Mirseyit Sultan Galiyev’le ilgili, Rinat Muhammediyev’in belgesel romanı “Sırat Köprüsü” ile Dr.Halit Kakınç’ın “Kızıl Turan Sultangaliyev” adlı kitaplardan yararlanarak yazımıza devam edelim. Öncelikle, Sultan Galiyev’i anlayabilmek için yetiştiği çağdaki gelişmeleri bilmemiz gerekir.
Kökleri 1825’li yıllara kadar uzanan, 1917 Devrimi’nin de habercisi sayılan bu devrim denemesinin (1905 Devrimi) gözle görülür nedeni, Çar II. ve III. Aleksander dönemlerinde başlatılan reformlara tepki niteliğindedir.
Çarlık Rusyası coğrafyasında o günlerde yaşamakta olan nüfusun, yaklaşık yüzde 57’si Rus olmayan halklardan meydana gelmektedir. Ve bu insanların büyük bir bölümünü de Türk Dilli gruplar oluşturmaktadır. Başta şunu belirtmeliyiz; “Müslüman” tanımı, Çar Rusyası’nda genel bir ad değil, bir sıfat olarak kullanılmakta ve esasen Türk kavimlerini tanımlamaktaydı.
Kriz ortamı, doğal olarak bu farklı gruplar içindeki dinsel, kültürel, ekonomik ve siyasal bağımsızlık özlemlerini de harekete geçirir. Rus olmayan halklar arasındaki bu türden eğilimler, ulusal bağımsızlık özlemcilerini umutlandırarak aksiyona sevk eder. Diğer yandan da Rusya’nın genelinde Çarlık Rusyası’na karşı bayrak açan Sosyalist Hareketin, bu gruplara el atması ile sol düşünce içinde Rus olmayan öncü aydınlar da önemli ağırlık kazanırlar.
Rus Yönetimi’nin niyeti ve hedefi bellidir: Bu sayede, Meşrutiyet Partisi (Kadetler) ve işçilerin partisi 30 üyeye ulaşamayacak… Böylece, giderek artma eğilimi gösteren Pantürkist akımın itibar ve nüfuzuna da darbe indirilmiş olacaktır. 1905-1907 yıllarında Pantürkist görüşlerin ağırlık kazanması, bu akımın başını çeken Kazan Tatarlarının Türkiye ile bağlar kurmaları… 3.Bütün Müslümanlar Kongresi’nde Rusya’daki Müslüman okullarına Osmanlı Türkçesi’nin ders olarak konulması, haliyle Rusları kaygılandırmaktadır.
En gelişmiş ve en aktif Türk Dilli grup olarak Kazan Tatarlarını almak gerekir. Tatarlar arasında Müslüman-Türk Birliği görüşü ağır basmaktadır. Rusya’da yaşamakta olan Müslüman halkların tümü için merkezi bir yönetim istemektedirler. Tatarlar, Rusça’yı çok iyi bilmeleri ve de erken tarihlerde ticarete atılmaları sayesinde, 1917’ye kadar bütün Türkçe konuşan topluluklar içinde liderlik durumlarını muhafaza ederler.
Bu toplumların iç dinamiğinde Cengiz yasaları ile belirlenmiş kabileler ve bu kabilelerin federasyonları var. İlişkileri böyle bir süreç içerisinde gelişiyor. Bu “Ordu-Devlet-Yasa” sisteminin üzerine örtülmek istenecek her türlü kılıf… Baskılara, zorlamalara ve hatta katliamlara yol açacaktır. Bölge halklarının kabileler düzeyindeki alt çelişkilerini aşabilme ve beraber yaşama çözümünün, ancak çıkar birlikteliğinin sağlanması ile çözümlenebileceği kavranmıştır. Bu birliktelik, sağlıklı bir biçimde Avrasya ve/veya Turan temelli bir zeminde gerçekleşebilme şansına sahiptir.
İsmail Gaspıralı, Kırım Tatarı’dır. “Dil’de, Fikir’de, İş’te Birlik” sloganı ile Türkçülük fikrinin ilk kaynak ismidir. Ünlü Tercüman Gazetesi’ndeki makaleleri ile yaşamı boyunca hep aynı soruya cevap aramıştır: “Ne işlemeli, işi nereden tutmalı? Sönmüş kalpleri neyle yandırmalı? Basireti kesilmişlere perdeleri neyle göstermeli ve gaflet sahrasında serilip kalmış koca bir milleti neyle ayağa kaldırmalı?”
Sosyal ve siyasi devrimlerin en kuvvetli sebebi sosyal sınıflar, hâkim-mahkûm milletler arasındaki gerçek kuvvet dengesi olup, görünürdeki ve önemsiz olayların etkisi pek azdır. Müslümanlar ya da genellikle Rus olmayan halklar, Ruslarla olan ilişkilerinde ne kadar kuvvet gösterebilirlerse, ancak o kadar hukuka sahip olabilirler. Bundan dolayı, Rus olmayanlar ve demokrasi aleyhine kanunun değiştirilmesi, bu iki çeşit sosyal kuvvetlerin zaafındandır. Yani, Rusya Müslümanlarının kusurları, cezayı gerektiren suçları, kuvvetsizlikleridir. Müslümanlar, evvelden beri alıştıkları boyun eğmek, yalvarma ve yüze gülme siyasetiyle darbelerden korunacaklarını düşünüyorlarsa çok yanılıyorlar.
