Mirseyit Sultan Galiyev’le ilgili, Rinat Muhammediyev’in belgesel romanı “Sırat Köprüsü” ile Dr.Halit Kakınç’ın “Kızıl Turan Sultangaliyev” adlı kitaplardan yararlanarak yazımıza devam edelim.
Stalin’in yanından çıktıktan bir saat sonra Kremlin’de Vladimir İlyiç (Lenin)’le görüşürler. Lenin, Tatar Bolşeviklerinin meseleye akıllı yanaşmalarını beğenmiştir. İlk defa yakından görüp konuşma şansı bulan Sultan Galiyev için de bilhassa etkileyici olmuştur: “Yoldaş Lenin, beni uzun zamandır rahatsız eden şu soruya cevap almak isterim. Söyler misiniz, niye güvenmiyorlar bize, niye her zaman şüpheyle bakıyorlar?” Lenin: “Kim bunlar?”
Mirseyit: “Tatarlar rahatsızlıklarını göstermek için sokağa çıksa, aramızda biraz anlaşma birleşme olsa, hemen milliyetçilik yaftasını takıyorlar. Kardeş halkların ihtilalci güçleriyle Başkurtlar, Kazaklar veya Kırım Tatarlarıyla temasa geçilse, hemen Panislamizm ile itham ediyorlar. Söylemek lazım ki Yoldaş Lenin, bu hastalık sadece merkezde değil, mahalli parti organlarında da çok yayılmıştır Daha çok da milli ezilişin ne olduğunu kendi enselerinde tadıp hissetmemiş üyelerimize özgüdür. Milli devletçilik ve milli şuur gibi düşüncelere doğrudan doğruya çelme takmaya, bunları daha cenin halindeyken ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Ben bunu bir Bolşevik olarak ve hiç mübalağa etmeden, çok canım sıkıldığı için söylüyorum Yoldaş Lenin. Hatta kendi hakkımda da sadece Tatar olduğum için ikinci sınıf bir Bolşevik olarak görmek, hatta bazılarının buna beni de inandırmak arzuları var. Ama ben karşıyım buna, çünkü öyle olmadığını biliyorum!” Lenin: “Var… Var bizde öyle bir hastalık. Pek çok belanın başında imparatorluk hastalığı şovenizm duruyor, maalesef.” diye cevap verir.
Lev Troçki, ondan; öldürülen Vahitov’un yerine Merkezi Müslüman Askeri Kurul Başkanlığını almasını rica eder. Doğrudan Stalin’e bağlı olsa da Troçki’nin yardımcısı kabul ediliyor. Ayrıca Mirseyit Sultan Galiyev, Şark Komünist örgütlerinin Merkez Bürosu üyesidir.
1918 yılı sonbaharında Stalin yanına çağırır: “Sen Türkçe konuşabiliyor olmalısın?”
Mirseyit: “Biliyorum Yoldaş Stalin. Dilimiz ve uzun tarihimiz ortak köklerden geliyor.” Stalin: “Bu günlerde Moskova üzerinden büyük bir grup Türk askeri esir geçecek. Almanya’dan ülkelerine dönüyorlar. Yirmibin esir.”
Mirseyit: “Dinliyorum Yoldaş Stalin.” Stalin: “Ne düşünüyorsun, Türkiye’de Sovyet hakimiyeti kurmak mümkün mü?”
Mirseyit: “Türkiye’nin bugünkü hali iyi gibi değil. Yarın saltanatı devirmek için uygun şartlar gelir diye düşünüyorum. Fakat Sovyet hakimiyeti veya sosyal ihtilal hakkında kesin konuşamam. Ben tek yol görüyorum Yoldaş Stalin. Bugünkü milletlerarası siyasi şartlarda Türkiye’de bir iç ihtilalin galip gelmesi için bütün imkanlar var. Ve bu ihtilalin yapılması için Sovyet Rusya’ya yakınlaşmaktan başka çareleri yok.” Stalin: “Sen hep uzatıp dolaştırıyorsun.”
Mirseyit: “Türkiye’de Genç Türkler hareketi gelişiyor. Bu milli istiklal hareketinin başında Türk burjuvazisi ve bildiğime göre Mustafa Kemal Efendi var.” Stalin: “Türkiye’deki durumu zannettiğimden daha iyi biliyormuşsun. O tutsakları biraz burada konaklatmayı düşündük. Biraz dinlensinler, Moskova’yı görsünler dedik.”
Ertesi gün Sokolskiy sirkinde Türk esirleriyle tanışmak için hususi bir miting yapılır. İki bine yakın tutsak getirilmiştir. Mirseyit’in de Türk esirleriyle ilk karşılaşması burada olur. Bir hafta, on gün, hemen hemen her gün Türk esirleriyle görüşmeler yapılır. Eğlenceler düzenlenir, piyesler oynanır. Türk komünisti Mustafa Suphi de vatandaşları arasındadır.
Tatar İşçileri kulübündeki görüşmelerden birisinde Mirseyit’in yalnız kaldığı bir anda, yüzünü sakal bıyık kaplamış yaşlı bir topal asker yaklaşır: “Mirseyit Efendi, sizin konuşmanız pek hoşumuza gitti… Türk askerleri sizi sevgi ve saygıyla anıyorlar. İhtiyar bir asker görüşmek istiyor.”
Mirseyit: “Gelsin hemen…” Asker: “Tenha bir yerde, söyleyecek sözleri ciddi ve ancak baş başa konuşmak istiyor. Oturduğunuz ev hangi sokakta söyleyebilir misiniz?” Evinin adresini söyler: “Yazmadınız, unutursunuz.” Asker: “Türk’ün hafızası iyidir efendim.”
