Türk milliyetçiliğini artık günlük siyasete, particiliğe, ülkücülüğe kurban etmekten, Türk milliyetçiliğini artık ülkücülüğe boğdurtmaktan vazgeçin.
Çünkü bu, cumhuriyet tarihine damgasını vuracak kadar büyük ve Türk milliyetçilerini derinden sarsacak kadar vahim bir hatadır.
Bu adeta toplu bir cinnet, bu adeta toplu bir intihardır.
Aklınızı başınıza alın.
Ülkücülük, Türk milliyetçiliğinin prangası değil, gücü, kuvveti, lokomotifidir.
Ülkücülük, Türk milliyetçiliğinin engeli değil, dinamosu kanı canı ruhudur.
Parti, Türk milliyetçiliğinin amacı değil aracı, dernekler, vakıflar Türk milliyetçiliğinin yükü değil, eli kolu gözü kulağıdır. Sinerji oluştururlar, sinerji yok etmezler.
Bir birinden kıymetli iki değeri bir biriyle çarpıştırıp biriyle diğerini etkisizleştirmek sonra da hiçbir şey yokmuş gibi oturup sorumsuzca seyretmek ülkücülüğe de ülkücülere de yakışmıyor.
Bu kadar büyük bir davanın bu kadar boş, bu kadar küçük, bu kadar sorumsuz insanları olamaz.
Kürşat’ın narasıyla tanrı dağından inenler de, ilahi nizama insani bir atıfta bulunanlar da zinhar bunlar olamazlar. Oluyorlarsa eğer kıyamet artık kopmuş demektir.
Ne kadar okuyup üflenirse üflensin, ne kadar sağından solundan kıyısından köşesinden geçilirse geçilsin, bilimi kullananlara karşı hurafeyi kullananlar hiçbir zaman başarılı olamazlar olamamışlardır.
Kâinat kitabının, onu doğru okuyanlara kazandırmak, doğru okumayanlara ise kaybettirmek gibi önemli bir özelliği vardır.
Hiç bir gerçek Tanrı yasası, doğayı dışlamamış, hiçbir doğa yasası da, tüccar ve tacirleri ne kadar oynarsa oynasın, ne kadar karıştırırsa karıştırsın tanrı yasalarıyla çelişmemiştir.
Tanrı tarafından insanlara gönderilen her din, her kitap her elçi ayrı ayrı olsa da doğa yasası tekdir.
Yağmur gökten yere kendileri ne derse desin İslam’a göre başka, Hıristiyanlığa göre başka yağmaz.
Politik fikirler ayrı ayrı olsa da aynı şartlarda yerin çekim kuvveti hep aynıdır.
Bakmayın siz uydurulan organize dinlerin bilimle kavgasına onun açtığı yoldan en çok, ve herkesten önce hep bu münafıklar girer.
Hem her icada küfredip hem de her şeyin alasını kullanmakta üstlerine yoktur.
Oku!
Aklet!
Tefekkür et!
Düşün! Diyen dinden en çok öküzlerin en çok dingillerin menfaatlenmesi her çağın, en çok ta bu çağın ayıbıdır.
Çağın en büyük silahını her devir ve çağda, hep öküzlerin, yobazların, münafıkların, sahtekârların din ve iman tüccarlarının ve hep ve her dince taşlanan şeytanların kullanması yüz yıllardır kanayan en büyük yaradır.
Büyük fotoğrafta Türkiye neyse küçük fotoğrafta biz de aynıyız.
Akıl ve ilimle şekillenen çağdaş ve modern dünyaya ayak uyduramayıp, Türk milliyetçiliğinin önünü açamayanlar, Boşa nefes tüketmesinler milletinin önünü hiç açamazlar.
Burnumuzun üstüne dikilmemek için
Ülkücülük adına ahkâm kesilen kavramları, ülkücülük adına emredilen bütün emir ve yasakları, ülkücülük adına yürütülen bütün teşkilat ve dernekleri, şahısları, kurumları, kuruluşları, ülkücülük sosuna batırılmış demokrasi laiklik, cumhuriyet, Türklük, Türkçülük, İslam aklınıza gelen her kavram ve terimi, Türk milliyetçiliğine yakışır bir şekilde bu fikir ve düşüncenin ışığında yeniden yerli yerine oturtmak.