Özellikle Türk Dilli Asyalı topluluklardan tek bir kelime ile bahis bile yoktur. Ayrıca, Marks, Timur soyundan “budala soyu” diye hakaretle söz etmektedir. Oysa bir Hindistan-Türk Devleti olan Babür İmparatorluğu’nun kurucusu Babür, oryantalistlerin bile övgü ile söz ettiği uygar bir yönetici olmuştur. Torunu Ekber Şah, Hindular ile Müslümanları bir araya getirerek inançta uzlaşma sağlayan dünyanın gördüğü ilk büyük inanç toleransını sergileyen bir hükümdar olarak tarihe geçmiştir.
Mark ve Engels, kendilerini emperyalizmin kıskacından kurtarmaktan başkaca bir özlemleri olmayan Doğulu kavimlere karşı, son derece acımasız ve tek yanlıdır. Aynı Engels, söz konusu bir batılı ülke olunca, bağımlılık konusunda, nedense bir başka türlü duyarlıdır. Marks’ta bu konuda Engels’ten farklı değildir. Marks ve Engels’e göre, İrlanda kapitalist gelişmesini tamamlayamamış bir ülke olmasına rağmen, “ulus” olarak sözü edilen tek istisna durumundadır. Doğulu toplumların bağımsızlık özlemleri “Kabile Ayaklanmaları”, İrlandalıların İngilizlere karşı verdikleri mücadele ise “Devrimci Savaş”tır. Mirseyit, işte böyle bir ortamda büyümüştür.
Mirseyit Sultan Galiyev, Biraderan Kerimovların Matbaasına Tolstoy’dan üç hikâye tercüme edip vermiştir. Yine Veresayev ve Zagoskin’den tercümeleri vardır. Kendisi de beş-altı hikâye yazmıştır. Bir gün Şark Kulübüne toplantıya gider, konuşma hakkı verirler. Bir müddet evvel “sansür kabul etmedi” diye “Kazan Muhbiri” gazetesinden geri çevrilen “Başkurtlar Yananda” adlı hikayesini okur. Bu çocukluk hatıralarına dayanan bir eserdir. “Başkurtlar, tabiatın çocukları, uyanınız. Ural dağlarının bağrında yer titresin, gök kükresin. Hürriyet ve istiklal kuşu kanat çırparak size kendisi gelmez…” diye bir davetle tamamlanıyordu bu hikâye. Büyük alkış alır. Toplantıda Şair Abdulla Tukayev ile karşılaşır.
Bir gün Birader Şerefler Matbaasında Zeki Velidi ile tanışır. Zeki Velidi: “Kazan bilim merkezi. Kazan bütün Türk kavminin bilim ve kültür merkezi. İlki İstanbul’sa, ikincisi Kazan. Biz Tatarlar içinse buraya gelmek mukaddes anne yanına dönüş gibi zaruri bir şeydir. ‘Buradadır bizim ataların, evleri-yurtları, buradadır bizim kavmin kabirleri-cennetleri’ diye yazmış Tukay. Acayiptir bu bizim millet, onun öyle kabiliyetleri, öyle büyük tarihi var ki; geleceği de olur inşallah.” der. Hayran kalarak dinler Mirseyit, Zeki adlı bu yeni dostunu. Mirseyit onyedi, Zeki ise ondokuz yaşındadır.
Okulun ileri fikirli talebeleri ile yakınlaşır ve sıkı münasebette bulunur. Gizli gizli bildirileri okurlar. Ufa’da Tatar-Başkurt Öğretmenlerinin gizli örgütünü kurarlar. Kurucular; kendisi, A.Bogdanov, Z.Veliyev, Ş.Uralbayev, Gerey Kodraçev, Halide Bayturina ve Ravza Çanışeva (sonra evlenirler)’dır. Başkan olarak, 1905 ihtilalini bizzat Petersburg’da yaşamış Gerey Kodraçev’i seçerler. Örgüte “Savaşçı Sosyalistlerin Enternasyonal Derneği” adı verilir. Kabul edilen programı ise şöyledir: 1.Ülkede monarşi, demokratik cumhuriyete çevrilecek, 2.Derebeylerin mülkü köylülere paylaştırılacak, 3.Fabrikalar işçilere verilecek, 4.Bütün milletlere kendi kaderlerini tayin hakkı verilecek. Fakat 1.Dünya Savaşı başlayınca, büyük zorluklarla kurulan ihtilal örgütü, bu şekilde hiç beklenmedik bir anda dağılıp gider.
Haftaya devam…