Daha önceki birçok yazımda ilim ve bilimin İslami temeller üzerine kurulmasının önemine vurgu yapmıştım.
Şimdi gelelim hafız olmak isteyen çocukların önündeki set ve bariyerlere…
Evet maalesef bir çocuk hafız olmak istiyorsa ortaokuldan sonra LGS’ye girmeyecek, hafız yetiştirilen Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı kurumlara gidecek, yatılı olarak hafızlık eğitimine başlayacak ve aynı zamanda açık öğretim lisesine devam edecek…
Şunu da belirtmiş olayım; birçok aile eskisi gibi güvenip çocuklarını yatalı olarak göndermek istemiyor... Bu şekilde duyumlarım çok fazla.
Neden mecbur bırakıyorsunuz hafızlık eğitimini yatılı olarak okumaya?
Nasıl akademik eğitimi gündüz okulda görüp akşam evine geliyorsa bir öğrenci…
Hafızlık eğitimi için de belli bir saatte kursuna gider, eğitimini alır, akşam da evine, ailesinin yanına pekala gelebilir...
Evet, hafızlık sistemi aynen bu şekilde işliyor.
Peki, sizce bu doğru bir sistem mi?
Tabi ki doğru bir sistem değil!
Çünkü bu sistemde bir çocuğun hem hafız hem bilim insanı olması mümkün mü? Veya hafız bir avukat, mühendis, mimar, hakim, savcı, siyaset bilimci, akademisyen olması mümkün mü?
Elbette mümkün olabilir, fakat oldukça zor, hatta zorun zoru… Çünkü akademik eğitimi oldukça eksik kalıyor.
O açığı kapatmak da, öyle her babayiğidin harcı değil!
Çünkü LGS’ye girmiş, örneğin Çapa Fen Lisesini, İstanbul Erkek Lisesini, Kabataş Erkek Lisesini veya Özel Kolejleri kazanmış, orada akademik eğitim gören öğrenciler ile hafız olmuş ve aynı zamanda açık öğretim lisesinden mezun olmuş bir öğrencinin gördüğü akademik eğitim aynı mı?
Asla değil, arada uçurumlar var…
Yani sistem ikiye ayırmış sizi… Ya hafız ol, ya akademik eğitime üst düzey olarak devam et diyor.
HAFIZ OLAN BİR ÖĞRENCİ, İLAHİYAT FAKÜLTESİNİ OKUMAYA MECBUR MU?
Hafız olan bir öğrenci, almış olduğu eğitim ile ancak İlahiyat fakültesini kazanabiliyor, kazanabilirse… Çünkü sistem onu mecburen oraya yönlendiriyor.
Peki hafız olmuş bir öğrenci, neden ve niçin hukuk fakültesinde, tıp fakültesinde okumasın? Okuyamaz. Çünkü o hafızlığı seçti. Bir öğrencinin hafızlığı seçmesi, neden hukuk ve tıp fakültelerinde okumasına engel teşkil ediyor, anlayan beri gelsin...
ÖĞRENCİ LGS’YE GİRMİŞ VE BAŞARILI BİR PUAN ALMIŞSA
Örnek olarak bir öğrenci LGS’ye girdi, 498 puan aldı ve İstanbul Erkek Lisesine girmeye hak kazandı diyelim...
Öyle bir sistem olmalı ki, öğrenci İstanbul Erkek Lisesinde okurken aynı zamanda hafızlık eğitimini de alabilmeli… İkisi pekala da bir arada olabilir.
Çünkü üstün yetenekli öğrencilerin öğretmeni olarak söylüyorum, öğrenciler zehir gibi, ne verirsen onu anında kapıyor ve gayet de her çalıştıkları alanda başarılı oluyorlar.
Zaten LGS’de yüksek puan almış bir öğrenci, istediği takdirde, gayet rahat bir şekilde hafızlık eğitimini de başarılı bir şekilde sürdürebilir...
Eminim ki, bunu yapmak isteyen birçok öğrenci vardır...
Fakat sistem tercih yaptırmak zorunda bıraktığı için, çoğu öğrenci ya hafızlığı tercih ediyor ve akademik eğitimi ıskalıyor veya LGS'den o kadar yüksek bir puan almışken puanım boşa gitmesin düşüncesi ile, hafız olmayı çok istese bile, maalesef hafızlık eğitiminden vazgeçiyor...
Hem hafız hem doktor, hem hafız hem vali, hem hafız hem mühendis, hem hafız hem matematik öğretmeni, hem hafız hem emniyet müdürü olamaz mı?
Sistem izin vermiş olsa, pekala da çok rahat şekilde olabilir...
SEN HAFIZ OLDUN, OKU İLAHİYAT FAKÜLTESİNİ, GİT BEŞ VAKİT NAMAZ KILDIR…
Hafızlık eğitimi almış bir kişinin hakkı, İlahiyattan mezun olması ve camide kadro bulursa imam olması mı?
Bu kısır döngü içinde İslam ve bilim nasıl bir araya gelecek?
PEKİ YA İSLAM VE BİLİM BİR ARAYA GELMEZSE NE OLUR?
Daha yeni yaşadığımız felaket gibi felaketler hiç eksik olmaz…
Binaların temelinden çalan müteahhitler eksik olmaz…
Onları denetlemekle mükellef denetçilerin nasıl ve ne şekilde denetledikleri işte ortaya çıktı...
Sonuç ortada, enkaz altında on binlerce vefat, yüz binlerce yaralı...
Ve mal bulmuş mağribi gibi enkazlara hücum eden hırsız, arsız, yağmacı, soytarı, insanlığın yüz karası, soysuz takımı…
Diyeceksiniz ki, “Peki hocam, her şey hafızlık eğitimi ve beraberinde bilimsel eğitimle mi alakalı?”
Her bakımdan donanımlı, temeli sağlam olan bireyler yetiştirmeyi başarabilirsek, temeli sağlam binaları da yapmayı başarabiliriz, torpil sistemini komple kaldırıp çöpe atmayı da...
Peki biz gerçekten temeli sağlam bireyler yetiştirmeyi ve torpil sistemini komple kaldırıp çöpe atmayı istiyor muyuz?
İşte asıl sorulması ver cevap bulması gereken soru bu…