Geçen hafta Mirseyit Sultan Galiyev ismini anarak, Rinat Muhammediyev’in belgesel romanı “Sırat Köprüsü” ile Dr.Halit Kakınç’ın “Kızıl Turan Sultangaliyev” adlı kitaplardan bahsetmiştim. Bu kitaplardan alıntılarla yazımıza devam edelim. Öncelikle, Sultan Galiyev’i anlayabilmek için yetiştiği çağdaki gelişmeleri bilmemiz gerekir.
CEDİDCİLİK (Yenilik): “Fransız İhtilali’nin ardından ortaya çıkan Aydınlanma Felsefesi, 19.yüzyılın son çeyreğinde Çarlık Rusya’sı sınırları içinde yaşayan ve Türkçe’nin çeşitli lehçelerini konuşan bölgelere de yansıdı. Müfredat belli, yöntemler gelenekseldi. Çocuklara; okuma-yazma öğretiliyor, bir parça ilmihal bilgisi gösteriliyor ve Kur’an’dan bazı sureler ezberlettiriliyordu. Usûl-i Kadim adı verilen geleneksel yönteme karşı çıkarak, yerine Usûl-i Cedid diye anılan Batılı eğitim sisteminden etkilenmiş bir modernleşme önerenlere Cedidciler, bu şekilde gelişen akıma da Cedidcilik adı verildi.
İlköğretimin ıslahı ve eski eğitim sisteminin yeni eğitim sistemi ile değiştirilmesi fikrinin en önde gelen temsilcisi Kırım Tatarı İsmail Gaspıralı’dır. Gaspıralı, cedidcilik akımını olgunlaştırıp sistemleştiren ilk isim olmakla birlikte, okullarda reform yapma fikri, ilk kez Kazanlı Şehabettin Mercanî’nin öğrencisi ve meslekdaşı Hüseyin Feyizhanî (1828-1866) tarafından ortaya atıldı. İsmail Gaspıralı, bu hedefler ve ilkeler doğrultusunda, 1884 yılında Bahçesaray (Kırım)’da ilk “Usûl-i Cedid Okulu”nu hizmete geçirdi. Burası örnek alınarak açılan diğer okullara “Usûl-i Cedid Mektepleri” denildi.
İsmail Gaspıralı, çalışmalarını yalnızca Kırım ile kısıtlı tutmadı. Eğitim dili Türkçe olan ve okuma yazmayı çok kısa bir zaman içinde öğreten bu okullardaki sistemi, Rusya’daki tüm Müslüman gruplara anlatmak ve yaygınlaştırmak amacıyla belli merkezlere propaganda gezilerine çıktı. İlk etapta pek fazla ilgi görmese de, bu okullardan mezun olanların başarıları halk kitlelerinin dikkatini çekti. Kazan, Kafkasya ve Türkistan’ın en uzak bölgelerinden bile cedidciliği tanımak ve öğrenmek üzere öğretmenler ve mollalar, akın akın Bahçesaray’a gelmeye başladılar. Tatarlar arasında özellikle zikredilmesi gereken bir isim de ilk kadın diş doktoru Raziye Süleymanova’dır. Raziye Süleymanova, 1912 yılında Ufa’da Müslüman Kız Okulunu açarak son derece önemli bir ilki gerçekleştirdi.
Cedidcilik Hareketi ve Usûl-i Cedid Mektepleri, endüstrinin ve ticaret burjuvazisinin gelişme kaydettiği, belli oranda kentleşmenin sağlandığı Kazan, Kırım ve Azerbaycan’da hızla yaygınlık kazandığı halde, kapalı tarım toplumu görüntüsündeki Türkistan (Bugünkü Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan), bu reforma karşı uzun süre ilgisiz kaldı. İsmail Gaspıralı, bu kayıtsızlığı yenebilmek umuduyla 1893 yılında Türkistan’a bir gezi yaptı. Buna rağmen 1900 yılına kadar herhangi bir gelişme sağlanamadı.
Bu tarihten itibaren, Kadimciler ile “emir” adı verilen feodal yöneticilerin direnişlerine rağmen, Cedidcilik etkilerini göstermeye başladı. Münevver Kârî, Abdürreşid, Ahmet Daniş, Hoca Mahmud Behbudî ve İşan Hani gibi isimlerin gayretiyle Buhara’da (1900), Taşkent’te (1901) ve Semerkant’ta (1903) ilk Usûl-i Cedid Okulları açıldı. Ne var ki Türkistan’daki sosyal yapı, diğer Türkçe konuşan bölgelere kıyasla daha sert bir Kadimci direniş gösterdi ve Cedidcilik pek başarılı olamadı. 1910 yılına doğru Çarlık Rusyası sathındaki Müslüman Türk dilli toplumlara hizmet veren Usûl-i Cedid Okulları’nın sayısı 5.000’i bulurken, Türkistan’ın tamamında bu sayı 100’ü bile aşamadı.
