Prof.Dr. Turan Yazgan’ın, 30 Nisan 2006’da Burdur’da verdiği “Türk Dünyası” konulu konferansından aktarmaya devam ediyorum: “…baharatın ihracından elde edilen gelir, o günkü Osmanlı hazinesinin dörtte biri manasına gelir… Çünkü o gün Akdeniz’de… Karadeniz’de… Hazar’da bizim donanmamız vardı… Tuna Nehri’nde ince donanmamız, …Okyanusta bizim gemilerimiz yüzerdi.
Türk devleti dünyayı ikiye bölmüştür: Türkler ve diğerleri diye. Baharatın kontrolünden elde ettiğimiz % 9’luk ihraç geliri birincisi. İkincisi -yalnız baharat ihracı değil- Türk ustaları bol baharat elde ettiği için ucuza mal yapıyor. Dolayısıyla mamul ihracı bakımından da dünyanın en büyük ihracatçısıdır… Bu ihracattan elde ettiğimiz gelir, hazine gelirlerinin diğer % 25’idir. % 25 de… Batıya doğru giden Türk ordularının işgal ettiği ve hâkimiyetimize, kontrolümüze aldığımız devletlerden aldığımız vergiler ve haraçlardır. Böylece % 75’ini sağlar. Geriye kalan % 25’i halk vergileriyle…
Refah seviyesi o kadar yüksektir ki, dünyada ne kadar insan varsa Türkiye’yi tanıyan; Türkiye’de yaşamak ister. (s.11-12)
Halkımızın …kazançları tüketimin çok üstünde olduğundan artan kısım vakıflara gider. Dünyadaki sosyal siyasetçiler, Osmanlı ve Selçuklu Devleti’ni ‘Vakıf cenneti’ olarak tarif ederler… Artık halk hangi gayeye (hayır işine) parasını yatıracağını düşünür. (s.13)
…maddi bolluk yeterli değildir; mana zenginliği, mana gücü de gereklidir. Buna ‘kalite’ diyoruz. (s.14)
Türk devlet idareleri, daima akla, prensiplere dayanmıştır.
Kaliteyi temin etmek için daha Orta Asya’dayken, Türkistan’dayken veya Altaylar’dayken, ustaları, ‘Akı Teşkilatı’ adlı bir teşkilatın içine almışlardır. ‘Akı’ aklıktan, temizlikten, sevgiden, kardeşlikten, saygıdan gelen bir kelimedir. Arap alfabesiyle yazdığımız zaman Ahi diye okumuşlardır… Kelimenin aslı Türkçedir ve buluş Türklere aittir. (s.15)
…biliyorsunuz, Avrupalılar çocuklarımıza hep öğretirler: ‘Dünyanın yuvarlak olduğunu ispatlamak için gemiler denize açıldı’ falan diye. Dünyanın yuvarlak olduğunu biz 11.asırda yazılı olarak biliyorduk. Dünyanın, ekvatorun çevresini, bugünkünden 40 metre hatalı olarak ölçmüştük, hesaplamıştık. Ay ile dünya arasında en uzun mesafeyi belki on binde bir hatayla hesaplamıştık. (s.26)
Avrupalının dünyada bugüne kadar yaptığı keşifler içinde en büyüğü, daha doğrusu en kıymetlisi… Buna atom bombası da dahil… Siyah derili insanın yumuşak huylu oluşunu keşfetmesidir. (s.27)
Artık Türkiye’den baharatın gelmesine Avrupalı için ihtiyaç yoktur. Avrupalı baharatı bedavaya elde etmektedir. Çünkü siyah deriliyi ve ülkesini keşfetmiştir. Avrupalı -mirasa konmuş gibi- devamlı zenginleşir…
…Avrupalı baharatı onda bir fiyatına, yüzde bir fiyatına temin edebilmektedir. Ve Türkiye’de üretim gittikçe azalır. Avrupalı maliyetinin yanında, bizim maliyetler daha yüksek olmaya başlar. Sonra bu zenginlik Avrupa’da… buhar gücü, makine, pres vs. ile peş peşe yeni icatlara yol açar ve makineli üretim başlar.
17.asırla 20.asır arasında, üç asır ‘Türk Dünyası’ yoktur. Ama şimdi yeniden ortaya çıkıyor. Çünkü bugünkü kritik madde petrol, gaz gibi enerji maddeleri. Diğer madenler de var ama esas bu ikisi… Bu maddeler Türk coğrafyasında dünya rezervlerinin aşağı yukarı % 60’ı nispetinde mevcut… Balkan Harbi’nden önce bunu Avrupalılar keşfettiler… (s.28-29)
20.asrın başından itibaren Türk coğrafyası önemli şekilde işgal edildi.