Mirseyit çok geçmeden evine döner ve biraz sonra kapı çalınır. Açar açmaz kapı dibinde aksak Türk askerinin durduğunu görür. Mirseyit: “Ne oldu? Sen, ben kendim geleceğim demedin ki…” Asker: “Kapından geri çevirmeyi düşünmüyorsundur herhalde…” der. Saf Tatarca konuşan ihtiyar askerin, içeri girer girmez aksaması biter.
Mirseyit: “Siz kimsiniz, benden ne istiyorsunuz?” diye sorar. Asker: “Belki işitmişsindir, ben Yusuf Akçura’yım.”
Nasıl bilinmez Tatar dünyasında, Türk halkları arasında Yusuf Akçura’yı bilmeyen var mıdır ki? Onun, bütün Türk halklarının bir annenin çocukları olduğunu ve bunları birleştirmek gereğini yazan makalelerini okumuştur. Hakiki bir Türk Milliyetçisi olarak adı çok meşhur olmuştur. Kendisi son zamanlarda Türkiye’de yaşıyor olmalıydı. Ama bu yüzünü sakal, bıyık sarmış ve üstü başı pejmürde haldeki askerin, o büyük aydın olduğuna inanılır gibi değildi.
Yusuf Akçura: “Kısa bir vakit için dönmüştüm. İhtilal çıkınca kalmaya mecbur oldum. Gelip tutsakların arasına katıldım işte. Onları göndermekte acele etmiyorlar. Sen nasıl düşünüyorsun uzun zaman tutarlar mı? Üstleri başları yok, kaldıkları yerler de ıslak ve soğuk. Yemekleri de çok kötü, Almanlardan kalan çıkınları boşaldı, biraz bakmak lazım bunlara!”
Mirseyit: “Tamam, hemen yarın bakarım bu işe.” Akçura: “Bütün nutukları dinleyip durdum, dediklerin dikkat çekiciydi. Söyler misin, ben Bolşevikler konusunda hatalı bir fikir mi taşıyorum, yoksa sen bir Bolşevik değil misin? Bu soruya cevap aramak için geldim yanına…”
Mirseyit: “Ben hakikaten Bolşevik’im Akçura Efendi. Bu mevzuda tereddüte hiç yer yok.” Akçura: “Ama sen de milliyetperverlik görülüyor.”
Mirseyit: “Millet için yanmak, kendi halkının geleceği için mücadele etmek… bunu namus işi diye biliyorum Akçura Efendi. Bu his, benim yüreğime mukaddes ana sütümle sinmiş. Bolşevik olmam da ilk planda bu yüce hissin alametidir. Bolşevikler ve Sovyet hükümeti işçi halkı ve köylülerin rahat hayat görmeleri için mücadele ediyor.” Akçura: “Pekiyi öyleyse niçin Bolşeviklerin tek uğraştıkları milliyetçilerdir? İslamcı da yaramaz bunlara Türkçü de…”
Mirseyit: “Akçura Efendi, Bolşevikler burjuva milliyetçilerinden hoşlanmıyor. Ayrıca sosyal ihtilal sınıflar arasındaki maddi eşitsizliği ortadan kaldıracak.” Akçura cevaptan pek memnun kalmış gibi değildir. Tartışma uzar.
Mirseyit: “Sizin dediklerinizde de çok ibret var, tartışmıyorum Akçura Efendi. Bizim Türk kavmi sınıftan ziyade, milli istiklal hareketi ile birleşir belki.” Akçura: “Şahsen Türkiye’deki hadiselere bakışın nasıl, Mirseyit?”
Kendisinin çocukluktan beri Türkçe edebiyatı okuyarak yetiştiğini ve Türkçe’den tercümeleri olduğunu söyler Mirseyit. Bugün de bütün şark illerinde ve bilhassa Türkiye’de olan değişme ve milli istiklal hareketlerinin gelişmesiyle devamlı ilgilendiğini söyler. Ve kafasında, o milli hareketlere dayanarak Türkiye, İran, Afganistan ve Arap illerinde, halkı sosyal ihtilale hazırlamak üzere hayaller kurduğunu anlatır. Yakın bir zaman içinde milli istiklal hareketine dayanan bu ihtilal, Hindistan ve Japonya’ya ulaşıp Afrika ve Latin Amerika ülkelerine de yayılacaktır. Şarka olan bakışta kayıtsız oldukları için Lenin, Stalin ve Troçki yoldaşlarla anlaşamadığı ve sık sık da bu sebeple tartıştıklarını söyler. Onun tarafından hazırlanan ve bir müddet önce de Milletler İşi Halk Komiserliği tarafından incelenen “Şark Halklarını Hürleştirme Birliği” programını gösterir. Yusuf Akçura’nın çok dikkatini çekmiştir. Programın bir nüshasını isteyerek Türkiye’ye dönünce bundan milli istiklal hareketi mensuplarına bahsedeceğine söz verir. Akçura: “Mesela, işte Mustafa Kemal Efendi’ye ben çok ümit bağlıyorum. Bu isme daha çok itibar etmek gerekir. Siyasette halka dayanırken kültürde de biz baştan sona kadar Türkçüyüz.”
Mirseyit: “Biliyorum Yusuf Efendi. Sizin Üç Tarz-ı Siyaset adlı kitabınız daha talebelik yıllarımda ezberlemiştim.” Akçura; Türkiye’ye sağ salim döndükten sonra ona, Yunus Emre’nin şiirlerini göndermeyi vaad eder. Eğer mektuplaşmak isterse Mirseyit’e Türklerin meşhur edip ve filozofu Ziya Gökalp’in adresini bırakır. Sürekli haberleşmek üzere sözleşirler.
Haftaya devam…