Mirseyit Sultan Galiyev adını duyar, merak ederdim. Bir gün Milli Düşünce Merkezi’nde “Mirseyit Sultan Galiyev”le ilgili konferans olduğunu öğrendim. Konuşmacı Rusya Federasyonu Milletvekilliği de yapmış, Tataristan Yazarlar Birliği Başkanı Rinat Muhammediyev’di. Kendisini dinledikten sonra, “Sırat Köprüsü” (Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul 2017) adlı belgesel romanını imzalattırdım. Eve dönünce, 547 sayfalık bu kitaba hemen başladım ve kısa sürede de bitirdim.
Bu arada, aynı konuda Dr. Halit Kakınç’ın yazdığı “Kızıl Turan Sultangaliyev” adlı (Wizart Yayınları, Ekim-2017) kitabı da okudum. Yazar bir röportajında: “Sultangaliyev, Sovyet Devrimi’nin ideologlarından. Stalin tarafından yok edilen bir millî komünist” diyor. Bazı yazarlar ise Türkçü, Turancı sayıyorlar. Her iki kitaptan da özetler çıkarttım. Gerçekten Mirseyit Sultan Galiyev’in; macera, zulüm, eziyet, işkence, ihanetle dolu çok ilginç bir hayatı olduğunu fark ettim. Size de, Sultan Galiyev’le ilgili araştırma yapmanızı ve okumanızı tavsiye ediyorum. İdeolojisi ne olursa olsun, 48 yıllık ömrü mücadelelerle geçen ve hücresinde tek bir kurşunla hayatı sona erdirilen Mirseyit Sultan Galiyev’i tanıyın isterim. Göreceksiniz bambaşka biri…
Ailesinin çok yoksul bir hayatı vardır: Bir sürü çocuk sahibi idiler (12 çocuk, ki bunlardan ikisi bebeklik çağında birisi ise daha küçük yaşta ölmüşlerdi). Kısıtlı olan öğretmen maaşı yetersiz kaldığı için, babası Haydargali Ağa boş zamanlarında dolap, sandalye, kapı yapar… marangozlukla uğraşırmış.
Anne Gaynelhayat, ümmi olup Tatarca’yı azıcık sökebiliyor. Anne “mirza” kızı bir asilzade, baba ise halktan birisi “mişar”. Ve bu durumu sık sık babasının yüzüne vururlar. Annesi ve babası hiçbir işten çekinmezler; toprak eker, ekin ve ot biçer, odun keser, hayvanlara bakarlar. Kış aylarında da baba çocuklara eğitim verir. Babası Kırım’da yayınlanan İsmail Gaspıralı’nın çıkarttığı Tercüman’ı okur ve oğlunun da okumasını ister.
Sultangaliyev: “Köyde olduğum zamanlar, kendimle akrabalarım arasındaki farklılığı anladım. Onların hepsi Teregulovların, Yenikeyevlerin, Mamseyev ve Kamşevlerin “yüksek asilzade” soyundan idiler. Ben ve erkek ve kız kardeşlerim ise “Karabudun soyundan” gelen “mişarlar” idik” der. “Ben bir arayış içindeydim ve sonunda şunu bulmuştum: İnsan doğanın efendisi olmak istiyorsa, kendisinin gelişmesine engel olan her şeyi yıkmalıdır.” Mirza çocuklarından nefret, babasının “mirza” değil “mişer” olmasından da şeref duyuyordu. Tav Başı köyündeki akraba çocukları arasında geçen görüşmeler ve tartışmalar, onun ileride bir ihtilalci olarak yetişmesine tesir eden başlıca sebeplerden birisi olarak değerlendirilir.
O, 1892 doğumludur. Tüm Çarlık Rusya’sını sarsan 1905 devrim denemesi sırasında sadece 13 yaşındadır. Bir gün babası Mirseyit’i, Çarı düşürmeğe davet eden Tatarca bildirileri kopya ederken yakalar ve kızar. Çünkü yakalanmanın sonu ya ölüm ya da sürgündür. Baba: “Oğlum, ayakların yere bassın, dünyada yaşamak için hazırla kendini.” diye ikaz eder.
Kazan Tatar Öğretmen Mektebi’nin sınavına girer, üç burstan birisine layık görülür. Okuldaki bütün sosyal kollara yazılır. Rus edebiyatı ve tarihine, sosyoloji ve psikolojiye dair eserlere sarılır, …baştan aşağıya ilmi sosyalizm fikirlerine dalar. 1911 yılı sonbaharında, Tatar Öğretmen Okulu’nu bitirip Ufa’ya döner ve öğretmenlik yapmaya başlar. Halkı eğitme sahasındaki vazifelerini yerine getirmekle beraber, o hiç durmadan çalışır. Artık pek büyük olmasa da ihtilal mücadelesine yönelen şahsi kütüphaneye de sahiptir.
