Sağından solundan kıyısından köşesinden dolana dolana sonunda geldik asıl konuya
TEK MİLLETLE TÜRK MİLLETİ aradan geçen onca seneden sonra nihayet tekrar karşı karşıya.
Sağ olsunlar sayelerinde üzeri küllenmiş yüz yıllık Türk’le Müslüman, Allah’la Tanrı savaşı yeniden başladı.
Binlerce yıllık Türk milleti bir anda buhar olup uçuverdi.
Bakalım Türk milliyetçileri oyunu kimden yana kullanacak?
Elini denize düşen Türk’e mi, yoksa Müslümana mı uzatacak?
İnsanın gözü kararmaya görsün pervasızlıkta da cürette de restte de sınır tanımaz.
Adamın gözünün içine baka baka, yumruğu gözünün üstüne çaka çaka,
hem de seçimin arifesinde işte böyle getirip atarlar cami avlusuna.
Sen istediğin kadar ben beş bin yıllık tarihim de, sen istediğin kadar peygamberin övdüğü Türk ol kimin umurunda? Gâvur parasıyla da, ümmet parasıyla da beş para etmediğin apaçık ortada.
Aslında malum zihniyet size bunu her zaman ve her yerde gözünüzün içine soka soka çok anlattı; ama siz bir türlü anlamadınız. Son bir kez daha söyleyelim belki bundan sonra anlarsınız.
Atsız’ın dediği gibi artık aklınızı başınıza alın ‘’TÜRK’ÜN TÜRK’TEN BAŞKA DOSTU YOKTUR’’ beyler.
Sakın bizi Türk’le İslam karşıtlığı tetikliyor falan sanmayın. Tam tersine yüz yıl sonra yeniden tetiklenişinin altını kalın çizgilerle çiziyoruz hepsi o kadar. Uyarıyoruz ikaz ediyoruz yani. Bu güne kadar Türk milliyetçilerinin kafasında böyle bir mantık oyunu, böyle bir mantık kirliliği hiç olmadı.
Türk milliyetçileri bir bedevi cehaleti ve bir Emevi taktiği olan bu biatçı ve taklitçi zihniyete hiç bir zaman itibar etmedi.
Geçmişte bunu hep bu gerçeği unutan, unuttukça da başına işler açan Türk milletine hatırlatırdık. Bu günse ne yazık ki kendi parti ve ülküdaşlarımıza hatırlatıyoruz.
Nedense bazı arkadaşlarımız Türk’üm diyemeyeni Türk’e başkan yapmakta pek hevesliler.
Bre densizler! Daha düne kadar ‘’OLAMAZ TÜRK’E BAŞ TÜRK’ÜM DEMEYEN ‘’diyen siz değil miydiniz?
Neymiş te efendin onlar varken rejim mejim değişmezmiş. Onlar bu işin garantisiymiş.
Bir ulus devlette cumhurun başı Kurucu millet olan Türk’e atıfla Türk Mürk yok diyorsa değişen ne peki öyle ise?
Her şeyin, devletin başı değişecek demişse sen değişmeyecek desen ne yazar demesen ne yazar. Kenan Evren düdüğü çaldığında kuzu kuzu gidip hepimiz ceza evlerinde yatmadık mı? Unutma ki bütün devletler işlerini başlarının emirlerine göre icra ederler senin keyfine göre değil.
Bu gün iyisiniz yarın kötü oldunuz kalktı ülkü ocaklarını kapattı ne yapacaksınız? Bu gün dostsunuz yarın düşman oldunuz kalktı Türk ocaklarını kapattı ne yapacaksınız? Ülkücüler devleti ele geçirmeye çalışıyor diye, Feto’ya yaptığını size de yaparsa ne yapacaksınız?
Krallıklarda kralın kılıcı kadar keskin hiçbir kılıç, Kralın sözü kadar geçen hiçbir söz yoktur bunu asla unutmayın.
Sayın cumhurbaşkanına hatırlatmak gerekir ki Türkiye cumhuriyeti devleti Atatürk ve Türk milliyetçileri tarafından bir milletler topluluğu olarak değil, bir ulus devlet olarak kurulmuştur. Kurucu milletinin adı da TEK değil TÜRK tür. Bunu bilmeyen ya da kabul etmeyen bir cumhurbaşkanı bize garip gelse de bize asıl garip gelen bir beka sorunu olduğunu ortaya koyan ve bu bekanın da böyle bir başkanla sağlanacağını iddia eden milliyetçi bir liderimizin olmasıdır.