Çatışmada bocalamak yabancılaşmak ayrışmak ve uzaklaşmak yerine,
istikamette yol almak zorundayız.
Yetiştirdiğimiz binlerce aydın ve kadrolarla, biriktirdiğin bunca bilgi ve tecrübeyle Bu güç ve kuvvete sahibiz.
Bu iş aslında zannettiğimiz kadar zor değil.
Geçmişte bu işi birçok kez başardık bu seferde başarırız.
Zor olan önce zorluğuna inandırılmış olmamız,
Sonra da yaratılan bu kutsallarla asla ve asla başa çıkamayacağımızı sanmamızdır.
Hiç bir liyakat ve demokrasi kuralına uymaksızın, hiç bir gelişmiş ülke ile kıyas gözlem ve deneye dayanmaksızın. Ölümüne bir rekabetle ölümüne kadar oturmaya hak kazanılan her parti ve her ülkenin sonu hüsrandır.
Herkes artık şunu iyi bilsin ki biz bir geri kalmış sömürge ülkesi değiliz.
Biz bir ikinci sınıf orta doğu ülkesi de değiliz.
Gerilim, zulüm, kaygı, haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik kutuplaşma istemiyoruz.
Sahipler ve köleler, krallar ve tebalar, kutsallar ve müritler istemiyoruz.
Gelsinler güzel güzel yönetsinler. Güzel güzel gitsinler.
Uygar bir ülkenin okumuş yazmış uygar bir başkanı olarak uygarca yönetsinler.
Fikirleriyle projeleriyle gelsinler, fikirleriyle projeleriyle gitsinler.
Ağızlarının tadıyla gelsinler, ağızlarının tadıyla çekip gitsinler.
Bu yüz yılın yakışanı budur.
Ne onlar bizim sahibimiz ne de biz onların kulu kölesi değiliz.
En eski ve en asil krallıklar bile kendi insanları için yukarıdaki medeni kural ve kaidelere uyarken. Asaleti soksan geçmez ikinci sınıf üçüncü sınıf paçozlar otorite ve anti demokratik saplantılarla ilmi insani ekonomik aklınıza gelebilecek her alanımızı kirlettikçe kirletiyor.
Herkes için çözüm olan şeyler nedense izim için çözüm değil. Körler ve sağırlar aynı tezgahtan geçmeden, aynı bedeli ödemeden kabul etmemekte diretiyor
Avrupa gelişmiş uzak doğu ve Atlantik ötesi ülkelerinin gerçeği budur.
Bu çağın, Türk milliyetçiliğinin de gereği budur.
Partisi de ocağı da lideri de böyle olmalıdır. Hatta başbuğun dediği gibi çağlar üstünden atlayacaksak eğer milliyetçiler buna kendilerinden de birçok şey katarak Japonlar gibi çıtayı daha da yukarı taşımalıdır.
Her zaman ve her yerde söylüyoruz.
Liyakatın olmadığı yerde fikir, liyakatın olmadığı yerde başarı, liyakatın olmadığı yerde devlet, ve liyakatın olmadığı yerde teşkilat ve düzen yoktur.
İsterseniz ermiş isterseniz derviş isterseniz sihirbaz olun fark etmez. Sonunuz üç beş çıkarcıyı, üç beş dümenciyi beslediğiniz ama milyonlarca ülkücüyü hayal kırıklığına uğrattığınız ve uğratacağınız koskocaman bir sıfırdır.
Evimize, şirketimize yada iş yerimize bir şeyler yaptırırken yada, işimizin bir kısmını başkalarına yapılmak üzere devrederken, en iyi en yeni ve en layık insanı seçiyoruz da partimizin milletimizin Çocuklarımızın geleceği için niye aynı hassasiyeti göstermiyoruz anlamak mümkün değil.
Yıllarımızı hala tedavülden kalkmış soğuk savaş döneminin saçmalıklarıyla heba ediyoruz. Anlamak mümkün değil.
Gelişmiş ülkelere bakıp orada nasıl yapıldığını gözlemleyip çağın gerekleriyle ölçüp biçip ihtiyaca cevap verecek yepyeni bir sistemi niye hayata geçirmiyoruz.
