Kim oluyorum, bu cür'eti nereden alıyorum?
Ben kimim ki, kendimi çok şey sanıp kaleme aldığım bir iki satır basit ve sıradan yazıyla, günahkâr bir toplumu kurtaracağımı sanarak haddimi aşıyorum?
Bu belâ sürecektir!
Daha çok çekeceğiz!
Daha da kara günlerle karşılaşacağız!
Huzura hasret kalıp yüzüstü sürüneceğiz!
Ta ki Türklüğümüzü ve kulluğumuzu hatırlayıp insan olana kadar!
Başımıza gelen türlü belâlar RTE'den değil, azgınlığımızın sonucu olarak Allah'tandır.
RTE veya diğerleri, belâyı bizlere kadar taşıyan birer KARGO elemanından başka bir şey değillerdir''
İnsan, çözümlenmesi gereken problemler yumağıdır.
Bugün Türk milleti olarak çekmekte olduğumuz bütün sıkıntıların, içinde çaresizce çırpındığımız bütün buhranların, bu gidişatın sonucunda da yolumuzun kesişeceği muhtemelen çok daha büyük faciaların iki ana sebebi var;
1- Allah'a muhalefet halindeyiz. Çok şımardık, manaya sırtımızı döndük, çokça ukelâlaştık.
2- Oylarımızla seçerek Ankara’ya gönderdiklerimizin, kulluk şuurundan mahrum oluşlarından, kendilerini çözmeye, kendi varlık sebebini idrak etmeye, kendini tanımaya, kendi ruh dünyasındaki problemlerini halletmeye muvaffak olamayarak, her milli, mânevi, kültürel, siyâsi ve iktisadi meselemiz karşısında aciz, yetersiz, cüce ve yufka kalışlarıdır. Daha açıkçası, iman, ahlâk ve milli ruhtan mahrum birer dünyaperest oluşlarıdır!
NE KADAR İNSANIZ?
Kulluğumuzun şuurunda mıyız?
Şayet şuurundayım diyorsak, ne kadarının şuurundayız?
Kimin kuluyuz?
Ne kadar kuluz?
Kulluk görevlerimizi biliyor muyuz?
Ve ne kadarını yerine getirebiliyoruz?
Yaratılış gayelerimizin nelerden ibaret olduğuna vakıf mıyız?
Kulun kendisini yaratana karşı ve de kulun kula karşı olan sorumlulukları nelerdir?
Kulluk şuuruna erişemeden, insan olunamayacağının farkında mıyız?
İbâdetsizliğin bir isyan olup, insanı asi kılacağını düşünüyor muyuz?
İbâdetsiz bir insanın, çorak bir kalbe ve kör bir beyine sahip olarak, hayvâni dürtülerle sefil bir hayata mahkûm olmasını hazmedebiliyor muyuz?
Mahlûk olan hayvanlar ile eşref-i mahlûk olan biz insanlar arasındaki fark sadece hayvanların ahırda kuru ot üzerinde, bizim ise süslü mobilyalarla bezenmiş yatak odalarımızda yatmamızdan mı ibârettir?
Yoksa aradaki bu fark;
Hayvanlar bağlı bulundukları ahırlarında yal kazanından yerlerken, bizlerin ise konforlu masalarda pahalı tabaklardan salçalı, etli, soslu yemekler yememizden mi ibarettir?
Bütün bu soruları düşünerek tefekküre dalamıyorsan;
Sen sadece mutfakla tuvalet arasında seyr-ü sefer yapan bir robotsun ve bir emme- basma tulumbasından ibâretsin. O zaman, susup haddini bileceksin(!)
Bu soruları daha da çoğaltabiliriz lâkin şimdilik başımızı iki diz kapağımızın üzerine koyup, bu sorulara kendi hayatımız üzerinden cevap aramalıyız!
Niye böyleyiz ki?
İçine yuvarlandığımız bu rezâlet acep nedendir?
Çünkü, azıp sapıttık ve Hakk ile beraber değiliz!
Çünkü, Allah'ı, Resulü ve Kur'an'ı, makarna- kömür- makam gibi dünyalık menfaate ve maddiyata değiştik!
Çünkü, dini referans gösterip iktidar olanlar, bırak dine hizmeti, zinayı, oğlancılığı serbest bırakıp, darül harp bahanesiyle, ana- avrat- oğul- gelin bir olup hazineyi boşalttılar!
Çünkü bizler, Allah'ın Sırat-ı müstakim'inden (İslam'ın aydınlık ana caddesinden) ayrılarak şirke, harama ve kire bulanmış siyâsilere uyup, onlar gibi küfrün karanlık çıkmaz sokaklarına saptık!
Çünkü, millet, vatan, din ve namus diye bir dertleri olmayan liderleri Ma'bud edinip adeta onlara tapınır olduk!
Çünkü, İslâm'ı, ruhunu Vatikan'a satmış İlâhiyatçılardan öğrenerek iblise hizmetkârlığı marifet sayanlarımız çoğaldı!
Çünkü, kimileri İslâm'ı her türlü ihanet ve hırsızlıklarına kılıf yaparken, kimileri milliyetçilik ve ülkücülük ayaklarına yatıp milletimizi emperyalizmin içimizdeki uşaklarına teslim etti!
Çünkü, kimileri Atatürkçülük kisvesine bürünerek kokuşmuş yaşantılarına meşruiyet kazandırmaya çalışırken, bizler millet olarak sadece birbirimizle didiştik!
Çünkü, beş bin ülkü şehidinin şehadetleri üzerinde gayr-ı milli bir siyasi saltanat süren Balgat sakinlerini halen daha öven körlerimiz var!
Çünkü, boş bir çuvaldan farksız olduğu halde, gardırop ATATÜRKÇÜLÜĞÜ yaparak, Atatürk ile halkımızın arasına kalın duvarlar örmeyi LÂİKLİK sanan bir sürü çağdaş yobaz dolaşıyor aramızda!
Çünkü, Mahatma Gandhi'nin, ''Mustafa Kemâl İngilizleri yenen kadar Tanrı’nın dahi İngiliz olduğunu zannederdim'' diyerek övdüğü Atatürk'e söven şerefsiz piçler dolaşıyor aramızda ve hatta devlet kademelerinde bile varlar!
Çünkü, tüm ihanetlerine rağmen, makarna- kömür hırsıyla kör olan gözler, ne haini, ne de ihanetlerini göremez oldu!
Helâkımıza sebep olacak ''Çünküler'' o kadar çok ki!
EVET BEN KİMİM Kİ?
Ben kimim ki kaleme aldığım bir iki satır basit ve sıradan yazıyla günahkâr bir toplumu kurtaracağımı sanıyorum?
Kendime olan ''Ben kimim ki?'' sorusundan sonra;
Donkişotluğa gerek yok diyerek haddimi bilip köşeme mi çekileyim?