Kırdılar, parçaladılar, alçakça saldırdılar!
Hasta demediler küfrettiler, ölmüş anasına sövdüler!
Sanalda acımasızca ve de ahlâksızca çakalları saldılar üstüne!
Ümitlerin kaybolduğu en karanlık bir zamanda yazdığı şiir ve Almanya’dan gönderdiği kasetlerle gençlerimize yeniden şevk- heyecan- iman- cesâret- azim- ülkü şuuru kazandıran ve 12 Eylül 1980 de Türkeş'in tutsak alınıp lidersiz kaldığımız o anda Hızır olup şiirleriyle ülkü ateşini yeniden yakan OZAN ÂRİF’e ömrünün son dönemlerinde öylesine ağır saldırılar yapıldı, öylesine ağır küfürler edildi ki, hasta hasta üzerine gidildi, sinirlenip hastalığı daha da ağırlaşıp ölsün istendi. Semih Yalçın tarafından kendisine ‘’AFKURMA İT’’ denildi.
Dün tek başına 12 Eylül zulmüne başkaldırarak söylediği türküleri ve yazdığı şiirleriyle, lidersiz kalmanın sonucu ülkücü câmiada ortaya çıkan çözülmeye ve ümitsizliğe son veren Ozan Ârif'in rahmeti Rahmana kavuşmuş mübârek ANASINA SÖVÜLDÜ ve bazı alçaklarca daha nice saldırılara maruz bırakıldı
Dün Ozan Ârif, cesaretini yitirip moralman çöken ülkücü gençliğe yeniden heyecan, cesâret ve birlik ruhu aşılarken; bugün MHP'nin kadrolarını yağmalayanlar o kara günlerde ortalıkta gözükmüyorlardı. Hatta bazıları ''MORUK TÜRKEŞ- TÜRKEŞ NASILSA İÇERİDE ÖLECEK'' diyerek, Türkeşsiz Türk milliyetçiği senaryolarının peşindeydiler.
TÜRK'ÜN BAŞBUĞU HAPİSTEYDİ AMA;
Dışarıda O'nun yerine, çil yavrusu gibi dağıtılan ülkücü gençleri, şiirleri, türküleri ve yiğitçe haykırışlarıyla aynı gönül ikliminde buluşturup birliği, kenetlenmeyi ve silkinip ayağa kalkmalarını sağlayan koca bir OZAN ÂRİF vardı.
Türkeş hapishaneden tahliye olana kadar ki geçen 4 yıl içinde Ozan Ârif tartışmasız olarak dışarıda Türkeş'e vekâlet ediyordu dersem abartmış olmama.
12 Eylül 1980’de Türkeş'in yokluğundan istifadeyle kirli ve kahpe dolaplar çevirenler, hiç utanıp sıkılmadan Ozan Ârif'e sövülmesi için tâlimatlar yağdırdılar!
Ozan Ârif’e karşı yapılan bu kahpeliklere dayanamayarak yazdığım yazılarımdan birini sayfasında yayınlayan Ozan Ârif, aşağıda ki yazıyı yazmıştı. Yazım kendisini o kadar rahatlamıştı ki anlatamam. Bugün ise, Ozanımıza alçakça saldıranlara karşı niçin çok daha ağır yazmadım diye hayıflanıyorum.
OZAN ÂRİF’İN 9 Temmuz 2017 TARİHLİ YAZISINI OKUMANIZI ARZULADIM.
BEN OZAN ÂRİF, DEMEK Kİ BOŞA YAŞAMAMIŞIM!..
Ben, bana destek veren veya alkış tutan yazıları pek öne çekmem...
İnsanım...
Mihnet duyarım ama belli etmem.
Mesela sizler, bu sayfayı takip eden yürekler...
Aranızdan nefsime hoş gelecek öyle şeyler hatta şiirler yazanlar var ki...
Öne çekeyim diye aklımdan geçer ama elim bir türlü öne çekmeye gitmez...
Ama bu sefer beni, bu günlerdeki uğradığım terbiyesizlikleri, hatta ülkücü hareketin mâzisinden bazı kesitleri anlatıp beni duygu seline boğan yazıyı size taşımadan yapamadım...
Daha önce yine bir sebep vasıtasıyla belirtmiştim.
Başbuğ'umuz aramızdan ayrıldıktan sonra, benim sandığım, bana ait sandığım çevrelerden, kişilerden öyle kahpelikler gördüm ki, bana, yani kendi kendime, " Boşa yaşamışsın Ozan Arif!.." dedirten anlar oldu...
Ama tam böyle düşündüğüm anlarda Allah önüme öyle simalar, öyle yürekler çıkardı ki, bana
" Hayır Arif boşa yaşamadın sen" dedirten cinsten yüreklerdendi o yürekler...
Gerek yurt dışında gerek vatanımızda olan bu yürekler kendilerini bilirler...
Ama bunlardan birini,
Türk Milletinin bana yeni yeni " OZAN" dediği yıllardan tanıdığım gönüldaşımı, meslektaşımı,ülküdaşımı, Beşikdüzü'nde yaşayan bir kara gün dostunu size tanıtmak istiyorum...
Hatta tanıtmakla da kalmayıp çok önemli bulduğum bazı yazılarını bundan sonra kedisinden izin alarak bu sayfadan size ulaştırmak istiyorum.
İşte bana " Boşa yaşamadığımı hatırlatan" hatta beni son derce duygulandıran yazısı...
Ve
ORHAN KILIÇOĞLU....
Bu yazıya uzun demez sabırla okursanız beni bahtiyar edersiniz.
Şahsımla ilgili kanaatlerinden ziyade unuttuğumuz yakın geçmişimizi hatırlatması dolayısıyla etkilendim.
Ozan Ârif
**************
Rahmetli Ozan Ârif’in yukarıda bahsettiği yazım çok uzun olduğu için buraya almıyorum.
Ruhun şâd, mekânın Cennet olsun Ozanlar Ozanı.
Türk milleti var oldukça nesiller boyu sen her dâim, her mekânda ve her zamanda hayırlarla anılırken, ömrünün son yıllarında hasta hasta dünyayı sana zehir edenler öldüklerinde lânetlerle anılacaklardır. Ölmelerine gerek kalmadan daha şimdiden başladı lânetle anılmaları.