Bir Müslüman ölmüş.
Cenazesi yıkanmış, kefenlenmiş, tabuta konmuş, musalla taşına getirilmiş...
Cemaat de toplanmış, hem de ne cemaat!
Saflar sımsıkı ve arkaya doğru yığınlar halinde!
Her şey hazır, şartlar müsait...
Cenazeyi kaldırmak için imam bekleniyor...
Haydaa... O da ne!
Cenaze namazını kıldırmaya bir rahip geliyor, iyi mi?
O cemaat, o cenaze namazını kılar mı?
Hani bir filmdeki sahnede, cenaze namazında bir anda kendi yanında Nubar Terziyan'ın namaza durduğunu gören Şener Şen'in şaşırıp "Nubar sen Ermeni değil misin?" diye sormasına, “Baktım cemaat azdı, ölüye ayıp olmasın diye ben de namaza durdum" cevabını vermesi gibi bir durum da yok ortada...
Tutturmuş bizim rahip, "Cenaze namazını ben kıldıracağım" diyor...
Cemaat-i müsliminde homurdanmalar...
Cemaatin önde gelenleri anlatmaya çalışır rahip efendiye ”Cemaat seni istemiyor. Çünkü sen hiç cenaze namazı kıldırmamışsın. Sen bu cenazeyi kaldıracak din insanı değilsin. Çünkü sen sünni değilsin, alevi değilsin, caferi değilsin. Zira sen Müslüman değilsin…”
Sen misin bu basit gerçeği anlatan!
Anlatana da bir hışımla tepki rahipten…
Yok… İlla olmayacak duaya “amin” dedirtecek bizim rahip!
Peki sonuç?
Rahip musalla taşında kendini diretince, imam da namazı kıldırmak için yerini alamayınca…
Kaldı mı bizim cenaze ortada!
Şimdi ben bu hikâyeyi niye anlattım? Nasıl anlattım?
Cenazeyi kaldıracak imam cemaatin önüne konulup, “Buyurun cenaze namazına” denildi de, ben yine bu hikâye yi mi anlattım?
Bir torba sakal bırakıp “Kazanacak aday” olmazsa cenazenin ortada kalacağını Temmuz 2022’de bir yazımın sonlarına doğru şöyle anlatmıştım; “Yavaş aday olursa, başka muhalefet partileri cesaret edip aday çıkaramaz.
Toplumsal muhalefeti açıkça karşılarına almış olurlar...
AKP artık siyasi bir mevtadır...
Mesele arkasında cenaze namazına durulacak imamı cemaate kabul ettirmekte...”
Sizin anlayacağınız bas bas bağırdık! “Olmaz” dedik! Ve olmadı!
Yanlış anlamasın kimse! Haklı çıkmanın gururunu falan yaşamıyorum…
Yaşamıyorum ama göz olanı, akıl olacağı görür!
Görüp uyardık.
“Olmaz” diyen bizler, iktidara uzak görünümlü ama Erdoğan’a yandaş medyadan daha çok hizmet eden bir grup gazeteci ile gazeteci-siyasetçi karışımları ve muhalif troller tarafından linç edildik!
Bugünün şahıslaşmış rejiminin ve rejimleşmiş şahsın inşasında yüksek perdeden katkısı, vebali olanlar “kurtarıcı” oldu, bizler ise Saray’a çalışanlar!
Sahi ya!
Nerede kardeşim ilk turda Kılıçdaroğlu’na en az 3-4 puan önde gösteren anketler ve anketçiler?
Sizde hiç mi meslek namusu yok?
Çıkın, “Biz algı oluşturmak için, cebimiz için oturduğumuz yerden ısmarlama anketler yaptık” diyerek özür dileyin umutları ile oynadığınız insanlardan…
Ne yapıyorsunuz şu an?
Mesela ”HDP’siz kazanılmaz” diye siyasetçilere bile “nasıl yedirdik” diye eğleniyor musunuz?
Adayın belirlenmesinin öncesinde, “Mansur Yavaş aday yapılırsa, doğudan oy alamaz. Onun için Kılıçdaroğlu aday yapılmalı” diyerek ısrarla işlenen HDP kutsaması Kılıçdaroğlu aday yapıldığı an seçmen kaçırdı!
