1978'in başı... Bülent Ecevit'in, CHP'ye sızan bölücü solcuların etkisinde kalıp (aralarında Deniz Baykal'ın da bulunduğu) gerçek partililere rağmen, Demirel'in deyimiyle "acul" davranarak kurduğuna inananlardan olduğumuz 2. Ecevit Hükümetinin ilk günleri... Süleyman Demirel’in AP'sinden transferlerle AP-MSP-MHP Koalisyon Hükümeti yıkılmış, demokrasimiz için çok talihsiz bir şekilde, Güneş Motel pazarlıklarıyla, aralarında okuma yazması olmayan biri de bulunan 13 transfere birer bakanlık icat edilerek Ecevit Başbakan, CHP iktidar olmuştur.
Yeni Hükümet, 1 Martta yürürlüğe girmesi şart olan bütçe için açmaza girmiştir. Ülke bütçesiz kalırsa, gemi iyice azıya almış bölücü ve komünistlerin heyecanla bekledikleri büyük kaos ortamına geçilmiş olacaktır. Ama yeni bir bütçe hazırlamak için zaman yoktur.
Hükümet çaresiz ! CHP’li parlâmenterlerinin o kadar kötüledikleri, reddini sağlamak için Mecliste AP üyeleriyle döğüştükleri, önceki Hükümetin bütçesini savunmak zorunda kalır ve dün "kara" dediklerine şimdi "ak" der, evet oyu verirler. Demirel ve AP de açmazdadır. Onlar da o kadar övdükleri, kabulü için CHP parlâmenterlerini hattâ dövdükleri kendi bütçelerine red oyu verme kararı alır ve bu kararı uygularlar. Yani dün "ak" dediklerine bugün "kara" derler. Erbakan ve MSP'nin ("millî" değil) "milli" görüşçü Akıncılar'ı için hiç bir problem yoktur. Burada da büyük bir pişkinlikle "Böyle ıvır zıvır konular ile geçirilecek zamanımız yok" deyip, tereddüt bile etmeden, hiç sıkılmadan, asla utanmadan, her zaman her yerde yaptıkları ve yapacakları gibi dün "ak" dediklerine bugün "kara" der, red oyu verirler. Üstelik, "Ne yani ! Bizimle Hoca başkanlığında koalisyon yapmayı kabul etmeyenlere zorluk çıkarmayacak mı idik?" diye nitelik gösterilerinde bir itirafta daha bulunup tüy dikerler.
İktidar-muhalefet sayıları eşit olduğu için, bütçenin kabulü bıçak sırtındadır, büyük merak vardır. Ama bütçe Meclisten kolayca geçiverir. Alparslan Türkeş ve 15 arkadaşı Meclise tam kadro gelmiş, kabul oyu kullanmışlardır.
Günün basınına göre bu müthiş bir sürprizdir. Meclis çıkışı basın mensupları herkesi bırakıp Türkeş'in etrafını sarar, sorarlar: "Efendim, kullandığınız kabul oyu büyük sürpriz oldu; daha önce Sayın Ecevit'le bu konuyu görüştünüz mü yahut kendisine haber verdiniz mi?"
Başbuğ o tok sesiyle ve olağan dışı hiç bir şey yokmuş ifadesiyle "Hayır !" der; "Hem ne sürprizi? Biz ne zaman dün "ak" dediğimize bugün "kara" dedik?"
Bitti...
***
1960 öncesi. Büyük oğlu Yüksel, Başbakan Adnan Menderes'e eğitimini tamamladığını, ülkenin eğitimli iş adamlarına çok ihtiyacı olduğunu, iş hayatına atılmak istediğini söyler.
Bir baba, hem de çok iyi ve şefkatli bir baba ama ondan önce ülkenin Başbakanı olan Menderes'in cevabı tereddütsüz, kesin hattâ serttir:
"Hayır ! İş hayatında birçok kişi sana iş adamı Yüksel Menderes olduğun için değil, Başbakanın oğlu olduğun için yaklaşacaktır. Sana büyük ilgi gösterecek, arka çıkacak, yardım edecek, önünü açacaklardır. Tabiî, sonradan senden ve daha önemlisi milletten, sana kaşıkla verdiklerini kürekle geri almak isteyeceklerdir. İş hayatına atılamazsın. Milletine bürokrat olarak hizmet edeceksin".
Bir zamanlar, hani o bazılarının, kendilerinden önceki 80 yılını küçümseyerek karaladıkları, ama dişten tırnaktan arttırılarak yaptıklarını yok pahasına sata sata bitiremedikleri, iktidarlarını bu miras yedilikle sürdürdükleri Türkiye Cumhuriyetinin böyle siyasetçileri vardı.
Birilerinin kulaklarını çınlatabildik mi acaba?