A.Yağmur Tunalı, “Dil Etrafında Bazı Kültür Dikkatleri” başlıklı makalesinin devamında (Milli Egemenlik ve Türkiye, MDM yayını); “…kültüre dayanan bir siyasi elit yetiştirme anlayışının uzağına düştük. Genel olarak kültür zaafı içinde bulunduğumuz bir dönemden geçtiğimiz de gerçek. (s.265)
Dünyaya hâkimken hayatta kalabilmek için çırpınmak ve hep savunma halinde yaşamaya mecbur olmak bize göre değil. Dünyayı titreten Türk, o zirveden inişi iç aleminde kabullenemiyor.
Yalnız bu psikolojiyi idare edecek olanlarda da ciddi bir kültür donanımı olması gerekir ki süreci kurgulayabilsinler.
Türk, kabuğuna çekilmeyi karakterine uygun bulmuyor. Yeterli donanıma sahip olmadığı için ileri de atılamıyor ve hamle gücünü kendinde bulamıyor. Devamlı patinaj yapıyor. Yüz kere yazıldı, söylendi, yine söyleyeceğim, neredeyse üç asırdır böyleyiz… (s.269-270)
Orta mekteplerden başlayarak üniversitelere uzanan yabancı dil merakı bu derdin bağıra çağıra hüküm süren göstergesidir. …büyük dilci Levis, 20.asrın başında Türkçeyi dünyanın iki büyük dilinden biri kabul eder.
Türkler, dünyanın hemen yarısında yerleşik haldedir… Tarih içinde kıtalar dolaşan Türk bugün de dolaşıyor. (s.270-271)
1930’ların Türkçesine hâkim bir kimse, Türk Cumhuriyetlerinde, özellikle Azerbaycan ve Özbekistan’da hiçbir zorluk çekmez. Türkçe’nin muazzam birlik gücünün nasıl korunduğunu görür, şaşar ve sevinir. Türkiye Türkçesiyle farklılaşmanın şiddetini de görür ve üzülür… Doğu ve Batı Türklüğü, Batılı kavramlarla düşünür ve konuşur hale geldik.
Fikir doğru gibi görünse de dile tesiri ve uygulanmasında kantarın topuzu kaçtı… Türk çocukları büyük ölçüde Osmanlı ile Cumhuriyet’i iki rakip ve hatta düşman görme aptallığına itildi. Sonucu, kendimize güvensizlik ve şüpheli bakışa döndü. Tarihin en önemli milletlerinden ve bin yılının dünya birincisi Türk Milleti ve tarihi hakkında bu akıl almaz işe yol açtık. (s.272-273)
Dilimizi yeterince sevmeyişimizin sebebi de bu tarih bütünlüğünden kopmaktır. (s.274)
Türkiye Türk Dünyasının lokomotif gücüdür. Tarih ve günümüz şartları bize bu rolü hatırlatıyor. Dolayısıyla Türkiye’nin sağlam bir bakışla planlı programlı hareket etmesine ihtiyaç duyuluyor. (s.285)
Dr.Yaşar Kalafat da, Mitostrateji-1 (Türkoloji Üzerine Düşünceler) isimli kitabında devamla; “Milletlerin ortak millî kültür ve millî eğitim dilleri kadar, millet hayatında birlikte yaşanılan halkların dilleri de… millî kültürlerin ortak millî ve aslî parçalarındandırlar… Konuşulan dilin yazı dili, kültür dili, eğitim dili olup olmaması hali apayrı bir konudur.
Dil sadece dil bilimle sınırlı olan bir alan değildir. Parçalanmaya tabi tutulmuş bir dil ile yapılmış ilmî çalışmanın millî kimliğini tespit etmek, belirlemek mümkün değildir… (s.26)
Bizim birlikte yaşanılan halkların ana dilleri konusundaki yaklaşımımız, yaşanılan gerçeğin esas alınması, bölge halklarının dil mirasına bölge halkları olarak ortak anti-emperyalist tavır konulması şeklindedir.
Ortak bir Türkçe inşası, kültür coğrafyamız için anti-emperyalist bir açılım olarak gelişecek ise, bu ortak yapılanma Türkçe içerisinde olabilmelidir… (s.28)
Yeni Türkiye’de Türklük Biliminin Yeri
Halk bilimi çalışan bir kimse olarak, anadili farklılığına bakılmaksızın Anadolu Türk kültür coğrafyasının genelinden derlenmiş efsanelerden oluşturulmuş Türkçe çocuk kitapları ile yurdun tüm çocuklarına hizmet götürememiş isem bundan utanç duymalıyım.
