31 Mart 2024 Mahalli İdareler Seçimi ile birlikte “Oh! Seçimler bitti, 4 yıl seçim yok” diye düşünmüştük. Biraz olsun “bütün vücut azalarımız, aklımız, dimağımız, ruhumuz rahatlayacak” diyorduk. Çünkü sık sık yapılan seçimler ya da referandumlar yüzünden bayağı gerilmiştik. Aslında 22 yıldır hep gerginiz. Bu gerginlik bizden kaynaklanmıyor; iktidar ve muhalefet yöneticilerinin tutumlarından, davranışlarından, konuşmalarından kaynaklanıyordu.
Başta emeklilerimiz olmak üzere işsiz ve yoksul vatandaşlarımızı, gelecekten umudunu kesen gençlerimizi, dolayısıyla hepimizi çok etkilemişti: Toplumun büyük çoğunluğunun psikolojisi bozulmuş durumdaydı. Sabırlı bir millet olmasak, toplumsal huzur bozulabilirdi!..
Ama iktidar durur mu? Bir süredir fısıldadıkları “Anayasa değişikliği yapma” isteklerini hemen ortaya döktüler. Yine bizi; kavgalı, dövüşlü, hakaretli, gergin ortama götürmek istiyorlar. Bize, hiç rahat yok!.. İzin vermiyorlar ki, kendi dertlerimizi düşünelim.
Gerçekten millete yazık ediyorlar; millete yazık oluyor. Haydi ekonomik sıkıntıları geçtik; çevremiz ateş altındayken, derdimiz Anayasa mı?.. Demek ki, iktidarın derdi ne milletin derdi ne de ülkenin derdi!..
İktidarın en büyük başarısı algıyı iyi yönetmesidir. Ele geçirdikleri ya da çeşitli yollarla yandaşlarına satın aldırdıkları medya (radyo, televizyon, gazete vb.) ve trolleriyle algı oluşturup milleti kolayca aldatıyorlardı. Ama bu algı yönetiminin, mahalli seçimlerde tutmadığı görüldü.
Bugüne kadar, iktidara sıkıntı çıkmaması için farklı konular ortaya atarak gündem değiştiriyor; ülkenin ve halkın gerçek sorunları düşünmesi engelleniyordu. Her seçim öncesi ya bir şey buluyorlar ya da bir şey uçuruyorlardı. Ülke uçuyor, kaçıyordu!.. Ekonomide dünyanın en üst sıralarındaydık!.. Gördük ki hiç de öyle değilmiş!..
Anayasa değişimi
Mevcut Anayasaya uymayanlar -sanki yenisine uyacaklarmış gibi- yeni Anayasa yapmak istiyorlarmış. Milletin Anayasa ile ilgili bir sıkıntısı yok. Sonra, millet Anayasa düşünecek halde mi ki!.. Veya “Milletimizin yüzde kaçının Anayasa’dan, Anayasal haklarından, ödevlerinden, sorumluluklarından haberi var?..” Ya da “haberdar olanların oranı % 15-20 çıkar mı?..”
Esasen, iktidarlar Anayasaya uymuş olsalar, Anayasadaki hak ve özgürlüklerin önüne geçmeseler, sıkıntı duyanların da sıkıntısı kalmaz. (Bölücüleri ayrı tutuyorum.)
Yeni Anayasa yapsanız, ne olacak ki; 22 yıllık iktidarınız ve icraatlarınız “nasıl bir Anayasa yapmak istediğinizi ortaya koyuyor”. 2010 ve 2017 Referandumları ile Anayasa’nın bazı maddelerini değiştirdik de ne oldu? Ülke daha kötüye gitti. “Görünen köy kılavuz istemez” misali, yapmak istediğiniz Anayasa’nın da millete yararı olmayacaktır.
Milletin derdi, geçim: Açlık, yokluk ve yoksulluk. Öncelikle çözülmesi gerekenler bu sıkıntılar. Yani ekonomi!.. Çözebilir misiniz? 22 yılın sonunda bu hale getirdiğiniz ekonomiyi düzeltmeniz zor: Çünkü, öncelikle anlayışınız ve zihniyetiniz değişmeli!..
Yerel seçim sonuçları, vatandaşın bir işareti, bir ikazıdır: Ders almak gerekir. Alınmaz da farklı gündemler ortaya atarsanız; gelecek seçimler, sizin için daha da kötü ve hüsranla biten sonuçlar doğurabilir.
Ana muhalefet
Hiç öyle zafer naraları falan atmayın; ortada bir zafer yok. Türkiye’yi yönetmeyeceksiniz. Sadece belediyelerin yönetimini aldınız. Erken bir seçim olmazsa ki, ihtimal dahilindedir; genel seçimlere kadar vaktiniz var.
