Daha önceki yazılarımda bahsettiğim Prof.Dr.Mehmet Eröz'ün "Türk Kültürü Araştırmaları (Kutluğ Yayıncılık, 1977)” adlı eserinden yararlanarak, Türklerin sosyal yapılanmalarını aktarmaya çalışacağım.
Eröz Hoca; “…Türk uruk, ulus, boy ve oymaklarını, aşiret sistemlerini ele almamız icap ediyor. (s.76)
Bütün milletler gibi Türk Milleti de yerleşik hayata geçmezden önce bir göçebelik hayatı geçirmiştir… Türk göçebeleri ileri bir medeniyet seviyesinde bulunmuş, yüksek bir kültüre sahip olmuşlardır. Bu hükmün hudutlarını Göktürk’lere kadar götürebiliriz… (s.77)
Prof. Eberhard, Çin kaynaklarında, Türklere mensup olduklarını kuvvetle tahmin ettiği, bin küsur kabile ve klan ismi bulduğundan bahseder… Hun Türklerinden Osmanlı Türklerine kadar bütün Türk şubelerinde, on ikili bir boy ve oymak taksimatı görülür… (s.80)
(Ziya Gökalp) ‘Türk kavmi uruklardan mürekkeptir.’ diyerek ‘uruk’tan sonra gelen zümrelere sırasıyla şu isimleri veriyor: ‘cil, il, kul, boy, bölük, tire, yarım tire, fasile, soy, ocak, akev’… (s.83)
…Merhum Sadri Maksudi Bey, Oğuz’u bir Türk şubesi olarak görmez, bir oklar ittihadı olarak kabul eder. Bu hususu şöyle açıklar: ‘Bir zümrenin diğer beşerî zümrelerle mücadele, onların tecavüzüne karşı kendi hayat ve mevcudiyetini muhafaza zaruretinden oymaklar ittihadı ‘ok’lar (tribus) zuhur eder. Bunlar da daha geniş bir içtimai birlik kurdukları zaman ‘oklar’ ittihadı ‘Oğuz’ (Confederation de tribus meydana gelir. Oymak, ok ve oklar ittihadı içtimai olduğu kadar da siyasi teşekküllerdir.
Prof.Sadri Maksudi’nin tebliğini… merhum Prof.Mükrimin Halil Yinanç tenkid etmiştir: ‘Anadolu’da ve Yakınşark Türklerinde kabile teşkilatı başkadır. Evvela uruk, sonra oymak, badehu boy, daha sonra ulus, ondan sonra da il gelir. Nitekim Uzun Hasan’ın Amasya valisi olan Şehzade Bayezid’e yazdığı mektuplarda ‘Oğuz ili ve Bayındır ulusu’ ibaresi geçmektedir. Abdulkadir İnan ‘…Türklerin boy teşkilatını ifade eden boy, ulus, il, oğuş (Yakutca us), oba, ok vs. gibi terimler XI.asırda (Mahmud Kaşgari’de) bile ittiradlı değildir…’ (s.85)
Prof.DrAhmet Caferoğlu şöyle bir sıralama yapıyor; kemik manasına gelen söyük (müşterek bir menşe ve ecdattan inen fertlerin birleştiği bir ünite), klan (siyasi, içtimai ve ekonomik esaslar üzerine kurulmuş bir teşekkül mahiyetindedir). (s.86)
…Yazar, Kazak içtimai bünyesini önce ‘Ak kemikler (varlıklılar, imtiyazlılar)’ ve ‘Kara kemikler (halk)’ diye ikiye ayırdıktan sonra, en küçük içtimai zümre olarak aileden sonra, ‘tayfa’yı (taife, klan) ele alıyor… Tayfa’ların başında ‘Ak sakal’ denen yaşlı, nüfuzlu kimseler bulunmaktadır… (s.87)
Kaşgarlı Mahmud’un büyük eserinde de ‘budun’, ‘halk, kavim’ manalarında kullanılmıştır… (s.89)
Kaşgarlı Mahmud, ‘ulus’ kelimesinin Çigilce ‘köy’, Arguca ‘şehir’ manalarına geldiğini söyler. Ziya Gökalp ise, ulus’ları ongun’larına göre ayırarak, ‘Türkler eski zamanda (dört ulus)’dan mürekkep (bir İl) halinde idiler’ der ve bu ulusların Hiyong-nu (Hun), Tunguz, Saka ve Kuşan ulusları olduğunu söyler. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Oğuzları bir ulus sayarak ‘Türklerin aşiret hayatında Ulus riyaseti esas itibarile ailenin ve sonra bütün aşiret beylerinin muvafakat ve kararlariyle tevcih edilegeldiğinden, hükümdarlığa getirilen Tuğrul Bey hakkında da bu yolda hareket edilmiştir.’
