Prof. Dr. Halil İnalcık’ın, “Rönesans Avrupası” adlı (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları – 2011) kitabından alıntılar yapmaya devam edelim.
“Rönesans kavramı, J.Burckhardt’ta insanın dünya görüşündeki temel bir farklılaşmayı ifade eder. Bu, dinî ve içsel hayatın yepyeni bir görünüşü olan Reformasyon’dan da tamamen ayrıdır.
Zira o da birçok dostları gibi, bu tarihten önce ulusların çok daha yüksek bir kültüre ve siyasî kuvvete sahip olduğuna inanıyordu. Bu şekilde tarihi çağ, yani zamanların farklılığı gibi bir kavrama ulaşıldı. ”Hayatı Yenileme”, “Yeniden Doğma” kavramı aslında doğada ve Hıristiyanlıkta vardı.
Humanitas, insaniyet severlik değil, insanlara ve gerçeklere yönelen en yüksek derecede felsefi bir aydınlık olarak anlaşılıyor ve Yunan araştırmaları buna araç sayılıyordu.
Petrarca, Rönesans’ın ilk hümanist müjdecisidir. Ona bu sıfatla “ilk modern adam” diyenler olmuştur. Petrarca, doğayı ve aşkı, gerçekçi bir şekilde anlamaktadır. Doğa, bir sembol değil, her şeyi ile bir gerçeklik olarak karşımıza çıkar. Aşk, insanî ve doğal aşktır. Petrarca, hümanizmin kurucularından sayılır. Çünkü o, Eski Roma’nın hayat ve sanat şeklini bir ideal olarak canlandırmak emelindedir.
Türk tehlikesi bazı Bizanslı Rum aydınları İtalya’ya göç etmeye yöneltmekte idi. Öbür yandan Rum aydınları ve din adamları arasında tutucu ruhban ve birçok Rum bilim adamı, II.Murad ve Fatih’in sarayında iyi muamele görmekte idiler. Plethon bunlardan biriydi. Plethon’un ideal devlet teorisinde Osmanlı etkisi sezilir. Öbür yandan hümanistleri koruyan açık düşünceli Fatih Sultan Mehmed sarayında Yunanca eserlerle bir kütüphane kurmuştur. Özetle, hümanizm hareketinde Bizanslı Rum bilim adamlarının öncü bir rol oynadıklarına kuşku yoktur.
Hümanist dönemin ikinci büyük sistemcisi Nicolaus Cusanus’tur. (1401-1464) O yeni hümanizmle skolastik Ockham felsefesini ve Hıristiyan mistisizmini geniş bir sistem içinde toplamaya çalıştı. (İslâm’da bu işi Gazalî yapmıştır)
Sonuç olarak hümanizmin 15.yüzyılın ortalarına doğru tamamıyla gelişmiş olarak düşünce hayatının ön planında yer aldığını görüyoruz. Hümanizm, edebiyat alanında kalmayarak her türlü fikri faaliyeti çerçevesi içine alıyor ve böylelikle pasif bir taklit ve incelemeyi aşarak kendine güvenen bir eleştiri aşamasına girmiş bulunuyordu. Böylece ince bir güzellik duygusunun ve rasyonel bir düşünüşün geçerli olduğu yüksek bir çevre oluşmuş bulunuyordu.
Zenginleşen ve güçlenen yeni sınıflar Avrupa toplumunda derin ruhsal etki yaratıyordu. Rönesans ve Hümanizm hareketleri bunun parlak tanıklarıdır. Maddi ve Ruhsal koşullardaki derin değişiklikler, din alanındaki yeni eğilimlere de yansıdı. Fikri ve ekonomik alanda önemli bir rol oynayan bireyselcilik (individualism) ilkesi, hayatın her alanında etkili olmaya başlamıştı.
(Dinde) Reform adıyla tarihte ünlenen bu hareket, Avrupa’nın modern çağa geçerken uğradığı derin değişikliğin yeni bir görüntüsüdür. Reformu; 1.Papalık çöküşün hızlanması ve ıslahat düşüncesinin yayılması, 2.Hümanizm sayesinde Hıristiyanlığın kaynaklarına inilmesi ve serbest düşüncenin yayılması, 3.Matbaanın yeni fikirleri geniş halk kitlelerine yayması, koşulları hazırlamıştır.