Sisler dağılıyor taşlar yavaş yavaş yerli yerine oturuyor. Demek ki en kötü zamanda erken seçim demek, iktidar fırsatı doğdukça vites düşürmek boşuna değilmiş.
Azıcık omuz verse alınabilecekken alınamayan belediyelerin, azıcık omuz verse artacakken azalan milletvekillerinin hep bir sebebi varmış.
Kıyamet kopsa oturmanın, yan gelip yatmanın, çalışanı, öne çıkanı, göz dolduranı görevden almanın hep bir sebebi varmış.
Ülkücüyü kahrından öldüren tercihlerin, bitmez tükenmez yanlışların hep bir sebebi varmış.
Sıkıştıkça desteklemelerin, yandan yandan omuz vermelerin, düştüğünde Hızır gibi yetişmelerin hiç biri tesadüfi, hiç biri boşu boşuna değilmiş.
Ülkücü kıyıcılığı ve en önemlisi de Türkeş düşmanlığının hep bir sebebi varmış.
Ülkücüye gülmemenin, ülkücüyü sevmemenin, ülkücüye küsmenin, ülkücüyü küstürmenin hep bir sebebi varmış.
Gelelim şu yenilmeyecek ne varsa yediğimiz, yutulmayacak ne varsa yuttuğumuz beka meselesine
Efendiler Tarihin hiçbir devresinde Türk milliyetçilerinin figüran ve dolgu maddesi olduğu yapıdan beka doğmamıştır. Buradan da doğmaz doğmayacaktır. Doğsa doğsa tasfiye doğar ki, freni boşanmış kamyon gibi, hızla oraya doğru dolu dizgin gidiyoruz.
Kaç tane ülkücü kökenli vali var? Hiç. Kaç tane ülkücü kökenli kaymakam var? Hiç. Kaç tane ülkücü kökenli üst düzey müsteşar, bürokrat var? Hiç.
Kaç tane ülkücü rektör atadılar hiç. Kaç tane ülkücü müdür genel müdür var hiç.
Gözünüzü açın beyler 15 yıldan bu yana ülkücüler bütün kamu kurum ve kuruluşlarında adeta bir soykırım gibi ülkücü kırımına uğradılar. Ama hala utanmadan kalkmış bir de beka diyorlar. Bazı angutlarda uzman çavuş ve özel harekatçı alınacakmış diye balıklama atlıyor.
MİLLİYETÇİLER DEVLET KURAN VE DEVLET YÖNETEN AKILDIR BRE, KENDİNİZE GELİN! Önüne gelenin kullandığı, önüne gelenin kandırdığı cahiller değil.
Türk’e kefen biçenin ölümü korkunç olur diyorduk değil mi? İyide Türküm diyemeyeni Türk’e başkan yaparak bunu nasıl yapacağız?
Türk ırkı diye bir ırk yoktur diyen genel başkan yardımcıları, AKP ile hepimiz Türk olmaktan kurtulduk diyen il başkanları. Yüz yılın intikamını yüz yılın rövanşını alacayız diyen milletvekilleri, yüz yıllık parantezi kapatıyoruz diyen, cumhuriyeti filim arası reklam gören bağnaz çarpık ve karanlık zihniyetin insanları müsaade edecekler mi buna?
Türkün adını dahi kabul ettiremediklerimize Türk’ün kendisini nasıl kabul ettireceğiz peki?
Dün milliyetçiliğin kalesiyken bu gün komedisi olmak yakışmıyor bize.
Gelelim Bilge Liderin iddia itiraf ve çözümlerine
BOB eş başkanı diyordu meğerse değilmiş. 17-25 Yolsuzluk diyordu meğerse milatmış. Hırsız diyordu meğerse eminmiş. Zalim diyordu meğerse adilmiş. Türkiye’yi uçuruma sürüklüyor diyordu meğerse tam tersi uçurumdan kurtarıyormuş.
Türk düşmanı diye inandırmıştı meğerse Türk dostuymuş. Şaka gibi değil mi? Bir ülkücü olarak gel de kafayı yeme. Türkiye’nin, Türk dünyasının Turanın anlı şanlı Bilge lideri bu işte.
Bir yanda bir dediği bir dediğini tutmayan, ak dediği kara, kara dediği ak çıkan, hep yanılan, hep yenilen bir lider. Diğer yanda dün Tuğrul Türkeş’e küfredip, bu gün Devlet’i alkışlayan bir teşkilat.
İnsan göz göre göre aklını fikrini ipotek edip liderine teşkilatına bu kadar çok inanıp bu kadar çok güvenirse olacağı bu işte. Ya paşa paşa kıvıracak ya da paşa paşa tükürdüğümüzü yalayacağız.
