“İmamı Azam Ebu Hanife” isimli eseri (Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk, Yeni Boyut Yayın. İstanbul-2009, 18.Baskı), Ramazan’da yeniden okuduğumu belirtmiştim.
Rahmetli Öztürk’ün kitabındaki makalelerde, İmamı Azam Ebu Hanife ile ilgili Buharî’nin bazı sözleri üzerinde de durulmaktadır.
Bu ifadelere geçmeden önce, konuyu daha iyi anlayabilmemiz için bu zatların yaşadıkları dönemleri, doğum ve ölüm tarihlerini bilmemiz gerekmektedir.
Biliyorsunuz; Peygamberimizin doğumu 569/570/571 ve ölümü 632’dir. Türklerin büyük çoğunluğunun taraftarı olduğu Hanefi mezhebinin kurucusu sayılan İmamı Âzam Ebu Hanife, Peygamberimizden 67 yıl sonra 699’da doğmuş ve 767’de ölmüştür. Buharî ise Peygamberimizden 178 yıl sonra 810 yılında doğmuş ve 870’de ölmüştür. Yani Peygamberimize en yakın doğan ve ölen İmamı Âzam Ebu Hanife’dir: Hem Buharî’den hem de diğer mezhep imamlarından daha önce yaşamış ve vefat etmiştir.
Gelelim konumuza…
Öztürk Hoca kitabında; “İmamı Azam’ın hayatı, şahsiyeti ve mesajı ile ilgili gerçekleri önümüze alıp düşündüğümüzde, İslâm ümmeti adına büyük bir ‘çelişkiler yumağı’ ile karşılaşıyoruz. Bunlar bugüne kadar elbette ki fark edilmiş ama üzerlerinde gerektiği şekilde durulmamıştır…
Koca bir ümmet, yalana teslim edilmiştir.
Bu yalana teslimde kötü niyetliler şerlerini hedefe taşırken… İyi niyetliler şöyle düşünmüşlerdir: ‘Eğer kitleler bunları öğrenirlerse kafaları karışır, belki de bir kısmı inancını değiştirir; en azından mezhebini değiştirenler çıkar. İyisi mi hiç karıştırmayalım, alışıldığı gibi devam etsin!’
Meseleler açık yürekle, samimiyetle açılıp ortaya konsaydı hepsinin çözümü bulunur, kitlelerin vicdanı rahatlatılır, kim neye inanıyor veya inanmıyorsa mertçe belirlenirdi; tarihe, kitlelere ve gelecek zamanlara yalan söylenmemiş olurdu. (s.463)
İmamı Azâm, Buharî ve benzerlerinin iddia ettiği gibi ‘güvenilmez adam, zındık, kâfir, sapık mezhep mensubu, hatta kâfir’ biri mi, yoksa Ehlisünnet mezhebinin kurucu imamı, önderi mi? (s.464)
Şimdi düşünelim; Ehlisünnet çevrelerinin Kur’an’dan sonra dinin en büyük kaynağı saydıkları es-Sahîh adlı kitabın müellifi Buharî, Ehlisünnet’in en büyük imamı kabul edilen İmamı Âzam’ı ‘güvenilmez adam’, ‘sapık Mürcie mezhebinin mensubu’ ve hatta ‘küfründen dönmesi için iki defa tövbeye çağrılan adam’, yani kâfir ilan etmektedir… Öte yandan, aynı Buharî, tarihin ilk siyonisti ve İslâm’ı içinden tahrip eden yahudi haham Ka’b el-Ahbâr’dan rivayette bulunmakta hiçbir sakınca görmemektedir...
Buharî, Arabizmin keyfini okşamak için İmamı Âzam’ı itham eden ‘Ehlisünnet uleması’nın sadece bir tanesidir… (s.465)
…Bu ağır eleştirilerin sahiplerinin önemli bir kısmı, Ebu Hanîfe’den bir, iki, üç, bir kısmı dört asır sonranın insanıdır. Mesela, Buharî ile İmamı Âzam arasında bir asrı aşkın zaman var. Yani bu insanları birbirlerine duygusal, bölgesel, çıkara dayalı vs. kırgınlıklarından söz edilemez. Bu itham, ciddi bir iman meselesinden kaynaklanan ithamdır… (s.466)
Hem Buharî hem de İmamı Âzam aynı anda ve aynı çapta ‘büyük’ olamaz.
