Evimizin olmazsa olmazı, yastık arkadaşımız, çocuklarımızın anası, ebeveynlerin gelini ve kızı, kardeşlerin ablası, ağabey ve ablaların kardeşi, yarimiz, yaranımız, yol arkadaşımız, bizim tamamlayanımız, eşimiz, namusumuz, dert ortağımız, sevgimizi paylaştığımız ve kendimiz kader aziz bildiğimiz insan kadınımız.
Kıymetini yokluğunda daha çok hissettiğimiz, ayrılıkta günlerin yıllara dönüştüğü, yanımızda desteğimiz, onsuz bir hiç olduğumuz, kaşığımızda aşımız, üstümüzde yorganımız, haslığımızda hemşiremiz, uykusuz gecelerde elini tuttuğumuz, ağlayınca bizle birlikte ağlayanımız ve gülünce yüzünde güller açan goncamız.
Bizleri dokuz ay karnında, ölünceye kadar da sırtında taşıyanımız, kendimizi bilinceye kadar yedirtip giydirerek büyütenimiz, dertlerimizin devası yaşamımızın kaynağı, gecelerimizin ışığı, gündüzlerin güneşi, yuvamızın kurucusu, neslimizin devamcısı, tarlada ırgat, hayvan peşinde çoban, evinde hanım, çocuğu için ana, beyi için yar ve herkesin ilacı bir tanemiz.
Bu kadar değerli ve kıymetli olan canımız, cananımız, kadınımız nasıl olurda seni üzeriz. Bırak üzmeyi canına namusuna helal getiririz. Dünyamı değişti, yoksa insan dediğimiz bazı yaratıklar mı yabanileşti. Senin için her türlü övgüde bulunacak, "Allahın bize emanetisin diyecek" sonrasında sokak ortasında boğazlayacak. Bazen de namusuna musallat olup, seni kirletmeye kalkacak. sonrada toplum içine çıkıp bizde insanız diyeceğiz.
Bu vahşet dünyanın her yerinde, cahilinden kültürlüsüne kadar herkeste olduğu gibi benim ülkemde de var. Hatta bizde bu ahlaksızlık gelişmiş ülkelere göre daha da fazladır. Her ağzımızı açtığımızda İslamiyet'ten bahseder, ancak Allahın emirlerine uymaktan da imtina ederiz. Yüce dinimiz de kadına şiddet haram kılındığı halde, sözde bazı yobazlar kadını dövmeye fetvalar uydurmaktadır.
"Cennet anaların ayaklarının altındadır" hadisine rağmen biz anaları ayaklarımız altına alarak cennet'i de çiğneriz. Yaptıklarımızla İslam'a uymadığımız gibi lanetlenen o cahiliye dönemini yaşarız. Tüm olanların şahitleri ise resmi ve sivil kuruluşların araştırmalarıyla sabit bulunmuştur.
Elimizde yeteri veriler olmasa da, resmiyete intikal etmiş ve yapılan bazı araştırmalarda ortaya çıkan bazı çirkinliklerle de karşılaşmaktayız. Bunlardan T.C. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu'nun verilerine göre, Ailelerin %34'ünde fiziksel şiddet, %53'ünde ise sözlü şiddet olduğu tespit edilmiştir.
Kadın Dayanışma Vakfının yaptığı araştırmasın da ise varoşlarda yaşayan kadınların %97'sinin kocalarının saldırısına uğradığını. Başka bir araştırmada ise kadınların %58'inin kocaları, nişanlıları, erkek arkadaşları, erkek kardeşleri ve kocalarının aileleri tarafından şiddete maruz kaldıkları belirtilmektedir.
Son on yılda öldürülen kadın sayısı 1207 kişidir. Bu oran 2008 yılında 62 kişi iken 2014 yılında 283'e yükselmiştir. Aile içi şiddete maruz kalan kadın sayısı son on yılda 2 512 055 olarak ifade edilmektedir. Yine bu sayı 2008 yılında 11 317 kişi iken 2014 yılında 118 014' yükselmiştir. Bu şiddetler fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik şiddetler şeklinde gelişmiştir. Adalet bakanlığının verilerine göre kadın cinayetleri yüzde 1400 artmıştır.
Ülkemizde böyleyken dünyada da gelişmişlik durumlarına göre az veya çok olarak görülmektedir. Bu durum karşısında ise her alanda olduğu gibi bu alanda da bazı girişimler yapılmıştır. Bunların başında Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bununla İlgili Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi çıkarılmış. Bu sözleşme 2011 yılının mayısında ülkemiz tarafından da imzalanmıştır.
Bu sözleşmeye imza atan ülkeler şiddeti önleme, kadın ve erkek eşitliğini de sağlama konusunda yasal önlemleri almak zorunluluğundadır. Sözleşmenin hazırlanması dört temel ilkeyi hedeflemiştir. Bunlar; şiddeti önleme, şiddet mağdurunu koruma, şiddet uygulayanı soruşturma ve kadına karşı şiddeti sonlandırma politikalarını içermektedir.
Bu doğrultuda ülkemizde bir çok yasal çalışmaların yanında, sosyal politikalarda üretilmiştir. Bunların başında kadınların korunması için güvenliğini sağlamak üzere güvenlik görevlisini görevlendirme. Tacizci kişiyi evden ve eşinden uzaklaştırma. Şiddet mağduru kadınlar için sığınma evleri ve çeşitli eğitim etkinliklerinin yanında, bazı önlemleri de tartışmaya açmıştır.
Alınan önlemler caydırıcı olmuş mudur sorusuna karşılık olarak olmuş dense de yeterli olmadığı da yapılan istatistiklerle ortadadır. Öyleyse bugün bu tür erkeklerin kısırlaştırılmasından, kelepçe takılmasına kadar bir çok konuda tartışmaya açılmıştır. Dileğimiz o ki, bir zamanlar koklamaya kıyamadığımız gülleri kendi ellerimizle soldurmamak adına gereken neyse yapılmalıdır.