Geçen hafta Perşembe günü Korkusuz’da Ahmet Takan bu başlık altında şunları yazıyordu:
Son gelen haberlere göre; fiilen iki hükümetin ve iki ana silahlı gücün bulunduğu Libya’da Birleşmiş Milletler tarafından yasal hükümet olarak tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti güçleri başkent Trablus civarında önemli ilerlemeler kaydetti. Yandaş medyada bu ilerlemeler adeta UMH zafere çok yakın Hafter ve güçleri kaçıyor gibi sunulsa da UMH’nin kontrol ettiği alanının halen Libya’nın yüzde 10’larında olduğunu bilmek lâzım. Libya’da iç savaşın başladığı 2011’den bu yana silâhlı grupların kontrol ettiği alanların el değişimine ve sürekli değişen iç sınırlara bakıldığında da UMH’nin arazideki son ilerlemelerinin çok da bir anlam ifade etmeyebileceği ve sürekli hâle gelemeyebileceğini görmek gerekir. UMH güçleri Türk İHA’ların desteğiyle Libya kuzey batısında yani Trablus ve çevresindeki Hafter noktalarını ele geçirdi. Bunların içinde en önemlisi Vatiya hava üssü oldu. Böylece Tunus sınırı bölgesi tamamen UMH güçlerinin kontrolünde. Bu UMH için önemli bir avantaj. Böylece, Hafter’in Trablus’u ele geçirmek için geçen yıl Nisan ayında başlattığı harekâtla ele geçirdiği bölgeler yeniden UMH’nin eline geçti. Neredeyse bir yıl sonra sahadaki askerî kontrol haritası eski hâline geldi.
Libya’da Türkiye destekli UMH güçlerinin son günlerdeki ilerlemeleri karşısında Hafter güçlerinin çekilmelerini iyi analiz etmek gerekir. Evet, Rus özel paralı askerler şirketi Wagner’de Trablus çevresindeki cephe hatlarından çekildi. Henüz tam teyit edilemese de bir bölümünün Libya’dan ayrıldığı iddia ediliyor. Sudanlı paralı askerlerin de benzer şekilde çekildiği ileri sürüyor. Bu gelişmeler ne mana ifade ediyor? Suriye ve Libya’daki durum hakkında sağlam kaynaklardan bilgi alan stratejist, emekli Deniz Kurmay Albay Cahit Armağan Dilek, “Savaşın temelinde aldatma vardır. Bu geri çekilme Hafter ve destekçilerinin büyük karşı bir hamlelerinin bir parçası olabilir. Hafter, yeni güçlü bir cephe hattı oluşturup karşı saldırıya hazırlanıyor olabilir” diyor. Dilek’in uyarıları şöyle:
– Libya’da artan Rus hava yığınağına dikkat etmek gerekir. Hafter ve Wagner güçleri Trablus güneyinden çekilirken Libya’ya çok sayıda Rus savaş uçağı ve kargo uçağının geldiği bildiriliyor. Artan çatışmalarla birlikte Türkiye’nin askerî desteğinin de son günlerde Rusya’nınkine benzer şekilde arttığına dair haberler var. Hava yoluyla (C-130 uçakları) Trablus’a nakliyelerin sıklaştığı bilgileri paylaşılıyor. Rusya, doğrudan savaşın bir parçası olmayacaktır. Ama Rus savaş uçakları değişik angajmanlarla savaşın bir parçası olabilir. Her şekilde doğrudan Türk askerini hedef almayacaktır. Ancak, Türkiye destekli güçleri ve Türkiye’nin verdiği sistemleri vurabilir. Aynen Türkiye’nin Rus hava savunma sistemlerini vurduğu gibi. Türk SİHA’larının Hafter güçlerinin elindeki 6 civarındaki Rus Pantsir hava savunma sistemlerini imha etmesi Moskova’yı kızdırmış olabilir. Suriye’ye müdahil olduktan sonra Rus silâhlarının yıldızının parladığı bir ortamda Rus sistemlerinin düştüğü olumsuz durum Rusya’yı fiilen devreye girmeye zorlayabilir. İmha edilen Pantsir sistemlerinin Türkiye’ye satılan S-400 sistemlerinin yakın hava savunması için Türkiye’ye önerildiği düşünüldüğünde bu olay daha çetrefilli bir hâle geliyor. S-400’lerin henüz gerçek savaş ortamında kullanılmadığı düşünüldüğünde, S-300’lerin Suriye’de bile bir türlü aktif olarak kullanılmadığı akla geldiğinde S-400’lerin güvenirliği ve etkinliği de sorgulanabilir olabilir. Bu fotoğrafı da bizzat Türkiye ortaya koymuş oldu. Bu durum Türkiye’deki S-400’lerin aktivasyonunu, dolayısıyla Türk-Amerikan ilişkilerinin seyrini de etkileyecektir.