…Bir yandan İmamı Âzam’ı ‘kâfir’ ilan eden kişiyi ‘dinin en büyük kaynağının sahibi’ yapacaksınız, öte yandan İmamı Âzam’ı İslâm’ın en büyük mezhebinin imamı ve kurucusu bileceksiniz. Bu ikisi yan yana duramaz. Buradaki çelişkinin ortadan kaldırılması gerekir. (s.467)
Buharî’nin İmamı Âzam’a tavrında… Şu ihtimaller kayda geçirilebilir:
1. Buharî, Arap asıllı değildir ama Arapçı-Emevîcidir. (İmamı Âzam, Emevîlere şiddetle ve açıkça karşıdır.) (s.469)
Sebep Açık: İbn Şührüme, Arapçı saltanatların daima yanında ve emrinde olmuş, bunun aksini yapan Ebu Hanîfe’yi de sürekli eleştirmiştir. İmamı Âzam’ın, Arapçı saltanatlara karşı cihadı İslâm’ın dört temel ibadetinden daha önemli gösteren anlayışına karşılık, İbn Şübrüme, saltanatlara karşı cihadın ‘farz olmadığını’ fetvaya bağlamıştır. (Buharî, bu kişiyi en güvenilir tanık olarak göstermiş, eseri es-Sahîh’ine almıştır.)
Buharî, Ehlibeyt imamlarından hadis rivayet etmekten çekinmiş, bu noktada Emevî Arapçılığının keyfine ve eğilimlerine uygun hareket etmiştir… Buharî… seçkin peygamber torunlarından rivayette bulunmamıştır. Hz.Hasan’dan bile rivayette bulunmamıştır.
…Buharî’deki İmamı Âzam düşmanlığının esas sebebinin bu Arapçılık-Emevicilik olduğu merkezindedir.
2. Buharî, aklın nakil (dinsel rivayetler) önüne geçirilmesine şiddetle karşıdır. Buna bağlı olarak da kıyasa tümden karşıdır. Aklı naklin önüne geçirmenin ve kıyasın öncüsü sayılan Ebu Hanîfe’ye saldırmasında bu olgunun da rolü olduğunu kabul gerekir.
Buharî, Ehlibeyt İmamlarından rivayette bulunmadığı gibi, re’y ehlinden yani akılcılığıyla ünlenmiş kişilerden de rivayette bulunmamaktadır. İmamı Âzam ise re’y ekolünün babası sayılmaktadır. (s.470)
3. Buharî’nin hocaları arasında… İmamı Âzam karşıtı ünlü isimler vardır… Buharî bunların etkisinde kalarak İmamı Âzam’a saldırmış olabilir.
4. Buharî, imanın artıp eksileceğine, bunun için de ameldeki noksanlık veya yokluğun imanı etkileyeceğine inanmaktadır. Ebu Hanife bunun tam aksini söyleyerek ameli, imanın varlığına da derecesine de etki eden bir unsur olarak görmemektedir. Düşmanlarının ifadelerini kullanırsak, ‘İmamı Âzam, amelsiz-ibadetsiz bir din öngörmektedir. Mesela o, namazı dinden saymamaktadır.’
Amel-iman ilişkisindeki bu anlayış farkı Buharî’yi düşmanlığa itmiş olabilir. (s.471)
Meselenin Özeti
İmamı Âzam’ın Ehlisünnet inancının en büyük imamı olduğu yolundaki iddiamızda samimi isek Buharî’ye yüklenen anlam ve önemi tartışmaya açmak zorundayız. Aksi halde, imanımızın, Kur’an’ın istediği gibi ‘beyyine üzerine’ olduğunu öne süremeyiz. (YY: Beyyine: Açık ve kesin delil. Beyyine Suresi: Kur’an’daki sırası 98, İniş Sırası 100.)
Buhari’nin kitabının ‘Kur’an’dan sonra en büyük din kaynağı’ ilan edilmesi, Kur’an’ın tevhit ruhuna ve Muhammedî şuura tamamen aykırıdır. Şirk şaibeli bir söylemdir. Deminden beri saydığımız tarihsel gerçekleri de dikkate alarak, Buharî’nin kitabına yüklenmiş ‘Allah’ın kitabından sonra en büyük kaynak’ unvanının, Kur’an’ın tevhit ve peygamberlik anlayışına uygun olarak tashih edilmesi gerekir.
Herhangi bir kitabı Kur’an ile derecelemeye sokmak kerih bir şirk kokusu taşımaktadır. Hiçbir kitabın ‘Kur’an’ın ardından dinin ikinci kaynağı olmak’ gibi bir niteliği ve üstünlüğü olamaz. Kur’an derecelemeye sokulamaz. Bunlar, Kur’an’ın öğrettiği tevhide aykırı, gerçekten felaket söylemlerdir. Kur’an, tek, tartışmasız, dereceler üstü ve hiyerarşiye sokulamayacak kaynaktır.
Hadis kaynaklarına gelince, bunların hiçbirinin ötekine üstünlüğü söz konusu edilemez. Üstünlük ölçüsü olarak ileri sürülenlerin tümü Arapçı-gelenekçi dayatmanın tespitleridir… (s.471)
Eğer kıymetlendirme kronolojik sıralamaya, yani müelliflerin ölüm tarihine göre yapılıyorsa, o zaman Hicrî 150 gibi erken bir tarihte ölmüş olduğu için kronolojik sıralamada ilk olan Ebu Hanîfe neden öncelikle dikkate alınmamaktadır. Hz. Peygamber’e en yakın yaşamış mezhep imamı odur. Sahabe kuşağını bizzat tanımıştır… (s.472)”
Durum böyle!..