…sadece Sovyetler ittifakında komünist sistem eliyle 100 milyon Türk kaybettik… Savaşlarda öne sürerek kaybettirdiler. Türkiye’nin etrafında ne kadar Türk varsa tehcir ettiler; etrafımızı boşalttılar… (Kırım’da, Kafkasya’da) bir tane Türk bırakmamacasına hepsini sürdüler. Sürgünde bunların yarısı kırıldı, bir kısmı da asimilasyonla, yani Ruslaştırılarak, Hristiyanlaştırılarak yok edildi. Bir kısmı ise Türklere uygulanan özel politikalarla yok edildi. (s.30-31)
100 milyon insanın kaybı çok önemli ama bu arada… asıl kaybettiğimiz başka şeyler vardı. Türkiye dışındaki Türk coğrafyasının ‘iktisadi, kritik kaynaklarının’ tamamı Rusya’ya aktı… Bunun için özel politikalar uyguladılar.
Türklerin siyasi, iktisadi, askeri idareden uzak kalmaları için, Lenin’in …emriyle, Türkler sadece kültür ve sanat dallarında eğitime tabi tutuldular. Yani şarkıcı, tiyatrocu, dansöz, ressam, romancı, şair, opera artisti, hikayeci oldular…
…Siyasi idareye sokulmadılar. İktisadi idareye katiyen yanaştırılmadılar. Rütbeli asker asla yapılmadılar… Eğer Ermenilerle ya da Ruslarla evlenmişlerse ve beyinleri de Türklükten uzaklaşmışsa, onlara çeşitli görevler verildi. Bir de beyin gücü yüksek olan çocuklar küçük yaşta alındı; Moskova’da özel eğitime tabi tutuldular: Onlar ilim adamı oldular. Rusya’nın Amerika’yla yaptığı teknolojik yarışının hemen hemen % 80’ini, bizim beyinlerimiz başarmıştır. (s.32-33)
Uzaya ilk giden bir Çuvaş Türküdür. Masa üstü bilgisayarı icat eden Azerbaycanlı bir Türk alimdir.
Türkiye Türkleri ile Sovyet Türklerinin münasebetlerinin devamlı kesilmesi için… bir başka şey daha yapıldı. Onlar Latin alfabesi kullanıyordu. Biz Arap harfleri kullanıyorduk. Atatürk Latin alfabesine geçti. O zaman Sovyetler, Türkleri kanla Kiril Alfabesine geçirtti… Kırk çeşit Kiril çıkarıldı ortaya ve birbirlerini okuyamadılar, anlayamadılar; haberleşmeleri mümkün olmadı. Bir şehirden bir şehre gidiş de vizeyle olduğu için birbirleriyle temasları kesildi. Böylece otuz çeşit Türk yarattılar.
…İhtilaf çıkacak şekilde sınırlar çizildi ve birbirleriyle anlaşamamaları için her türlü tedbir alındı. (s.34-35)
…ABD Nevada’da, yani Tuva Türkleri ile aynı genleri taşıyan Kızılderililerin üstünde, Ruslar Kazakistan’da Kazak Türklerinin yaşadığı bölgede, Çinliler de Uygur Türklerinin bulunduğu bölgede atom denemeleri yaptı.
Sonuç, şu anda Kazakistan Semey bölgesinde yaşayan Türk kadınlarının tamamı daha önümüzdeki 50 yıl süreyle % 50 ihtimalle sakat çocuk doğuracaklarını bilerek yaşamaktadırlar. Aynı şey Uygur Türkleri için de… Nevada’daki hanımlar için de geçerlidir. …Özbekistan’da pamuk tarlalarında çalışan Türk kadınları, dünyada en fazla ölü çocuk doğuran kadınlar unvanına sahiptir. (s.38-39)
…görülüyor ki, Türk dünyası dediğimiz husus bir ütopya, bir his meselesi değildir. Allah onlarla bizi kardeş yarattığı için onlarla birleşelim meselesi değildir. Akıl meselesidir. Bu akıl; Osmanlı Devleti’nde, Selçuklu Devleti'nde, Mustafa Kemal Atatürk’te vardı… Abdülhamit Han yüzlerce Türk subayı göndermiştir Türkistan’a. Atatürk de göndermiştir. Oradan da buraya getirmiş; subay yapmış, yetiştirmiştir. Ve Nahcivan üzerinde özellikle durmuştur. (s.45-46)
…eğer AB’ye alternatif aranacaksa Şanghay Birliği veya Avrasya… kesinlikle beni hiç ilgilendirmiyor… Avrasya benim coğrafyam değil ve benim menfaatlerimle de uyuşan bir coğrafya değil. Ruslar Türkler üzerinde oynamaya devam ediyor. (s.52)
…İşte bunları engellemenin yolu… bir ‘İpek kuşak’ projesinden geçer. (s.54)
Atatürk, bize ‘hazırlanın’ diye vasiyet etmiş, emir vermiştir. (s.46) …Türkiye maalesef Atatürk’ün vasiyetini hiçbir zaman kâale almadı… (s.54)”
Devam edeceğiz…