– Türkiye özellikle SİHA’larıyla Libya’da önemli bir sükse yaptı. Ama bunun günün sonunda sahaya yansımasının nasıl olacağı, Libya masasında Türkiye’ye getirisinin ne olacağını söylemek için henüz erken. Türkiye kendisi açısından deniz aşırı bir sahada Libya’daki iç savaşın fiilen tarafı. Ve koronayla birlikte dünya genelinde artan ekonomik krizi derinden yaşayan bir ülke; güvenliğiyle, bekasıyla birinci dereceden ilgili olmayan bir bölgede ucu açık uzun süreli bir askerî kampanya yürütmesi, bunun sürdürülebilir olması zor gözüküyor. Bunun Türkiye’ye çok büyük ekonomik sıkıntılar yaratacağı aşikâr.
– Rusya imha edilen Pantsir sistemleriyle çizilen karizmasını düzeltmek ve adım attığı Libya’da aynen Suriye’deki gibi kalıcı hâle gelmek isteyecektir. Bu nedenle önümüzdeki günlerde Rusya’nın daha belirgin olarak Libya’da görülmesi sürpriz olmaz. Libya’da son günlerdeki artan Rus hava faaliyetlerine bakarsak Rusya Eylül 2015’te Suriye’deki, savaşa müdahil oluşunun benzerini Libya’da yapabilir.
– Avrupa Birliği, Libya’dan Avrupa’ya yeni göçlerin önlenmesi ve Libya petrolünün paylaşımında söz sahibi olunması odaklı yaklaşım sergilerken Türkiye’nin Libya’da ana aktör olmasını engelleyici tavır da izliyor. Libya açıklarında başlatılan İrini Deniz Operasyonu’nun tek hedefinin de Türkiye olduğu net.
– Libya’da varlık gösteren bölge dışı aktörlere ve son aylarda artan sayıda Suriye’den getirilen silâhlı grupların olduğu düşünüldüğünde Suriye ile Libya’daki durumun benzerliğinin yanında Libya ve Suriye’nin geleceğinin birbiriyle ilintili olduğu görülüyor. Suriye’de savaşan taraflar askerî-politik durum sıkıştığında bir bakıyorsunuz Libya’da angajmana girmiş. Veya tersi yaşanıyor. Suriye’deki savaş ülkenin kuzey batısındaki İdlib’e sıkıştığı gibi Libya’da ülkenin kuzeybatısında Trablus ve çevresinde cereyan ediyor. Her iki ülkenin kuzey batısında ise, sıkıştırılan ve baskı kurulan bir Türkiye var.
– Türkiye’nin içindeki bulunduğu siyasî ekonomik zorluklar Türkiye’yi Libya ve Suriye arasında tercihe zorlayacak gibi gözüküyor. Eğer iktidar ideolojik gerekçelerle ikisinden de vazgeçmem der, her ikisinde de askerî güç ağırlıklı politikaya devam ederse iki cephede de kaybetme riski giderek artıyor. Halbuki her iki cephede bulunmak için başka politika alternatifleri var. Tabiî ideolojik körlükten vazgeçilirse.”