1910’lu yıllarda, Çarlık Rusyası’nda 20 milyonu aşkın Müslüman yaşamaktadır. Bu insanların % 85’i Türkçe’nin lehçelerinden birini konuşmaktadır. Bu Türk dilli grupların % 90’ı Müslümandır. Çarlık Rusyası’nda ibadet dili olarak Türkçe’nin kullanılması fikri, ilk kez 19.yüzyıl sonlarında ortaya atılınca tepki ile karşılaşmış ve Sadık İmamkulov adlı etkin bir Tatar din adamı, 1912’de liberal bir Tatar gazetesinde “Kur’an’ı, Tatarca gibi kaba bir dile tercüme etmeyi düşünmek bile küfürdür” diye yazmıştır.
Cedidçilik Hareketi, özellikle Türkistan’da, Çarlık Rusyası Türk dilli boylarının birlik ve geleceğini İslâm’da gören ve her türlü yenileşmenin halkın Ruslaşmasına yol açacağını ileri süren Kadimcilerin sert muhalefeti ile karşılaştı. Rus yönetimi, genellikle Cedidci okulların açılmasına karşı çıkmamakla birlikte, maddi yardımda bulunmaktan da özellikle kaçındı. Dahası, Cedid mekteplerinde “Türkçülük” düşüncesinin uyanacağı endişesi ile Rus yöneticiler, el altından Kadimciler ile iş birliğine gitti. Kadimciler, ihbar üzerine ihbar yağdırdılar. Rus Milli Eğitim Örgütü ve Rus Müfettişleri de bu jurnallere dayanarak arka arkaya Usûl-i Cedid Okullarını kapattılar. Buralarda çalışan görevlileri başka yerlere sürgüne yolladılar.
Cedidçiler, deyim yerinde ise, o günün köktendincileri ile Çarlık Rusyası sömürgecilerinin oluşturduğu ortak bir cepheye karşı mücadele vermek zorunda kaldılar. Bu cepheye karşı verdikleri mücadele sürecinde, yanlarında kendilerine arka çıkan iki grup destekçi buldular: Batı yanlısı Rus aydınları ve Rus Sosyalistleri. Şüphesiz, bu akımın savunucuları arasından bir bölümünün Bolşevik Partisine kayması, bu destek sayesinde gerçekleşti. Cedidcilik akımı, 1905 yılına kadar daha ziyade “ilkokulların ıslahı” sorunundan ibaret kaldı. Bu tarihten sonra, hareketin amaç ve boyutları genişledi. Cedidcilik, sosyal ve kültürel alanlarda da yeniliği savunan bir hareket haline geldi.
Böylece, başlangıçta olağan ve sıradan bir “aydınlanma hareketi” olarak ortaya çıkan Cedidcilik, kültürel tezlerine uygun biçimde politik hedeflere yöneldi. Çarlık Rusyası’nda yaşayan Türk dilli grupların -bağımsızlık mücadelesinde- siyasi ideolojisine dönüştü. Cedidciler, Lenin’in tüm milletlere kendi kaderlerini tayin hakkının verileceği şeklindeki ifadesinden büyük ölçüde etkilendiler. Birçok Cedidci, Bolşevik Partisi’ne kaydoldu. Partide, kendi idealleri doğrultusunda çalışmalar yaptılar ve örgütlendiler. Tam bu sırada, aradıkları bir lider imajı ile karşılaştılar: Mirseyid Sultan Galiyev.
Marksizmin sınıf mücadelesi tezine, ezen uluslar ve ezilen uluslar… Sömürgeciler ve sömürgeler ikilemi ile Doğu’nun gerçeklerine uygun yepyeni bir boyut getiren Sultangaliyev, Cedidcileri Bolşevik Partisi içinde kendi çizgisine yatkın bir biçimde örgütledi. Ve sonunda Bolşevik Partisi içinde ciddi bir Müslüman fraksiyon oluşturdu.
Ülkede Sosyalizm prensibini kabul ettirerek, hasımlarını birer birer ortadan kaldıran Stalin; Leo Troçki ve Mirseyid Sultangaliyev gibi -biri batıya diğeri doğuya devrim ihracı yanlısı- iki muhalifini tasfiye ettikten sonra, 1930’lu yılların ortalarından itibaren Bolşevik Partisi’ndeki Müslüman fraksiyona karşı harekete geçti. Sultangaliyevcilik, “karşı devrimcilik” olarak lanetlenirken, Sovyet yönetim kademelerinde çalışan tüm cedidci kökenli isimler birer birer tutuklandı ve kurşuna dizildi. Bu yoldan binlerce aydın ortadan kaldırıldı.
İsmail Gaspıralı’nın Bahçesaray’daki mezarı yıkıldı. Üzerine blok apartmanlar inşa ettirilerek izleri yok edildi. Cedidci tüm eserler yasaklandı. Emperyalist ajanı, burjuva, sınıf düşmanı ve Pantürkist oldukları propagandası yapıldı. Cedidcilik, Sovyetler Birliği’nde Gorbaçov döneminde yaşanan yumuşama ortamında, Türk dilli ulusal hareketlerin yeniden fikir ve esin kaynağını oluşturdu.”
Haftaya devam…