The Economist dergisinin corona virüsü sonrası ülkelerin gösterdiği ekonomik performansı değerlendirdiği “finansal güç endeksi”ne göre 66 gelişmekte olan ülke arasında Türkiye 44. sırada yer alarak sınıfta kaldı. Dergi, kamu borcu, dış borç ve borçlanma maliyetinin yanı sıra 4 kriterden birisi olan döviz rezervleri konusunda “Dolar bazında en büyük fark, lirayı artırmak için müdahale ederek rezervlerini hızla tüketen Türkiye'de” sözlerine yer verdi.
Prof. Dr. Emre Alkin, dün Youtube yayınında endeksi yorumlayarak, “Bu endeks ülkelerin corona virüsüne karşı finansal cevabını gösteriyor; finansal güç olarak da bizim boyumuz kısa” ifadelerine yer verdi. Türkiye'nin corona virüsü sonrası vatandaşına yardımda yetersiz kaldığını vurgulayan Alkin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Dünyanın en büyük 19'uncu(*) ekonomisiyiz ama finansal güçte 44'üncü sıradayız. Biz vatandaşımıza millî gelirin % 3'ü civarında yardım yaptık ama Almanya'da bu oran % 28.3. ABD Merkez Bankası (Fed) 19 trilyon dolarlık ekonomiye 6.5 trilyon dolarla girdi ve sonuna kadar destek mesajı verdi. ‘Orası Amerika, borçlu değil' diyemeyiz; dünyanın en borçlu ülkesi, toplam borcu millî gelirini aşıyor”. Endekste yer alan 4 kriterden birisi olan kamu borcunun millî gelire oranında Türkiye'nin % 40'la fena durumda olmadığını vurgulayan Alkin, “Ben IMF kriterine bakmam, Maastrich kriteri % 60 diyor. Biz diğer ülkelere göre daha iyi durumdayız. Ama sorun ne: Faiz yüksek, vade kısa. Dış borcumuzun millî gelire oranı ise % 25'in üzerinde. Borçlanma maliyetinde kötünün iyisi durumdayız. Ama uluslararası rezervlerin belâyı savuşturma oranında alârm sınırındayız” dedi.
The Economist dergisinin “finansal güç endeksi”nde Güney Afrika ülkesi Botsvana birinci sırada yer alırken, onu Tayvan, Güney Kore, Peru ve Rusya izledi. Listenin son sırasında büyük bir ekonomik buhran yaşayan Venezuela gelirken, Türkiye'nin Etiyopya, Kenya, Pakistan gibi ülkelerin bile gerisine düşmesi dikkat çekti. Türkiye'yi Irak, Senegal ve Güney Afrika takip etti.
Öte yandan Prof. Dr. Veysel Ulusoy da dün Sözcü’ye verdiği demeçte enflâsyon, faiz ve döviz konusunda uyardı: “İmkânsız deneniyor ve enflâsyon, faiz ile döviz aynı anda baskılanıyor. Baskılama politikası bütçeyi patlatacak” dedi. Ekonomideki krizin corona öncesinde başladığını ifade eden ekonomist Prof. Ulusoy, krizin aslında 2018'den beri yaşandığını söyledi. “Ben bunu normalde 2010'dan beri diyorum ama o detaya inmek istemiyorum. Çünkü dönüşüm bizde paranın bittiği yıl olan 2010 ile başladı. Paradan kastım, ucuz döviz. Esas olan 2018'e kadar idare ettik biz. Ekonomiyi sloganlarla, paketlerle, kredi genişlemesiyle idare ettik. Bir bakıma para basmadık ama borçlandık. Biz coronaya feci bir fotoğrafla yakalandık. Slogan ekonomisiyle. Söylemlerle, yapıyoruz, yapacağız… Ekonomi teorisinde uygulamasında yeri olmayan söylemler. Siyaset zannetti ki bu ucuz dolar, dış borçlanma ve benzeri gelir akımı bizim esas gelirimiz. Asıl öyle bir şey değildi. Bu borçtu ve borcun zamanı geldiğinde faiziyle ödenmesi gerekiyordu” dedi.
Uygulanan ekonomi politikalarının krize neden olduğunu anlatan Ulusoy, “Ben ilk defa bir ekonomi yönetiminde enflâsyon, faiz ve dövizin baskılandığını görüyorum. Bu, ekonomide imkânsız bir şey. Ama şu bir gerçektir, bunlardan bir tanesini tutabilirsiniz, diğer ikisini piyasaya bırakmak zorundasınız. Bu üçlüden ikisini bile aynı anda tutamazsınız. Ne kredi ile ne dış borçlanma ile ne de sayıları baskılamayla olur. Bakın biz enflâsyonu hedefliyoruz, ama kuru ve faizi baskılıyoruz” diye konuştu.
Bu uygulamaların sonucunun kesinlikle bir patlama olacağını vurgulayan Ulusoy, 2018'de bunun kur patlamasıyla yaşandığını kaydetti. Ulusoy, şöyle konuştu: “Patlama illa döviz kurunda, enflâsyonda değildir. Onun yansıması bütçede patlamaktır. Yani bütçe açığının artmasıdır. Carî açığın dayanılmaz noktaya gelmesidir. Gelirsizliğin verdiği ithalâtsızlığa teşekkür edecek noktaya geldik. İthalât yapmıyoruz, carî açığımız kapanıyor gibi garip garip teşekkür ediyoruz”.
Ekonomide kuralların belli olduğunu anlatan Prof. Dr. Veysel Ulusoy, “Ya serbest piyasa ekonomisi uygularsınız, ya da ne olduğu belirsiz karma ekonomi. Özellikle ‘ne olduğu belirsiz' diyorum, karma ekonomi devletle özel sektörün birleştiği, evlendiği yapıdır. Ama biz karma ekonomiyi daha çok liberal ekonomiye benzetiyoruz. Esas karma ekonomi devletin denetimi, özel sektöre ortaklı, çiftçi ile üretim şekli ve yerine göre fiyat mekanizmasını ayarlamak için de üretim sektörleri, fabrikalardır. Ama biz ne yaptık, son 15-20 yılda bunların hepsini sattık. Bunun adına da nazik olsun diye özelleştirme dedik. Ne yaptık, yedik bitirdik” diye konuştu.
Ekonomik reçetelerin bir an önce masaya konması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Veysel Ulusoy, “Her geçen hafta kayıptır. Krediyle, borçla yönetmenin fayda etmediğini karar vericiler de biliyor ama bu acıyı yarına erteliyorlar. Ama yarına ertelenen, üzeri yara bandı ile kapatılan ekonomik sorunların nereye gideceğini hepimiz biliyoruz. Böyle bir kırılmada özel sektörden çok şey beklememek gerekir. Çünkü onlar da yara aldılar. Devletler rol almalıdır. Devlet Şirin için Ferhat olmalı ve dağları delmelidir. Gelir yaratmak için o insanlara dağı deldirerek iş yaptırmalı ve talebi canlandırmaları gerekir. Şu an en önemli problem gelirsizliktir” dedi.
__________________
(*) Prof. Dr. Emre Alkin’in bilgisi bir önceki yıla ait; bu yıl kesinlikte, bu sıralamanı yapıldığı 40 küsur yıldır ilk defa 20. yani sonuncu sıradayız. Bu iktidarla geçen 18 yılda, daha öncesinin 16-17. sıra olan ortalamasını tutturamadık, hele önceki iktidarlar dönemlerinde birkaç kere yer aldığımız 15. sırayı hiç göremedik.