UNESCO Türkiye Milli Komisyonu’nda, Türk Dili Konuşan Ülkelerle işbirliğinde kültürlerarası diyalog ve kültürlerin yakınlaşması, dünyada dilsel ve kültürel çeşitliliğin korunması temaları çerçevesinde “Uluslararası Türk Dili Günü” ilan edilmesine ilişkin bir karar tasarısının UNESCO’ya sunulmak üzere çalışma başlatıldığını öğrendim.
Bilindiği üzere dil; kültürün, sosyal hayatın, değerlerin, edebiyatın, yani milleti millet yapan temel taşların asıl unsuru ve taşıyıcısı, millî varlığın güvencesidir. Dinleri farklı olsa bile Türkçeyi unutmayan Türk toplulukları, millî kimliklerini korumuşlardır. Türkçe; bugün dünyada Çince, İngilizce, İspanyolca ve Hintçenin ardından en büyük ve en yaygın dil özelliğine sahiptir.
Mustafa Kemal Atatürk: 17/02/1931’de, “Türk Milletindenim” diyen insan her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır diyerek, 85.kuruluş yıldönümünü kutladığımız Türk Dil Kurumu’nu, “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” adıyla 12 Temmuz 1932'de kurmuştur. Cemiyetin amacı; Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek olarak tespit edilmiştir.
Türkçe öğrenimine talep her geçen gün artmaktadır. Türkçenin yabancı dil olarak öğrenilmesi-öğretilmesi çalışmaları hızla sürdürülmektedir. Yunus Emre Enstitüsü kanalıyla çeşitli ülkelerde 43 adet Türk Kültür Merkezi açılmıştır. 15 Mart 2017 tarihinde yapılan toplantıda, “Dilimiz kimliğimizdir” sloganı ile 2017 yılı “Türk Dili Yılı” ilân edilmiştir. 17/05/2017 tarih ve 30069 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 2017/9 no’lu Başbakanlık Genelgesi ile de bu konuda yapılacak çalışmalar açıklanmıştır. Genelgede; “Bu kapsamda, 2017 yılının Türk Dili Yılı ilan edilmesi, Türkçenin yerinde, doğru, kurallarına uygun, açık, anlaşılır ve temiz bir şekilde kullanılmasına büyük katkı sağlayacak olup bu konudaki toplumsal bilincin, özenin ve duyarlılığın artmasına hizmet edecektir” denilmektedir.
Aynı şekilde Türk Dünyasında da benzer çalışmalar yapılmaktadır. 14 Mayıs 2017 tarihinde Kazakistan’ın Başkenti Astana’da “Göktürk Yazısı Günü” dolayısıyla “Eski Türk Değerleri 2017 Uluslararası Bilim Konferansı” düzenlenmiş olup konferansta konuşan Prof.Dr. Ahmet TAŞAĞIL: “Türk Dünyasının Göktürkler üzerinden birbirine bağlanabileceğinin izlerini ve şifrelerini bulabiliyoruz” demiştir.
Türk dili veya Türkçe ile ilgili çalışma yapan birçok bilim insanımız bulunmaktadır: Prof. Dr. Necmettin HACIEMİNOĞLU bir söyleşide; “…Türk dili tarih itibariyle dünyanın en eski dillerinden biridir. Grameri, lügatı teşekkül etmiş bir yazı dili olarak da tarihi M.Ö. bin yıllarına kadar götürülebilir. Fakat elimizdeki ilk yazılı metin miladi 7.asra rastlamaktadır”, Prof. Dr. Muharrem ERGİN ise; “Türkçenin Tarihi Gelişimi” başlıklı yazısında: “Türk yazı dilinin ele geçen ilk örnekleri Orhun Abidelerinin metinleridir. Fakat bu metinler şüphesiz Türk yazı dilinin ilk örnekleri değildir. Çünkü Orhun Abidelerindeki dil yeni teşekkül etmiş bir yazı dili olarak değil, çok işlenmiş bir yazı dili olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bakımdan, Türk yazı dilinin başlangıcını, ele geçen bu ilk metinlerden çok daha öncelere çıkarmak gerekir” demektedir.