Alındı HDP’nin oyu, ne oldu?
HDP üzerinden seçmeni irrite etmeye değdi mi?
Yavaş aday olunca, HDP seçmeni kendi belediyelerine kayyum atayan, partilerine kapatma davası açan Erdoğan’a koşa koşa gidip oy mu verecekti?
Vermeyecekti ama bu bile okunamadı, okunmak istenmedi!
Tıpış tıpış gidip oy vereceklerdi…
Ancak romantikliği tutanlar HDP ile flört edip, bu ülkenin vatansever insanlarının tıpış tıpış sandığa gidip oy vermesini istedi…
Ya hu kardeşim! Erdoğan 2018’de ve son seçimde HDP oyları ile mi kazandı?
Erdoğan eski çözüm ortağı HDP’nin getirisinden fazla götürüsü olduğunu AKP’nin tek başına iktidardan düştüğü 7 Haziran 2015 seçiminde gördü, makas değiştirdi…
AKP’nin doğurup cami avlusuna bıraktığı, iktidar “Hadi gelin yeniden çözüm süreci yapalım” dese koştura koştura gidecek olan HDP’nin bakıcılığını yapmak neye yaradı?
Oysa siyasette en büyük anket sosyolojidir. Çünkü siyaset bir matematik değil, sosyolojidir!
Muhalefetin AKP karşısında yıllardır ıskaladığı budur! Yoksa Erdoğan 10 kere gitmişti! Hem de tıpış tıpış...
O sosyoloji Kılıçdaroğlu’nun adaylığı kesinleştiği gün, siyasal hayatının en zor seçimine girecek olan Erdoğan’ın zaferini haber veriyordu!
Neden? Çünkü Cumhur İttifakı yüzde 50+1 sistemini yüzde 70 sağ seçmen yüzde 30 sol seçmen dengesine göre kurmuştu…
Bu dengeye, bu dengeyi kurduran sosyolojiye en uygun aday Kılıçdaroğlu idi.
Yalan, iftira ve ithamla algıların işgal edilip toplumun zihninde yalnızlaştırılmaya en uygun aday Kılıçdaroğlu idi…
Hani hep eleştirilir ya AKP iktidarı, “bilimle barışık” değil diye…
İşte bilimsiz siyaset, muhalefete kaybettirdi!
Haydi açıklayın!
AKP ve Erdoğan açık açık Suriyelilerin, Afganların oyunu alıp iktidarda kalırken, siz neden milliyetçi halet-i ruhiyeye sahip illerde Türklerin oyunu alıp iktidar olamadınız?
Demek ki neymiş?
Türkiye’de iktidar olacaksanız veya iktidarda kalacaksınız, siyasi sosyolojiyi dikkate alacaksınız!
Almazsanız; iktidar ittifakına, uyuyan ''Sol korkusunu'' uyandırmasını sağlayabilecek bir alanı açar, bitkisel hayattaki bir hastaya, hayat öpücüğü verirsiniz!
Ha siz Ecevit gibi, halkın kültürel kodlarını doğru okuyup Anadolu solu, ulusal sol çizgisinde siyaset yaparsınız, o zaman İslamcı bir iktidarı soldan soldan gömerseniz sandığa…
Eeee o da yok!
Daha ne diyeyim! Daha nasıl anlatayım!
CHP'yi kuranlar olmasa, semalarda ezan, göklerde Türk bayrağı olmayacaktı.
Bu vatan Türk vatanı olarak kalmayacaktı!
Abdülhamid'in sattığı Kıbrıs'ı CHP geri aldı!
Ama CHP'ye dinsizlikle, Türk düşmanlığı ile vurulup oy kazanılabiliyor!
Peki sorun kimde?
Karşı tarafın tilkiliğinde değil emin olun!
Neyse çok vurduk galiba… Biraz da övelim ana muhalefeti…
Bu iktidara yıllarca oy verenler bile değişim isterken, insanları değişimden korkutup AKP’yi “Kürkçü dükkanı” göstermek de bir başarıdır! Tebrikler…
Fatih Ergin
Yeniçağ