...Akkoyunlu Uzun Hasan Bey’in… ‘İlim Oğuz, Ulusum Bayındır’ ibaresini kullandığını bahsetmiştik… Töreye bağlı, geleneklerini iyi bilen Uzun Hasan Bey’in ifadesi, en sağlam vesikadır. Buna göre, Oğuz’lar (ve Karluk, Uygur, Peçenek, Ağaçeri, Kıpçak, Kırgız, Uygur, Kuman, Kazak, Yağma’lar…) birer ‘İl’ sayılmalıdır… (s.94-95)
Bize göre, ‘uruk’, ‘ulus’tan küçük, ‘boy’dan büyüktür… ‘Uruk sözü eski Türkçede kan bağı ile bağlı birlikleri ifade etmek için yerinde kullanılan bir deyimdir. Urug veya Uruk sözünün esas anlamı, tohum, nesil, zürriyet ve soy demektir… (s.97)
Kaşgarlı Mahmud’un Divanı’nda ‘Oğuş’ kelimesi oymağı ifade etmektedir… (s.99)
‘…Eski Türklerde (Sop) kelimesi (Soy) manasına olup, gerek (Soy) ve gerek (Sop) kelimeleri bu iki kelimeden müştaktır… Hatta Diyarbekir’de kadınların ıstılahına göre (Soy) baba cihetinden olan akrabaya, (Sop) ise ana cihetinden olan akrabaya denilir’. (s.100-101)
Türk kavmi, çeşitli şube ve kollara ayrılır. Bunlar: Oğuz (Türkmen, Karluk, Ağaçeri, Çiğil, Kalaç), Uygur, Kazak, Kırgız, Kuman-Kıpçak (Kırım ve Kazan Tatar’larının aslı), Başkurt, Bulgar (Bugünkü Slav’laşanlar değil, eski Bulgar’lar), Peçenek, Hazar, Yağma, Avar gibi Türk şubelerini sayabiliriz. (s.102)
…İbni Haldun’un deyimi ile, ‘kabile asabiyeti’nin (ulus, boy, oymak dayanışma ve şuurunun), milli şuur ve tarih şuuru haline gelmesi, millet dediğimiz tabii, tarihi ve sosyolojik varlığın şekil almasına yol açabilir. Böyle bir tamamlanış, Gökalp’in deyimiyle ‘Hars’ın (milli kültürün), o cemiyetin bütün fert ve zümrelerince benimsenmesi ve yaşanması ile mümkün olur. Soyumuzun büyük devletler kurma ve milli hayat yaşama tecrübesine sahip bulunuşunu, milli kültürün yayılışını kolaylaştıracak ve milli birliğe gidişi hızlandıracak, Biz’e has kabiliyet ve hasletlerdir…
Çokluğu Oğuz (Türkmen) olmak üzere, Kuman-Kıpçak, Kazak, Peçenek, Çiğil, Karluk gibi Türk ulusları Türkiye Türklüğünün soy temelini teşkil etmektedir. ‘Soy’dan, biyolojik ve antropolojik manadaki ‘ırk’ı değil, etnolojik ve sosyolojik anlamdaki ‘soy’u, tarihi ve içtimai menşe birliğini anlıyoruz. Bu husus Sadri Maksudi Arsal’ın, millet tarifinde iyice belirmektedir: ‘Millet, antropolojik manada ırk birliği ile birbirine bağlanmış fertlerin mecmuu olmaktan ziyade, ‘Milli Ruh’ birliğile, müşterek tarih, müşterek kültür, müşterek maşeri ruh, milli seciye, lisan, örf ve adet birliğile birbirine bağlanmış insanlar kitlesinden ibaret etnolojik ve psikolojik varlıktır.’ Gökalp de aynı görüşle milleti şöyle tarif eder: ‘Millet, lisanen müşterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden mürekkep bulunan harsî bir zümredir…’ (s.114-115)
Çeşitli Türk uruk ve boylarında, baş giyimine bağlanan içtimai teşkilat şekilleri görmekteyiz. Börk, papak, kalpak ismi almış uruk ve boylar pek çoktur. Mesela ‘Karapapak’lar, kalabalık bir Türkmen boyudur… ‘Karakalpak’lar da denir… (s.154)
…Prof.Abdülkadir İnan’ın kitabından (Makaleler ve İncelemeler, s.6-7) öğreniyoruz ki, Kırgız urukları, ‘Ong’ (sağ) ve ‘sol’ diye ikiye ayrılırlar. Sağdaki uruklar: Adigene, Tagay’dır. Adigene’ye bağlı boylardan olan ‘İçkilik’in oymaklarından birinin adı da ‘Kızılbaş’tır. (s.155)
Afganistan’da Türk kavminin kolları, dalları olan Türkmen, Kazak, Kırgız, Özbek, Kıpçak, Karluk, Karakalpak Türkleri mevcut bulunmakta ve Afganistan’ı, bir kısmı ile Türk ülkesi halinde muhafaza etmektedir. (s.221-222)
…Kerkük çevresi Bayat Türkmenlerinde, Kalender isimli şahıslar ve bir oymak vardır. (s.248)
…‘Kürt’ adı, bir kavmin, bir milliyetin değil, bir kabilenin adıdır. ‘Kürt’ ismi verilen bu kabilenin aslı Türk’tür… (s.257)
Rasonyi de Kuman Türkleri arasında bir kabilenin isminin ‘Kurman’ olduğunu söylemektedir ki, bu ismin Macaristan’daki Kürt kabilesi ile ve ‘Kurmanç’ kelimesi ile yakından ilgisi olması akla çok yakın geliyor. Kaşgarlı Mahmud da, ‘Kurman’ kelimesinin Türkçe olduğunu, ‘ok ve yay konan kap’ manasına geldiğini söyleyerek, bu tahmini kuvvetlendiriyor… (s.258)
Devam edeceğiz…