21.Yüzyılda ne kadar çırpınırsanız çırpının milliyetçiliğin yok olmadığı aksine tavan yaptığı bir çağda miladı dolmuş soğuk savaş döneminin zihniyetiyle partinizi de milletinizi de devletinizi de yönetemezsiniz.
Fetö ve cemaat asker, polis ve yargı başta olmak üzere bütün Türkiye’yi ele geçirmiş. Öyle ki işin ucu generallere, genelkurmaya hatta köşk te külliye de yaverlere kadar dayanmış. Basın yayın televizyon gazete, iletişim istihbarat dinleme planlama ilim ve bilim spor, sanat aklınıza ne gelirse gerekli bütün merkezleri ele geçirmiş. İç işlerle yetinmemiş dış işlere el atmış. Elçiler ateşeler neresi önemliyse oraya konuşlanmış. Okullar yurtlar dershaneler odalar borsalar üniversiteler uzatmayalım ağaç yaşken eğilir diye adamlar ta kreşleri bile el atmışlar.
Siyasi İslamcıları, ümmetçileri, Kürtçüleri, bölücüleri, liberalleri, küreselciler, dış ülkelerin ajan ve provokatörlerini saymıyorum. Hal böyleyken can alıcı soru şu.
Memlekette bütün bunlar olurken. Memlekette dört bir yan cayır cayır yanarken, her köşe başından bir ihanet, her taşın altından bir hain çıkarken yüz yıllık cumhuriyete Türk olmak ve Türküm demenin bedeli ödetilirken, ülkücüler milliyetçiler ve onların genel başkan ve partileri ne yapıyordu?
Teminatıyız deyip kas kas kasıldığımız Türk milleti dört bir koldan kuşatılırken. Kılcal damarlarına kadar işgal edilirken Ülkücüler Türk milliyetçileri ve onların gökten kutsanarak koltuğa yapıştırılan bilge liderleri neredeydi?
Devlet-i Ebedi müddet nidalarıyla sonsuza kadar yaşayacağını ilan ettiğimiz Türkiye Cumhuriyetinin bütün kaleleri fethedilirken Tarihin hiçbir döneminde hiç bu kadar derin bir uykuya dalmayan, hiç bu kadar kör ve sağır olmayan Türk milliyetçilerine ne olmuştu da yoktular.
Cevabı çok acı
hem devlette, hem partisinde dört koldan tarihin en büyük, en acı, en vicdansız, en planlı kıyımına uğruyordu.
Çünkü bütün bunlar ülkücüler devletten dışlandığı, çünkü bütün bunlar ülkücüler hareketsiz bırakıldığı, eli kolu kafası beyni cebi hayalleri ve ülküsü sıkı sıkı bağlandığı için yapılmıştı.
Ülkücüye biçilen rol artık sadece mazisiyle avunmak avunurken de yavaş yavaş adım adım can çekişe çekişe ölmekti.
Ama hesap etmedikleri bir şey vardı. Ülkücülerin hala kendilerini ayakta tutacak ülkücülerin hala kendilerini yaşatacak hatıra hayal ve ülküleri vardı.
Ülkücülerin atsız kahramanları ne yapılırsa yapılsın, ne kadar atılırsa atılsın, ne kadar itibarsızlaştırılırsa itibarsızlaştırılsın hala daha bitmemişti.
Kendisine ve davasına biçilen rolü görüyor ve artık sesini yükseltiyordu.
Ho Han Ye gibi teslim olan lider ve teşkilatına rağmen ne yapılırsa yapılsın asla teslim olmuyor Kürşat gibi Çi Çi gibi bozkurtça ortaya çıkıp Türk devletinde Türk adı silinmesin diye HAYIR diyeceğini ilan ediyordu.
Velhasıl-ı kelam
KÜRŞAT Çin sarayını 40 çeriyle bastı. Zatı muhterem 6 milyon çeriyle teslim etti. Liderlik er kişinin harcı, ama her kişinin harcı değilmiş demek ki. Ama nedense gençler hala Kürşat’ın nağrasıyla indik Tanrı dağından marşını söylüyorlar. Ah bir de teslim olan bir liderle ülkücülük yapılamayacağını anlasalar. Atı alanın Üsküdar’ı çoktan geçtiğini, Başbuğluktan yaverliğe düştüğümüzü, Kızılelma yerine yeşil ayvayı yediğimizi hala bilmiyorlar demek ki.
HASAN GÖMLEKSİZ 13 /NİSAN /2017