Türk Dil Kurumu eski Başkanı Prof.Dr. Ahmet Bican ERCİLASUN’un, “Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi” adlı kitabının başında: “Moğolistan ve Çin içlerinden orta Avrupa’ya, Sibirya’dan Hindistan ve Kuzey Afrika’ya kadar geniş bir alanda varlık gösteren bir dilin tarihini yazmak kolay değildir. Türk Dili Tarihi, sadece Türkiye Türklerinin değil bütün Türklerin dillerinin tarihi olduğundan sayısız malzeme ve araştırmaya ulaşmak gerekmiş…” demektedir. ERCİLASUN: (4 Haziran 2017-Yeniçağ) “Köl Tigin 732'de, Bilge Kağan 735'te dikildi. Tunyukuk bengü taşı ise 720 civarında dikilmiş olmalı. Bu üç büyük anıtta 800 civarında Türkçe kelime var. Bunlar bizzat Türklerin kendileri tarafından Türkçe olarak yazıya geçirilen sözler. Ancak Köktürklerin 552-630 yılları arasındaki ilk dönemi nedense ihmal edilmiştir. Çinliler, aşağı yukarı milat yıllarından beri düzenli tarih yazıyorlar. İlk büyük hanedanlardan Han hanedanı için yazılan tarih Han-şu adını taşıyor. Çinliler Türkçe kelimeleri çok değiştirdikleri için bunların Türkçelerinin nasıl olduğunu tespit etmek çok zor. Ama imkânsız değil. Bazı unvanlar bengü taşlarda da geçtiği için kolayca tespit edilebiliyor. (2 Temmuz 2017-Yeniçağ) Altın Elbiseli Adam, 1970 yılında Kazakistan'da bir kurganda bulunmuştur. M.Ö. 5-4. yüzyıla tarihlenen kurgandaki en önemli buluntu, gümüşten küçük bir kaptır. Kabın önemi, üzerinde bulunan 26 harfli iki satırlık yazıdan gelmektedir. Yazıdaki harflerin büyük bir kısmı Köktürk harflerine benzediği için… büyük bir heyecan uyandırmıştır. Çünkü yazının Köktürk yazısı ve dilinin de Türkçe olduğu ispatlandığı takdirde en eski Türkçe metin günümüzden 2400 yıl eskiye gidecektir.” demektedir.
“Türkçenin Karanlık Devresi” olarak tanımlanan Altay (Altayca) devri, bazı bilim insanlarınca M.Ö. 9.000-3.000 yılları arası olarak kabul edilmektedir. Ana Türkçe Devri ise, Ana Altaycanın Doğu ve Batı Altayca olmak üzere iki kola ayrıldığı bir devredir. Ana Batı Altaycanın en erken bir devrede (Lexıcostatistic hesaplamaya göre 8.390 yıl önce) kök dilden ayrıldığı tahmin edilmektedir. Bu kolun şekillendirdiği dil Türkçedir.
Türk Tarihi ve Dili açısından mihenk taşları saydığımız böyle çok önemli bilgiler bulunmaktadır. Karamanoğlu Mehmet Bey’in fermanını da (13 Mayıs 1277) analım.
Bir hatıramı da anlatmak istiyorum: “Türkçe Eğitiminin 55.yıldönümü” çerçevesinde Kosova Türk Öğretmenler Derneği’nin davetlisi olarak 2006 yılı Aralık ayında Kosova’ya gitmiştik. Gezimiz sırasında Başkent Priştine’de bir kapalı çarşıya (pasaja) girdik. Çarşı içinde hediyelik eşya satan bir dükkânda iki genç kız çalışıyordu. Türkçe olarak “hediyelik eşya bakacağımızı” söyledim. Kızlar “tamam, buyurun” dediler. Türkçe cevap vermeleri üzerine “Türk müsünüz?” diye sordum. “Hayır, Sırp’ız” dediler. Tabii merak edip tekrar “Peki, Türkçeyi nerede öğrendiniz?” dedim. “Türk televizyonlarını seyrediyoruz, dizilerden öğrendik.” diye cevap verdiler. Bu konuda medyaya da çok iş düşmektedir.
“Uluslararası Türk Dili Günü”nün tespit edilmesi önerisi güzel bir düşüncedir. Tespit edilecek bu günün dünya genelinde kutlanması, Türk Dili Konuşan insanları memnun edecek, gelecek nesillerin Türkçeyi öğrenmelerine vesile ve teşvik olacaktır. Bu günde yapılacak faaliyetlerle dilimizin anlatılması dilde bir şuur oluşturacaktır.
Sonuç olarak; Türk dilinin yazı dili olarak kullanılmaya başlanmasının öncesinde konuşma dili olarak kullanıldığını da düşünürsek, her halde Miladi olarak çok öncelere gitmemiz gerektiği ortaya çıkmaktadır. Böyle olunca; bu günü tespit etmek, hele hele yıl olarak bile zorlanılırken günü gününe bir tarih tespiti yapmak oldukça zor olacaktır. Eğer tespit edilebilirse Türk dilinin tarihi gelişimi açısından da çok önemli olacaktır. Ancak, tespit edilecek bu gün, tarihi bir temele dayanmaz ise göstermelik bir gün olarak kalabilir.
Bu nedenle “Türk Dili Günü” tarihinin, Türk Dili ve Edebiyatı üzerinde akademik çalışmalar yapan Türk Dünyası bilim insanlarınca (hatta yabancı bilim insanları da dahil edilerek) yapılacak gerçek bir çalışma-araştırma sonucu bulunması mümkün olabilecektir.