cevap verir.
Bakü’de yapılacak Türkoloji Kongresi ile ilgili danışmaya gelen arkadaşlarına Mirseyit: “Alfabe hususunda, daha 1922 yılında söz açmıştı bana. Latin hakkında değil de Kiril hakkında… Ülkede tek alfabe olmalı diye düşünüyor Stalin. Fitnenin başı burada. Latin demeleri de geçici olmalı sadece. Kendi sözünü uygulayacak Stalin.” der.
1928 yılı Aralık ayında yeniden tutuklanır. Sorguları sırasında narkoz falan vermeden bütün dişlerini sökerler. Bir gün sekiz dişini birden kanırtıp sökerler. “Turan hakkında bir daha konuşacak mısın?” derler. Ağzından kan fışkırmaktadır Mirseyit’in… Ama sesi gür, sözüne devam eder:
“Vatan ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan;
Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir; Turan!”
Ayzenberg: “Ne bu, senin şiirin mi? diye kızar. Mirseyit: “Benim değil Ayzenberg Yoldaş… Onu yazan büyük Türk şairi Ziya Gökalp’tir.”
Uzun sorguları sırasında Mirseyit Sultan Galiyev; hiç bir zaman teslim olmaz, aklını kaybetmez. Hiç kimseyi satmaz ve zavallı durumuna düşmez. Özür de dilemez.