Bilirsiniz, “Kol kırılır yen içinde kalır” diye bir atasözümüz var: Çok da kullanırız. Atasözünü; ailede veya kuruluşlarda, kişiler arasında ortaya çıkan anlaşmazlıkları, sıkıntıları, sorunları, dertleri, çatışmaları dışarıya belli etmemek veya gizlemek diye kısaca açıklayabiliriz. Bu atasözünü önceleri çok sever ve mümkün olduğu kadar da uygulamaya çalışırdım. Ama yıllar içinde elde ettiğim tecrübelerin sonucu; bu sözün çok da doğru bir söz olmadığı, yanlış olduğu kanaatine vardım. Sorunlar konuşulup çözülmeyince, ortak akıl oluşturulmayınca; sıkıntıların daha da arttığı ve kangrenleştiği görülmektedir. Ayrıca, özellikle kuruluşların büyümesini önlemekte, gelişmemesine ve durağan hale gelmesine sebep olmaktadır. İnsanlar da yarattığı psikolojik durumlar da cabası…
Türkiye Kamu-Sen ile konfederasyona bağlı Türk Eğitim-Sen ve diğer sendikalarımıza, son günlerde yapılan baskıları ve müdahaleleri duyunca ve basından okuyunca çok üzüldüğümü belirtmek isterim. 2002 yılında benzer baskı ve müdahaleyi biz de yaşamıştık. O günlerde basından bazı arkadaşlar: “Bir milyon hedefe ulaşmanız artık mümkün değil.” demişlerdi, gerçekten de öyle oldu. Sendikalarımıza olan ilgi ve yöneliş azaldı. Memurlara, kendimizin de inanmadığı gerekçeleri anlatmakla yıllarımız geçti. Tarih tekerrürden ibaret!..
Bu kuruluşlar oluşturulurken hiç bir destek ve yardımları olmayanların, neden bu tür yollara başvurduklarını anlamış değilim. 1992 yılında arkadaşlarımızın emekleri, fedakârlıkları, maddi ve manevi yardımları ile oluşturulan bu kuruluşlarımızı niye rahat bırakmazlar? Herkes kendi işine baksa; partici partisini, sendikacı sendikasını, vakıfçı vakfını, dernekçi derneğini yönetse, daha güzel olmaz mı? Her kuruluş hedeflerini ortaya koysa ve kendi alanında başarılı olmaya çalışsa ne iyi olmaz mı? Ülkeyi yönetmeye talip olsak ve hep birlikte büyüsek, iktidara gelsek…
Ah!.. Bir laf vardır: “Kendi başını düzemez, el başı bağlamaya gider” diye… O gün yapılanları da, bugün yapılanları da tasvip etmem mümkün değildir. Dediğim gibi geçmişte aynı durumlarla biz de karşılaşmıştık. 2003 yılında bir yazı kaleme almıştım. Arkadaşlarım, o günlerde bu yazıyı bültende yayınlamayı uygun bulmadılar. Yazıyı arşivimden çıkardım ve son bölümlerini aşağıya aldım.
“Geçen yıl olduğu gibi, bu yıl da yetki konusunda istenilen sonucu elde edemedik. Bunun şu veya bu sebepleri vardır ve hepimizce de malûmdur. Bunlar zaman içinde tartışılacak, eksik ve yanlışlar ortaya konulacaktır.
… En başta, maalesef inançlarımızdan, geleneklerimizden, değerlerimizden ve hasletlerimizden ne kadar uzaklaştığımızı; yaşayışımızın, konuşmalarımızın ve davranışlarımızın bunlarla ne kadar zıt ve çelişkili olduğunu görüyorum. Ve bunu herkes söylüyor, ama düzeltmek için de hiçbir çabanın olmadığı meydanda…
Fazla değil, son 2-3 yılda yaşananları bir düşünün, yazdıklarıma hak vereceğinize inanıyorum. Bu süre içinde neler gördüğümü sizlerle paylaşmak istiyorum:
* 1992 yılında ortaya konulan ilke ve prensiplerden şahsi çıkarları için sapanları gördüm.
* Mertçe değil, namertçe mücadele eden insanlar gördüm.
* Dürüst değil, riyakâr insanlar gördüm.
