Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, tartışmalı Ak Saray için yaptığı açıklamayı değerlendiren Hürriyet'ten Ahmet Hakan, Topkapı, Dolmabahçe ve Ak Saray'ı irdelediği yazısında "Fark ettiniz mi? Gücümüz ve etkinliğimiz arttıkça yaptığımız saraylar daha zarif ve daha mütevazı olurken... Gücümüz ve etkinliğimiz azaldıkça yaptığımız saraylar daha şaşalı ve daha kaba oluyor." dedi. İşte, Ahmet Hakan'ın yazısının ilgili bölümü:Üç Saray Havası: Topkapı, Dolmabahçe, Ak SarayCumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan şöyle dedi:-İstanbul'da bir Dolmabahçe Sarayımız, Topkapı Sarayımız var. Hâlâ onlarla
övünürüz. -Bizden sonra gelen nesiller, "Bizden öncekiler acaba ne bıraktılar" diye
soracaklardır.-İşte bu cevabı bu saray verecektir.*Bu açıklamaya göre...
Övünülecek üç sarayımız var:
Topkapı, Dolmabahçe ve Ak Saray...*Gelin, bu üç saraya şöyle bir bakalım:*-TOPKAPI SARAYI: Bağırmayan, şaşaa ve debdebe havası basmayan bir yapı bu... Bir zarafet timsali... Estetiği dikeylikte değil yataylıkta arayan bir saray... Bu sarayda bugün Ortadoğu dediğimiz bölgeyle Avrupa'nın ortalarına kadar uzanan geniş bir coğrafya yönetildi... Hem de yıllar boyunca... Bu açıdan hayli
alçakgönüllü bir saray olduğunu söyleyebiliriz... Fatih'ten itibaren her padişah
ihtiyaç duydukça eklemeler yaptı bu saraya. Buna rağmen bütünlük duygusundan
zerre eksilme olmadı... *-DOLMABAHÇE SARAYI: Birazcık Fransız baroku, birazcık Alman rokokosu alınmış, İngiliz neoklasizmi ile kısık ateşte pişirilmiş ve İtalyan Rönesans'ı ile servis edilmiş bir bulamaç. Bugün bir döneme ait olması ve yerinin mükemmelliği dışında fazlaca değer taşımıyor. O kadar ki yapıldığı dönemde sarayın başkâtibi olan Halid Ziya tarafından hunharca eleştirilmiş. Sarayı "yapma pasta"ya benzeten Halid Ziya bakın ne demiş: "Ne zaman deniz cihetinden bakılsa insanda Avrupa'nın önde ve makbul üslup şartları dairesinde vücuda getirilmiş vakur, ciddi
kâşanelerinden ziyade şekerlemeci camekânlarını süsleyen yapma pastaların
ifratla büyütülerek dondurulmuş bir örneği tesiri uyandıran Dolmabahçe..."
(Bakınız: Saray ve Ötesi... Halid Ziya Uşaklıgil... İnkılap ve Aka Yayınları...)*-AK SARAY: 2014 yılının inşaat ve müteahhitlik döneminin bir simgesi gibi...
Mimari değeri son derece tartışmalı... Mimarından ziyade müteahhidinin öne
çıkması da bunun bir göstergesi... 20 yılda eskiyip köhneleşmiş Klassis
Oteli'nin mimari açıdan benzeri... Sadece büyüklük ve gösteriş üzerine bina
edilmiş... Geleceğe bırakılacak bir miras olarak değerlendirilmesi pek mümkün
değil.*Baştan alalım:-Osmanlı'nın şaşaalı dönemlerinin zarif ve mütevazı sarayı: Topkapı Sarayı... -Çöküş döneminin yapma pastaya benzeyen sarayı: Dolmabahçe Sarayı... -Ve en sonunda bir TOKİ simgesi olarak Ankara'da inşa edilen saray: Ak Saray...*Fark ettiniz mi?
Gücümüz ve etkinliğimiz arttıkça yaptığımız saraylar daha zarif ve daha mütevazı olurken...Gücümüz ve etkinliğimiz azaldıkça yaptığımız saraylar daha şaşalı ve daha kaba
oluyor.Ahmet Hakan'ın yazısının tamamını okumak için tıklayınız
övünürüz. -Bizden sonra gelen nesiller, "Bizden öncekiler acaba ne bıraktılar" diye
soracaklardır.-İşte bu cevabı bu saray verecektir.*Bu açıklamaya göre...
Övünülecek üç sarayımız var:
Topkapı, Dolmabahçe ve Ak Saray...*Gelin, bu üç saraya şöyle bir bakalım:*-TOPKAPI SARAYI: Bağırmayan, şaşaa ve debdebe havası basmayan bir yapı bu... Bir zarafet timsali... Estetiği dikeylikte değil yataylıkta arayan bir saray... Bu sarayda bugün Ortadoğu dediğimiz bölgeyle Avrupa'nın ortalarına kadar uzanan geniş bir coğrafya yönetildi... Hem de yıllar boyunca... Bu açıdan hayli
alçakgönüllü bir saray olduğunu söyleyebiliriz... Fatih'ten itibaren her padişah
ihtiyaç duydukça eklemeler yaptı bu saraya. Buna rağmen bütünlük duygusundan
zerre eksilme olmadı... *-DOLMABAHÇE SARAYI: Birazcık Fransız baroku, birazcık Alman rokokosu alınmış, İngiliz neoklasizmi ile kısık ateşte pişirilmiş ve İtalyan Rönesans'ı ile servis edilmiş bir bulamaç. Bugün bir döneme ait olması ve yerinin mükemmelliği dışında fazlaca değer taşımıyor. O kadar ki yapıldığı dönemde sarayın başkâtibi olan Halid Ziya tarafından hunharca eleştirilmiş. Sarayı "yapma pasta"ya benzeten Halid Ziya bakın ne demiş: "Ne zaman deniz cihetinden bakılsa insanda Avrupa'nın önde ve makbul üslup şartları dairesinde vücuda getirilmiş vakur, ciddi
kâşanelerinden ziyade şekerlemeci camekânlarını süsleyen yapma pastaların
ifratla büyütülerek dondurulmuş bir örneği tesiri uyandıran Dolmabahçe..."
(Bakınız: Saray ve Ötesi... Halid Ziya Uşaklıgil... İnkılap ve Aka Yayınları...)*-AK SARAY: 2014 yılının inşaat ve müteahhitlik döneminin bir simgesi gibi...
Mimari değeri son derece tartışmalı... Mimarından ziyade müteahhidinin öne
çıkması da bunun bir göstergesi... 20 yılda eskiyip köhneleşmiş Klassis
Oteli'nin mimari açıdan benzeri... Sadece büyüklük ve gösteriş üzerine bina
edilmiş... Geleceğe bırakılacak bir miras olarak değerlendirilmesi pek mümkün
değil.*Baştan alalım:-Osmanlı'nın şaşaalı dönemlerinin zarif ve mütevazı sarayı: Topkapı Sarayı... -Çöküş döneminin yapma pastaya benzeyen sarayı: Dolmabahçe Sarayı... -Ve en sonunda bir TOKİ simgesi olarak Ankara'da inşa edilen saray: Ak Saray...*Fark ettiniz mi?
Gücümüz ve etkinliğimiz arttıkça yaptığımız saraylar daha zarif ve daha mütevazı olurken...Gücümüz ve etkinliğimiz azaldıkça yaptığımız saraylar daha şaşalı ve daha kaba
oluyor.Ahmet Hakan'ın yazısının tamamını okumak için tıklayınız