Bütün bu nedenlerle Hıristiyanlık ruhunun zayıfladığı, yukarı sınıflarda rüşvet ve kayırmacılığa, aşağı sınıflarda cehalet ve kabalığa düşen ruhbanın “başı ve organlarında” reform yapmak gerektiği düşüncesi her tarafta gittikçe güçleniyordu. Aydın bir grup, tamamıyla ortaçağ geleneklerine ve Kilise esaslarına bağlı kalarak kilise yönetimini düzeltmek ve dini duyguları yeni bir eğitim ve öğretimle temizlemek, yükseltmek istiyordu. Fakat reform konusunda en radikal fikirler, hümanizm tarafından gelecektir.
İncil ve Hıristiyan akidelerini bildiren metinler, orijinal şekillerine dönüştürüldü. Filolojik metodla bu metinlerin gerçek anlamları gösterildi ve sonuçta kutsal yazılardan çoğunun, ilahi kaynaktan olmayıp sonradan uydurulmuş metinler olduğu anlaşıldı. Bu sonuç, doğal olarak kuşkuları artırdı ve imanı sarsmaya başladı. Öbür taraftan, Padua’da okutulan İbn Rüşd’ün rasyonalist felsefesi, dini akidelere karşı imansızlığı daha da yayıyordu.
Hıristiyan hümanizmini sürdürenler bu sayede, Kilise’yi düşünsel ve barışçıl metodlarla ıslah edebileceklerini düşünüyorlardı. Bu kişilerin başında Erasmus gelmektedir. Özellikle, 1511’de çıkardığı Deliliğe Medhiye adlı eserinde Kilise’nin yozlaşmasını şiddetle eleştiriyordu. Erasmus, Hıristiyan dininin öz kaynaklarına inmek için Yunan ve İbrani filolojisini kullanıyordu. 1516’da Yunanca ve Latince metni ve eklediği bir önsöz ile beraber bastırdığı İncil, her tarafta büyük etki uyandıracaktır. Erasmus, adeta 16.yüzyılın Voltaire’i idi.
Bu hümanistlerin kitapları, öğretisi ve vaazları ile asıl kaynağına dönülerek hafiflemiş bir Hıristiyan düşüncesi meydana çıkıyordu. Bu görüşün özü şudur: Esas kaynak Tanrı’nın sözlerinden ibarettir. Buna, Havarilerin ve ilk Hıristiyan babalarının yorumundan başka bir şey katılamaz. İsa’ya ve onun ilahi görevine inanarak kurtuluşa erişilebilir. Bu iman ise bize ancak bir Tanrı vergisi olarak gelir. Din, ibadet herkesin vicdanına ait bir iştir. Her insanın vicdan ve samimiyetine dayanır.
Burada işaret edelim ki, İslâm dinine Osmanlı yayılışı dolayısı ile ilgi artmıştı. Dominiken rahibi Riccoldo da Monte di Croce (1243-1320) Hülagü himayesinde Bağdat’da kalmış, Arapça öğrenip Kur’anı Latinceye çevirmişti. Nicolas de Cusa Türklerle barışın İslamiyet ve Hıristiyanlık arasında aykırılığın giderilmesiyle başarılacağı inancında idi. Nicolas, Fatih’i Hıristiyan olmaya çağıran II.Pius’un yakını idi.
Bu saflaşmış yeni Hıristiyan düşüncesi somut olarak Erasmus’un Hıristiyan Şövalyesinin Elkitabı (Enchiridion Militis Christiani) adlı yapıtında ortaya konulur. Bu düşüncelerin daha sonra Luther’e büyük ilham verdiğini göreceğiz. Gelgelelim, neden Erasmus bu dini devrimin başında sayılmadı? Çünkü Erasmus geçmiş ve geleneklere bağları şiddetle kırmak istemiyor, vaaz, öğretim ve ikna yoluyla ıslahatın gerçekleşeceğine inanıyordu. O iyi bir eleştirmendi, ama bir devrimci değildi. Buna karşı Luther, inandığını büyük bir kararlılıkla uygulamaya koymak isteyen bir kişilikteydi. Onun için Luther ruhlarda hazırlanan bu devrime yol açmış oldu.”
Haftaya devam…