Bunların hepsinin cevabı var aslında
Acı olan, sırtımızdan geçinip bizi hala aptal yerine koymaları. Bizimde bunu kabullenmemiz.
Gelişmiş toplumlarda bunların hiç birisini yapamazlar.
Gelişmiş demokrasilerde, gelişmiş toplumlarda Ellerindeki ister devlet, ister vakıf, ister sivil toplum kuruluşu, ister dernek, ister parti olsun bir tek delikli kuruşunu yiyemezler.
Hiç birini çiftlikleri gibi evire çevire tepe tepe kullanamazlar. Hiç bir kimseyle oynayamazsınız.
Her şeyin çatır çatır hesabını sorar, her şeyin çatır çatır cevabını alırlar.
Hak hukuk adalet kimse hiçbir şeyin kılına dokunamaz.
İnsana saygının olduğu, aklın, fikrin, düşüncenin kılı kırk yararak bulduğu bir sistem, gâvur dediğimiz işte bu.
Bizimkini anlatmamıza gerek yok
Yıllardır bilinen duyulan görülen işitilen en adaletsiz en ahlaksız en düzenbaz en her çeşit entrikanın döndüğü evlere şenlik bir sistemle boğuşuyoruz.
Güya biz Müslümanız onlar bilmem ne.
Biz anlatmaya utanıyoruz onlar dayatmaya kanatmaya tiksindirmeye kırmaya dökmeye utanmıyorlar.
Aramızdaki fark bu işte
Peki! Bizde nasıl?
İster hükümet olsun, ister parti, ister dernek, hangisi olursa olsun fark etmiyor. Mührü bir kez kapan bir daha kaptırmak istemiyor.
Çünkü önünde kapıları ardına kadar açılmış, hiçbir kimsenin hesap kitap sormadığı, soramadığı sormayı aklının ucundan bile geçiremediği, sorulması için bütün denetim kapıların kapatıldığı, denetimsiz, yada yerince denetlenemeyen yada ahlaksızca yol verilmiş, ye ye bitmeyecek iç iç tükenmeyecek Allah deyip millet deyip hayasızca fütursuzca tüketilecek devasa bir menfaat dağı duruyor.
İnsana saygının olmadığı, merkeze insan ve dolayısıyla milletin konulmadığı, bir yerde milliyetçilik yapsan ne yazar yapmasan ne yazar.
Bir adamlara bakıyorum, bir de kendimize utançtan yerin dibine giriyorum; ama koca koca adamlarda koca koca isimlerde hala kutsal dava adına nedense kutsal bir yaprak kımıldamıyor.
Her kesin gözü Üsküdar’da. Atı alan Üsküdar’ı geçmek için bir birini eziyor.
Milliyetçisinin solcusunun İslamcısının en önemli şeyi bırakıp önemsiz şeylerle bir birlerini yemeleri bir türlü anlamıyorum.
Gelişmiş refah devletlere bakıp kendileriyle kıyas edeceklerine bir türlü hala bulunamayan meçhul formülün peşinde koşup duruyorlar.
Oysa yapabileceklerinizi bir yapın, yapamadıklarınızı da yapabilecek hale geleceğinizi göreceksiniz.
Mesela her şeyden önce insanınıza saygı duymayı bir öğrenin. Bunu başardığınız zaman diğerleri bir biri ardınca gelecektir.
Mühür kimdeyse Süleyman odur mantığı, Türk milliyetçilerinin ilkesine de ülküsüne de uymuyor.
Orta çağı aratmayacak manyaklıkla kendimize güldürmek ve milletin geleceğini karartmak Türk milliyetçilerinin işi de fikri de değildir.
Yani kahramanca ileri atılıp bir daha dönmemek bizim, ekip dikip büyüttüklerimizi hasat etmek ise malum siyaset kompetanlarının işi.
‘’Muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızdaki asil kanda mevcuttur. ’’Demiş büyük Önder Atatürk amenna saddakna
Ancak muhtaç olduğumuz aklı kullanmak şartıyla.
HASAN GÖMLEKSİZ 10 / MAYIS / 2017