* Doğruyu değil, bulunduğu konuma göre konuşan insanlar gördüm.
* Çok iyi tanıdığı arkadaşının aleyhine, ama hiç tanımadığı insanın lehine çalışanlar gördüm.
* Makam ve mevki için inançlarını, ideallerini satanları gördüm.
* “Bizim için sıfır ile bir arasında hiç fark yok” diyenleri gördüm.
* Yalan-yanlış söz sarf edenleri gördüm.
* İftira edenleri, gıybet edenleri, fitne ve fesat yayanları gördüm.
* Sendikayla hiç ilgisi olmayan adamların insanları avlamak için geldiklerini gördüm.
* Halâ geçmişte yaptıkları ile övünen (yapıp yapmadığı da meçhul), dünde yaşayan, bugünden habersiz adam olamamış kişiler gördüm.
* Bizi bize karşı getiren, araya ayrılık ve soğukluk sokmak için her türlü çabayı gösteren insanlar gördüm.
* Bırakın insanları, kuruluşların dışlanacağı propagandası ile oy alacaklarını zannedenleri gördüm.
* İdealler için, doğrular için, adalet için mücadele yapılması yerine, sen-ben kavgasının yapıldığını gördüm.
* Güzelin, iyinin, vefanın olması gereken yerde, yanlışların ve vefasızlıkların olduğunu, ahde vefa olmadığını gördüm.
* Görevde iken sendikal çalışmalarda hiç katkısı ve faydası olmayanların, aleyhte olunca ne kadar faal (!) çalıştıklarını gördüm.
* Demokratik kurallarla mücadele yerine, antidemokratik mücadelelere girenleri gördüm.
* Halâ dünün siyaset, dernek, vakıf anlayışı ile sendikacılık yapabileceklerini sananları gördüm.
* Sendikacı olduğunun farkında olmadığı için, sendikacılığın gereklerini yerine getirmeyen yöneticilerimizin olduğunu gördüm.
* Her şey değişirken, bazı şube yöneticilerimizin tavır ve davranışlarını değiştirmediklerini gördüm.
* Maalesef tartışma kültürümüz olmadığı için, farklı veya aykırı bir söz söyleyene karşı hemen taarruza geçildiğini gördüm.
* Sosyal ilişkileri zayıf olan, kendine güveni olmayan yöneticiler gördüm. Bu nedenle işyeri ziyaretleri yapamayan, üyelerle ve çalışanlarla ilgilenmeyen yöneticiler gördüm.
* Genel merkezimizle şubeler, şubelerle il ve ilçe temsilcilikleri, il ve ilçe temsilcilikleri ile işyeri temsilcilikleri arasında, ya hiç diyalog ve iletişimin olmadığını ya da yetersiz olduğunu gördüm.
* İşyeri temsilcilikleri oluşturulmadığı için haberleşme ve iletişimin olmadığı işyerleri gördüm.
* Şube yöneticilerimiz Allah’a emanet… Yönetim kurulları toplanamıyor. Bırakın takım çalışmasını, bir araya bile gelemeyen şubeler gördüm.
* Birbirinin aleyhinde dedikodu, fitne, tezvirat, koğuculuk yapan, yalan söyleyen bir yığın insan gördüm.
* Hiç kimsenin empati yapmadığını, bir başka deyimle hakkında konuştuğu kişinin yerine kendini koyup da bir değerlendirme yapmadığını gördüm.
* Muhalefet yapmayı yıkmak sanan, kuruma zarar vermekte hiçbir beis görmeyen insanlar gördüm.
* Kendi doğrularının peşinde koşan, bir başkasının doğrularının olabileceğini düşünmeyen, hep başkalarını eleştiren, ama kendisinin özeleştirisini yapmayan kişiler gördüm.
* Kahve köşelerinde, okey masalarında eğitimcilik oynayan, ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğini buralarda kurtaran insanlar gördüm.
* Zülfiyâra dokunmamak için yazmadığım daha neler neler gördüm.
* Bunları yazdığım için alınanlar veya kızanlar olabilir, ama bir eğitim çalışanı olarak bunları yazmak mecburiyetinde olduğumu gördüm.
Saygılarımla…”