Birinci parti çıkmanız ve %38 oy almanız; sadece sizin çabalarınızla olmadı: 22 yıllık iktidarın yanlışları, milleti açlığa ve sefalete sürüklemesi, kırgınlıklar ve kızgınlıklar sebebiyle oldu. Diğer partilerin seçmenleri de iktidarı uyarmak için size yöneldi.
Bir defa şunun bilinmesi gerekir: %38’lik oy oranınızın içinde yaklaşık %10-15’lik bölümü emanet oydur. Eğer kazandığınız belediyelerde iyi bir performans gösterip başarı sağlarsanız, destek de devam eder. Aksi halde, farklı partilerin seçmeni olan veya hiç partisi olmayan bu kişileri, ilk seçimde kaybedersiniz.
Anayasa’dan önce
Anayasa değişikliğine gelinceye kadar; öncelikle TBBM’nin itibarı ve niteliği sağlanmalıdır. Bunun için de milletvekillerinin niteliğini artırıcı tedbirler alınmalıdır.
Sonra, TBMM İçtüzüğü değiştirilip meclise çeki düzen verilmelidir. Meclise gelmeyen, oturumlara katılmayan, hiç söz almadan dönemini bitiren milletvekillerimiz var. Böyle bir şey olabilir mi? Peki, bu durum nereden doğuyor derseniz; bence "Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu ile bağlantılı" derim. Bunu haftaya yazmaya çalışacağım.
Meclisi takip ediyorsanız, kanunların nasıl çıkarıldığını fark etmişsinizdir. TBMM İçtüzüğü’nün “Karar yeter sayısı” başlıklı 146 ncı maddesinde; “Oya konulan bütün hususlar, Anayasada, kanunlarda veya İçtüzükte ayrıca hüküm yoksa, toplantıya katılan milletvekillerinin salt çoğunluğuyla kararlaştırılır. Salt çoğunluk belli bir sayının yarısından az olmayan çoğunluktur.
İşaretle oylamada olumlu oylar, olumsuz oylardan fazlaysa, oya konan husus kabul edilmiş; aksi halde, reddedilmiş olur. Genel Kurulda bulunup da oya katılmayanlar yeter sayıya dahil edilirler.” denilmektedir.
Bu maddeye göre 600 milletvekili olan meclisimizde salt çoğunluk 301’dir. Ama TBMM’nin toplanması için (1/3’ü) 201 oy yetmektedir. Bu durumda salt çoğunluk 101’dir. Yani yasa teklifleri -af yasaları hariç- bu sayıyla bile kabul edilebilmektedir.
Yasa çıkartmak bu kadar basit olmamalıdır. Gündüz yasa hazırlanıyor, gece çıkarılıyor. Ne kamuoyunda ne de mecliste yasa değişikliği üzerinde bir çalışma yapılmıyor. Şimdi diyeceksiniz ki, komisyonlarda görüşülüyor ya!.. Ben, görüşüldüğünü düşünmüyorum: Talimatlara göre hareket ediliyor. Maalesef! Milletvekilleri el kaldırıp indiren insanlara dönüştürüldü. Zaten yasa görüşülürken mecliste kaç milletvekili bulunuyor ki?.. Gülünç haldeyiz.
Meclis genel kurul toplantılarının yeter sayıları artırılmalıdır. Meclise devamlılık konusunda cezalar artırılmalıdır. Özellikle yasalar çıkarılırken veya değişiklik yapılırken, uzaktan da olsa milletvekillerinin meclis çalışmalarına katılımları sağlanmalıdır.
Ayrıca, hazırlanan yasa tasarıları veya teklifleri, TBMM’ne verilmeden önce en az üç ay öncesinden kamuoyu ile paylaşılmalı ve tartışma ortamı hazırlanmalıdır. Her kesimin görüşü alınmalıdır. Bu süre dolduktan sonra TBMM’nde komisyonlara ve genel kurula getirilmelidir.
Kanun tasarı ve teklifleri, keşke tüm kesimler tarafından üzerinde uzlaşılarak ortak metinler halinde meclise sunulsa ne güzel olur.
Yüksek Seçim Kurulu’na da dikkat çekmek istiyorum: Her seçimde ortaya atılan “oylar çalındı, trafoya kediler girdi, şaibeli seçim gibi” suçlamalardan kurtulması, mevzuata aykırı davranması ve keyfi tutumdan kaçınması için gerçek anlamda bağımsız ve bağlantısız hale getirilmelidir. YSK üyeleri, adaletle ilgili kurumların ve sivil toplum kuruluşlarının (avukatların, hâkimlerin, savcıların vb.) katılacağı oylama ile seçilmelidir.
Teknolojinin ve bilgisayar programcılığının bu kadar ileri olduğu bir çağda, böyle seçimlerin yapılması mümkün görülmektedir.
Son cümlem: Vatandaşlar olarak sık sık yapılan seçimler sebebiyle devamlı stres altındayız; bundan kurtulmak istiyoruz. Gerçekten çok yorulduk.