Dinî konularda fikir ve düşüncelerine değer verdiğim ilahiyatçıların olduğundan bahsetmiştim. Bunların bazılarının kitaplarından veya makalelerinden geçmiş yazılarımda paylaşımlarım olmuştu. Mesela, eskiden beri Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk’ün eserleri ve konuşmaları hep ilgimi çekmiştir. Camilerde dinlediğim hutbe ve vaazlardan daha farklı bir din anlatıyordu. Kabullenemediğim ve yanlış bulduğum birçok hususların cevabını onda buluyordum.
1983’de aldığım 12 ciltlik Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi” adlı eseri okuduğumda, bazı hadisler garibime gitmişti. “Peygamberimiz böyle bir söz söylemez” diye düşünürdüm. Biliyorsunuz bu eser, en güvenilir hadis kitabı olarak kabul edilmektedir.
Rahmetli Öztürk, “İmamı Azam Ebu Hanife” (Yeni Boyut Yayın. İstanbul-2009, 18.Baskı) adlı eserinde; Peygamberimiz döneminde 500 civarında olan hadis miktarının, vefatından 150-200 sene sonra bir milyonu aştığından bahsetmektedir. Uydurma hadislerle ilgili başka eserlerde de benzer ifadeler var: Özellikle en çok Emevî döneminde uydurulmuştur. İşin ilginç yanı, bunların birçoğu İsrailiyat dediğimiz Yahudilikten ve Hristiyanlıktan sokulan sözlerdir.
Ayrıca, Arapların dışındaki Müslüman milletler ve/veya kişiler için kullanılan “Mevali” aşağılaması sebebiyle başlayan “Şuubiye hareketi” sırasında, karşılıklı uydurulan hadisler çoktur. Maalesef! İslâm dünyasının en büyük problemi, bu uydurma hadislerdir.
Bu eseri okudukça, Ebu Hanife’nin başına gelenlerin yanı sıra uydurma hadislerle olan mücadelesini de öğrendim. Ne yazık ki, bugün dahi uydurma hadislere inananlar ve bunları rehber edinenler bulunmaktadır.
Kitapta “Kur’an Dışında Din Kaynağı İstemiyordu” başlıklı bölümde Hz.Ömer’den bahsedilmekte ve “Hz.Peygamber’in bir numaralı vahiy kâtibi, sırdaşı ‘ilim beldesinin kapısı’ olan Ali’nin elindeki Kur’an nüshası, surelerin iniş sırasına göre tertip edilmiş ve bizzat Hz.Peygamber’in inen ayetlerle ilgili tefsirleri Ali tarafından ayetlerin yanına kaydedilmişti. Ali, bu nüshanın genelleşmesini ve ‘Peygamber tefsiri olan gerçek hadisler’in herkes tarafından bilinmesini istiyordu. Ömer’in tavrı bu beklentinin hayata geçmesine engel olmuştur. Daha sonra halife Osman tarafından kopyalanan ve resmîleştirilen Kur’an nüshası belirlenirken de Ali’nin elindeki nüshaya itibar edilmedi… (s.281)” denilmektedir.
Bazı uygulamaların Hz.Ömer tarafından kaldırıldığı da anlaşılmaktadır. Mesela “…ikindi namazından sonra ve sabah namazından önce kılınan iki rekât nafile namazı da kaldırmış ve bu namazları camide kılmaya kalkanlara dayak cezası uygulamıştır… Bu yasağın gerekçesini de ‘İnsanlar sabahtan akşama kadar namaz kılmayı âdet haline getirmenin peşindeler, buna izin veremem’ diyerek açıklamıştır…” Peygamberimizin nafile namazlarını daha çok evinde kıldığı bilinmektedir.