“Hep üzüntü, hep keder ve feryat vardı bu dünyada. Nasıl bu feryatlardan arındırmalı dünyayı?” Bu çaresizlikle ezilerek, kendi güçsüzlüğünü hissederek kahroluyordu yüreği. Yeryüzündeki eşitsizlik, baskı, zulmet, nefret ve bu eşitsizlikten nasıl çıkılacağının yolunu bilmemek kahrediyordu onu.
İlk evliliğini (1914 yılında) Ravza ile yapar ve Ufa’nın Şerip Köyünde çocuk okutmaya başlarlar. Ravza’yı çok sever. Paraları yetmediğinden; matbaalarda çalışır, tercüme yapar. Ravza’dan bir kızı olur ve adını Reside koyar. Örgüt çalışmaları nedeniyle devamlı başka yerlere gider, bazen uzun süre eve gelemez. Moskova’ya dönüşünde Ravza’yı evde bulamaz, Ravza’nın annesi bilmediğini söyler ve aramaya gider. Ravza’yı bir doktorla yakalar ve doktoru öldürür. Bir ay tutuklu kalır. Kimseye haber vermez. Mullanur Vahitov arayıp bulur, hapishaneden çıkarır ve Kazan’a döner.
1918 yılı Ekim başlarında onu, Tatar dünyasında meşhur biri olarak Moskova gençleriyle görüşmeye çağırırlar. Tamamen dolu büyük bir salonda gençlere konuşma yapar. Burada Fatıyma ile tanışır. Kızın annesinin istememesine rağmen ikinci evliliğini yapar. Ve Yosif Stalin, daha önce verdiği sözünde durur, Mirseyit Sultan Galiyev’in 1918 Ekim sonlarında yapılan düğününe karısı Nadejya Aliluyeva ile gelir. Fatıyma önce bir kız, sonra bir oğlan çocuğu dünyaya getirir. Kızına Gülnar, oğluna Murat adını koyarlar.
Daha sonraki yazılarımızda anlatacağımız bir çok örgütün çalışmalarına ve toplantılarına katılır: Görüşlerini açıklar. Başından bir çok olay geçer. Devamlı takiptedir: Nereye gittiği, kimlerle görüştüğü hep gözlenir. Göz altına alınır ve sözde mahkemeye çıkarılır. Çeşitli suçlamalar sonucu en ağır ceza olan “kurşuna dizilmek” cezası verilir. 20 Ocak 1940 tarihinde SSCB Yüksek Sovyet Başkanlığı’na müracaat eder, dilekçesi red edilir.
Sırat Köprüsü adlı belgesel romanda, son günü şöyle anlatılır: 28 Ocak 1940 tarihinin sabahında Lefortovo Hapishanesine Stalin’in emri ile Levrentiy Beriya gelir. Sultan Galiyev sandalyeye oturtulmuştur. Beriya başbaşa bırakılmalarını ister. Kocaman, kalın kapılar gürültüyle üstlerine kapanır. Beriya: “Son bir sözün var mı?” diye sorar.
Mirseyit sakin ve yumuşak sesle: “Yapılmamış işler, söylenmedik sözler, yazılmadık kitaplar kalıyor… Tuhaf, nasılsa… Her şey karışmış. Dünyanın sanki altı üstüne getirildi… Maksada erişemedik. Gönlün dilediği gibi yaşayıp, başlanan işleri tamamlamak mümkün olmadı. Ne yaparsın, tuhaf?” diye cevap verir. Beriya: “Pişman mısın?” der.
“Hayır, pişman değilim. Pişman olacak iş yapmadım.” Beriya: “Bu mevzuda, Yoldaş Stalin bizzat sormamı istedi.”
Mirseyit: “Yoldaş… Hayır, hayır yoldaş değil!.. Stalin’e ben güvenmiştim. O ise tamamen başka biri olup çıktı. Saptırdı.” Beriya: “Kimi saptırdı? Seni mi?”
“Hayır, ben sapmadım. Sapmadığım, sapmak istemediğim için şu sandalyede oturuyorum. Sosyalizmi saptırdı… Ülkeyi… Halkları…” Beriya: “Dur, dur diyorum sana… Son sözün var mı senin, yok mu? Yoksa…”
Mirseyit: “Son sözümü dinleyin. Ben onları ana dilimde söylerim.” Beriya: “Çabuk!.. Çabuk ol, benim vaktim sınırlı.”
Mirseyit Sultan Galiyev: “Kıldan ince, kılıçtan keskince Sırat köprülerini geçmek kolay değilmiş halkım… Yine de ben sana güveniyorum…”
Başladığı cümlesini bitirmeye fırsat vermedi Beriya. Tam o anda Lefortovo hapishanesinin bodrumundan donuk bir tabanca patlaması duyuldu.
Eşi Fatıyma ile çocukları Reside, Gülnar ve Murat’a yaşattıkları, onların yaşadıkları ve sonları, felaket hadiseler… Kısaca anlatmaya çalışacağız.
Haftaya devam…