Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tarafından 2007 yılında bastırılan Dr. Tahsin PARLAK’ın “Tûr-An Yolunda ARAL’IN SIRLARI” adlı kitaptan alıntılar yaparak yazımıza devam edelim.
“Oğuzların atayurtları KHORASAN… “Oğuzname”de Atalar yurdunun bu millî adla anılışı, son derece mühimdir. Türk Milleti’nin asırlar boyu dimdik ayakta kalmasının sırrı burada yatmaktadır. Bugünkü Türkistan Şehri’nin yakınındaki Khorasan ve oradaki Ak-Kurgan, Khocaların yetiştiği merkezdir. “Khoca” da öz be öz Türkçe kelime olup, Oğuzların ilk dönemlerinden beri bilinmekteydi. Büyük Türk Milleti’nin dünyaya şekil verdiği andan itibaren, ananın ak sütünün helalliği, berraklığı ve temizliği oranında dünya nimetlerinden faydalanabilmesi için “Ak-i Evran, Ahi Evren” teşkilatını kurmuştur.
… asırlar boyu sistemli bir devlet yapısına sahip olan Türklerdeki “boylar” ise devlet içerisindeki sosyal sınıflardan meydan çıkmıştır. Ve üçlü sistemlerle idare edilmişlerdir. Hunlar’da, Göktürkler’de, Selçuklular’da ve Kazaklar’da hep böyle olmuştur. Kazakların “üç yüz”e ayrılmasının sebebi de budur. Hunlar’dan itibaren devletin başında “Oğuz/Oğ-Öz” (Öz Oğul) Kağan, iç işlerinden “İç Oğuz Beğleri”, dış işlerinden ise “Dış Oğuz Beyleri” sorumlu olmuşlardır. Onlar da hep üçlü sistemlerle idare etmişlerdir.
Tufandan sonra, yeniden dirilen “Türü-İlkler” için, Tur-an Denizi, Balkaş, Amu Derya, Sır-ı Derya, Aral, Hazar, hatta Karadeniz sallarla (kayıkçılar) akınlar düzenleyerek tur attıkları bir mekân oldu. Başlarında Şam-An, Sal-Vur Kazan bulunmaktaydı. Kayı boyu diye bir boy bunlardan çıktı. Elli sekiz salcını ulusuna (başına) “Dondar Beğ” denilmekteydi. Ömürleri Orta Asya’daki tatlı su iç denizlerinde ve can damarları Amu Derya ve Sır-ı Derya’da geçmekteydi.
Dede Korkut Oğuznameleri’ni dikkatlice okuduğumuzda, “sal”, “sal-vur”, “salşı (salcı)”, Dondar, kayığ, kayı, derin derin sular, akıntılı sular vs. terimlerine bolca rastlarız. Yakın zamana kadar nehir taşımacılığını çok iyi bilen Üç Oklar, Ulu İpek Yolu’nu bu nehirlerin kenarlarından geçirmişlerdir. Kervanların ve salcıların dinlenme yeri olarak inşa ettikleri kurganların etrafına kanallar açarak sandalların yanaşmasını sağlamışlardır. Oğuznameler bir nevi salcıların Sal-Nameleri’dir.
Oğuzların “Kayı” boyunun adı KAŞGARLI MAHMUD’un “Divanü Lugat it Türk”ünde “Kayığ” diye en eski biçimiyle yazılıdır. Temür’ün Yıldırım’a bir mektubunda: “Senin, bir gemici (kesti-bân) Türkmen oğlu olduğun, bütün bu Rûm (Anadolu) ve Şam (Aral Gölü) memleketlerinde meşhurdur.” Osmanlıların boyunun en eski şekliyle “Kayıg-lı (Kayık=Suda yüzen gemi)” boyundan geldiği belirtilmektedir. O dönemlerde Sır-ı Derya, Amu Derya, Aral ve Hazar arasında sal ve kayık taşımacılığı bilinmektedir. Arap ve İran kaynaklarında Oğuzların ölülerini Amu Derya’ya iple astıkları, yani suda defnettikleri bu ırmağı kutlu saydıkları hakkında kayıtlar vardır.
…Selçuklu Türkleri’nin çıkış noktası olan Aral Bölgesi’ne (Sır-ı Derya/Sır Boyu’na) çevirmemiz gerekmektedir. Hazar’ın alt tarafından Anadolu’ya göç eden Müslüman Oğuzlar Selçukluları, İlhanlıları oluştururken, Hıristiyan Oğuz-Kıpçaklarda Gürcü mezhebiyle Gürcistan üzerinden (Dokuz tümen Gürcistan) bugünkü Gürcistan’a, oradan da Anadolu’ya geçerek 300 yıllık Çıldır Atabekleri’ni kurup varlıklarını devam ettirmişlerdir. 15.asırdan sonra bu Türkler’in bir bölümü, İslâmiyet’i seçerek Osmanlıyla birleşmişlerdir.