(YY: Hz.Ömer’e hak vererek, “Müslümanlar; çalışmaya, okumaya, düşünmeye, aklını çalıştırmaya, tefekkür etmeye zaman ayırmayacak mı?” diye sormak istiyorum. Ayrıca, değerlendirmesini size bırakarak T.Diyanet Takvimi’nin 4 Şubat 2025 tarihli yaprağının arka sayfasındaki yazıyı buraya alacağım: “Kişinin yerine getirmekle yükümlü olduğu farz namazların dışında kalan namazlar nafile ibadetlerdir. Hz.Peygamber her fırsatta ashabına nafile namazları tavsiye etmiş, kendisi de günün muhtelif vakitlerinde bu namazları kılarak ümmetine örnek olmuştur. …farz namazların öncesi ve sonrasında kılınan namazlar büyük önem taşımaktadır. Geceleyin kılınan teheccüd namazı, kuşluk vaktinde kılınan duhâ/işrâk namazı, Ramazan gecelerinin ihyası teravih namazı, mescidi selamlama anlamındaki tahiyyetü’l-mescid namazı, abdest ve gusülden sonra kılınan namaz, hâcet ve istihâre namazı, hüsûf ve küsuf (ay ve güneş tutulması) namazı, tesbih ve şükür namazı, tevbe namazı, yolcuğa çıkış, yolculuktan dönüş ve yağmur duası esnasında kılınan namaz Peygamber Efendimizin kıldığı nafile namazlar arasındadır…”)
H.Ömer’in cezalandırdığı kişilerin başında, Ka’b el-Ahbâr’ın yakın arkadaşı Ebu Hureyre vardır. Hz.Aişe ve Hz.Ali gibi büyük sahabîlerin de ‘kezzab (aşırı yalancı)’ diye damgaladıkları Ebu Hureyre’ye ihtar ve dayak cezasından sonra şunu söylemiştir: ‘Ya bu hadis rivayetçiliğini bırakacaksın yahut da seni geldiğin yere (Yemen’e) sürerim.’ Ömer, aynı tehdidi Ebu Hureyre’nin kaynağı ve üstadı Yahudi Ka’b’a da yöneltmiştir… (s.283)
Kitabında, uydurma hadislerle ilgili oynanan oyunları yazan Öztürk Hoca, “…Ve mesela, hadis kitapları içine şu başlık, masum bir ifade gibi sokulmuştur: ‘el-Vaddâ’u’s-Sâlihûn: Hadis uyduran salih kişiler.’ İşe bakın! Hem salih, yani iyi ve makbul kişi hem de Peygamber’e yalan isnat etmiş. İşte, İslam ümmetini bugünkü perişan duruma getiren sapma ve saçmalığın temelinde bu akıl ve iman dışı dayatma vardır… (s.285)
Hz.Peygamber, hadislerinin yazılmasını kesinlikle yasaklamıştır. Sonraki zamanlarda, bir diplomatik mektup dışında herhangi bir yazım ruhsatı da vermemiştir… (s.287)
…Kur’an’ın defalarca belirttiği gibi, Hz.Peygamber, son tahlilde bir beşerdir… ‘Eğer o peygamber bazı lafları bizim sözlerimiz diye ortaya sürseydi, yemin olsun, ondan sağ elini koparırdık. Sonra, ondan can damarını mutlaka keserdik. Sizin hiçbiriniz ona siper de olamazdınız (Hakka, 44-47).’ (s.324)
…Peygamber’in Kur’an’ı insanlara açıklaması yine Kur’an’la olacaktır. Şöyle diyor Kur’an: ‘Sana bu zikiri/Kur’an’ı vahyettik ki, kendilerine indirileni insanlara açık seçik bildiresin de derin derin düşünebilsinler (Nahl, 44).’
Kısacası Kur’an, Peygamber’in açıklama yetkisini bile sınırlandırmıştır. Sınır, Kur’an’ın herhangi bir ayetini hükümden düşürme noktasıdır… (s.326)
…Kur’an, ‘Aklını işletmeyenler üzerine pislik ineceğini’ bildiriyor… (s.329)
Şeriat Nedir?
Geniş su yolu, yöntem, tavır, kural gibi anlamları olan ‘şeriat’ bu şekliyle Kur’an’da tek bir yerde geçmektedir. Câsiye Suresi, 18.ayet. Aynı kökten ve aynı anlamda bir de ‘şir’a’ sözcüğü vardır ki, onun geçtiği yer Mâide Suresi 48.ayettir. Şir’a, yol ve yöntem anlamındaki minhac sözcüğü ile birlikte kullanılmıştır. Şöyle deniyor: ‘Sizden her biri için bir yol/şeriat ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde, hayırlarda yarışın! Tümünüzün dönüşü Allah’adır! O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir. (Mâide, 48). (s.347)
Bu ayetten anlaşılıyor ki şeriat, insandan insana, toplumdan topluma değişen tavırları, tarzları, yöntemleri, kabulleri ifade etmektedir. Her Peygamberin ayrı bir şeriatı vardır; Hz.Muhammed’in de izlediği bir şeriati vardır. Câsiye 18 bunu açıkça ifade etmektedir.
Şeriat, İslâm veya Kur’an ile eşitlenemez. Şeriat, mezhep kabulleriyle, nihayet fıkıhla eşitlenebilir (s.348).
İşte İmamı Âzam’ın, tamamını sözle ifade etmese de icraatında esas aldığı anlayış budur. (s.287) …Ebu Hanife, ‘ibadetlerde genişlik ve rahatlık’ ifade eden yorumu veya tercihi her zaman öne çıkarmıştır… Kısacası, İmamı Âzam, dinin bütün uygulamalarında insana kolaylık ve rahatlık sağlayacak her türlü çareyi devreye sokmuştur… (s.322)
Devamı haftaya…