Türkiye’de konuşulan diğer yerel dillerden eğitim veren merkezlerle birlikte ele alınabilir ise Türkoloji açısından daha anlamlı olur kanaatindeyiz…
…seçmeli ders olarak ortaokullarda eğitim verilmeye devam edilmektedir. Bütün bu merkezlerin ortak bir Türkoloji hedefine yöneltilmesi, birlikte yaşayan halkların araştırma merkezleri inkâra ve ihtilafa sokulmadan, ortak kaderi paylaşarak inşaya çalışmaları ne kutlu bir rüya olurdu. (s.29-30)
Türkiye’deki yerel dillerle yapılan lisans veya yüksek lisans eğitimi merkezleri arasında Zazacanın müstakil bir dil mi yoksa Kürtçenin bir lehçesi mi olduğu konusunda ihtilaf vardır…
…Üst akıl bağlantılı etnik milliyetçilik yapan Kürtçü siyasi çevreler, bölge coğrafyasının tümünü sahiplenmek adına, asırlardan beri aynı alanda varlığını sürdüren Zaza dilinin ‘Kürtçenin lehçesi’ olduğu tezini savunmuş ve fakat ilmi zemin bulamamıştır. (s.33)
Ermeni siyasilerinin de tıpkı Kürtçü siyasiler gibi, muhayyel amaçları uğruna Alevi Zazaların desteğini alma yönünde bir çaba içerisinde oldukları görülüyor. (s.35)
…Türk üniversitelerinde faaliyete başlayıp mezunlar veren farklı ana dilli halkların da dillerinden radyo ve televizyon yayınları muhtemelen başlatılacaktır. Giderek bağımsızlığına kavuşan her yerel dil, ortak Türkçe aleyhine güç kazanabilirken, Anadolu’nun en zayıf yayın dili olma kaderi muhtemelen Türkçenin alın yazısı olacaktır.
Bizim önerimiz, yaşayan ortak Türkçeye, birlikte yaşanılan dillerden de gereği kadar kelime alıp hem Türkçenin zenginleşmesini sağlamak, hem onun ortak dil olma özelliğine güç katmak ve hem de birlikte yaşanılan halkların dillerine Türkçe içerisinde yaşama, hayatta kalma imkânı sağlanmış olunacaktır. (s.37-38)
Bizim Türkoloji anlayışımızda, yukarıda da değinildiği gibi, Anadolu’da yaşayan diğer yerel dillerle birlikte Kürtçe de ortak Türkçeye kelime verebilmeli, bu uygulama sadece Kürtçe için değil, birlikte yaşanılan diğer diller için de geçerli olabilmelidir. Bu kültürde ortaklığın, dil kültüründe de ortaklığı anlamına gelir. Yaşayan Türkçede, birlikte yaşayan halkların da ortak yaşam alanı sağlar. (s.39)
Bir Sempozyum ve Ardı Sıra Düşündürdükleri (s.51)
…Kürtçü eylemciler komünist Kürtçü ve komünist eylemciler de Kürtçü komünistler olarak bilinir oldular. …Her iki harekete karşı olan ve milliyetçilik adına hareket, tavır belirleyen kesimden bazı çevreler Kürtçü komünizm ile komünist Kürtçülüğün farkına varamıyorlardı.
Komünizm evrenseldir, milleti değil sınıflı toplumu esas alır… (s.58)
Milliyetçi olmak ile millî varlığın bir parçası olma arasındaki farkı da anlayamadığımız kanaatindeyim… Hedefleri milletin millî hedefleri ile uzlaşmasa da, illegal de olsalar, emperyalizm destekli de olsalar, milletimizin kültür hayatının, Türk kültürünün bir parçasıdırlar. Hainin millîsi, milliyetçisi olmaz, ancak milletin, milliyetçi olmayan, millî duygulara, tutumlara karşı olanı olmuştur, onları yok saymak onları yok etmez. Onlar kişi olarak, yayın organı olarak, örgüt olarak millî değillerdir… (s.59)
Nihal atsız, ‘Kendi kültür mazisini inkâr etmek de hainliktir’ demektedir. Bize göre birlikte yaşadığımız halkların kültür mazileri büyük ölçüde ortak mazidir ve bu maziye birlikte sahip çıkılmalıdır. (s.60)
…Bölücü yayınları alkışlamak, onaylamak başka şeydir, bu yayınların varlığından, mahiyeti, içerik, tiraj vs. konusunda bilgi edinebilmiş olmak farklı bir şeydir… Entel olabilmek sadece entelijans mensubuna has bir alan değildir. (s.61)
…Kapsayıcı milliyetçiliği canlı tutmak, dışlayıcı milliyetçiliğe itibar etmemek gerektiğine inanıyoruz. Türkiye iç savaş da denilebilecek afetten bu anlayışla çıkabilecek ve halkların birliktelikleri bu anlayışla sağlanabilecektir, inancındayız. Bize göre, söz merkezli ifadelere değil, anlam merkezli ifadelere önem verilmelidir. (s.62)
Devam edeceğiz…