Selçuklular’ın temelini attığı, sonradan Yakın ve Orta Doğu ve Balkan Boğazlarını ele geçirerek Osmanlı İmparatorluğu’na dönüşecek olan devletin inşası, aslında Jent (Cend)’ten başlamıştı. Araştırmacılar Selçuk sözünün “Salşı” (sandalcı) kelimesiyle bağlantılı olduğunu söylüyorlar. Gelecekteki komutan Tuğrul Bey’in babası Selçuk Bey amuderya ile sir-derya’nın arasında sandalcı olarak çalıştığı için bu dönemde birisinin ölümüne neden olmuştur. Oğulları Baygu, Tuğrul, Çağrı beyleri korumak için Jent (Cend)’e gelerek burayı kendilerine mekân etmiştir. O vefat ettikten sonra burada toprağa verilmiştir.
Yerli halk arasında Cankent’in yılan saldırısı sonucunda dağıldığı rivayeti dolaşıyordu, diyerek Yengi Kent’i (Yeni Kent) Cankent olarak tarif eder.
Diğer yer adlarında da olduğu gibi “CIZIGLAR”a da Türk’ün olduğu bir çok yerde rastlamak mümkün. …destanlardaki yer adları Karadağlar’ın güney yamaçlarında bir sıra halinde bulunmaktadır. Bu yer adlarının sınırında ise; Oğuzların kayı boyuna (Yılanlı Oğuzlar-Orangay) bağlı Kıpçaklar bulunmaktadır. Bu bölgedeki Kıpçaklar’ın bir kısmı Hıristiyan dininde bulunmaktadır.
Burada, Oğuzlar’ın ana yurtları Khorasan ülkesi bu adla ve Türkçe olarak anılmış bulunuyor. ”Oğuzname”de atalar yurdunun bu milli adla anılışı, son derece mühimdir. Khorasan adının Türkçe karşılığının varlığını gösterir. Asıl destanlardaki Khorasan ise Türkistan Şehri’nin yakınındaki “KHORASAN”dır. Horasan evliyalarının ilk mekanıdır.
Dede Korkut Oğuznamelerinde bahsi geçen Türkistan’daki Oğuz’un kutlu yurdundaki Kayıların mekanı bugünkü “ORAN-GAY (birbirine sıkı sarılı KAYI’lar)” olsa gerek. “Orangay” Çimkent bölgesindeki Türkistan şehrinin kuzey doğusunda 15 km. uzaklıktadır. Orankay’da yaşayan Oğuzlar’a “Yılanlı Oğuzlar” da denilmektedir. Mezar taşlarında birbirine sarılmış (oravlı) yılan resimleri bulunmaktadır.
ANI: Elde edilen buluntulardan, yapılan arkeolojik kazılarda Anı’nın çekirdeğini teşkil eden İçkale’nin, Arsaklı (Oğuz Hanları) Hanedanı’nın bir kolundan gelen ve Digor ile Arşavir’in adıyla anılan “Arşarunik” veya Kamsarakan adlı Oğuz İlbeğleri ailesinden kaldığı anlaşılıyor. Burası ile Kemah Kalesi’nin eski adı Anı’nın Göktürk yazıtlarında da geçen, Türkistan’daki adaşlarına göre Oğuzlarca verilmiş olduğu Kars Tarihi’nin girişinde işaret edilmiştir.
Bugünkü Büyük Anı surları ile büyük çaplı yıkıntıları kalan yapıların çoğu, burayı merkez edinen Hıristiyan Bagratlılar (822-1064)ile Müslüman Şeddâdlı Beylikleri’nden kalmadır.
Göktürkler’den Tonyukuk yazıtında, bir Anı bölgesiyle Anı-Suvı’ndan bahsedilmesi, Şine-Usu yazıtında da Dokuz-Oğuzlar ülkesinde Örün Beği Kara Buluki’nin Anı’da oturduğunun bildirilmesi, Anı adının da Eski Oğuzlar=Arsaklılarla birlikte Türkistan’daki adaş bölgelerden getirildiğine işaret etmektedir.
Ne olursa olsun, Etrüsklerin Ani’si ile Türklerin Umayı arasında Annelik fonksiyonu bakımından tam bir paralellik vardır.”
Haftaya devam.