Türk milleti asker bir millet oluşundan dolayıdır ki, kendisine;
''Dedenin 9 Eylül 1922 de İzmir'den denize döktüğü palikaryaların geride kalan enikleri şimdi senin en müstahkem mevkilerini işgâl ederek sana kefen biçmekteler. Ey Türk! Titre ve kendine dön!'' emrini verecek bir Komutanı bekliyor.
Türk’ün titremesinin ne anlama geldiğini tarihi tecrübelerle çok iyi bilen belli karanlık mahfiller ve içimizdeki imparatorluk tortuları ‘’Ey Türk! Titre ve kendine dön’’ sözünden hiç mi hiç hoşlanmazlar.
EY TÜRK!
19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkışıyla O’nun mavi bakışlarından aldığın hız ve ilham sonucu titreyip kendine gelerek tüm imkânsızlıklara rağmen düşmanı nasıl denize kadar süpürdüğünü hatırla!
NİÇİN KIZMASINLAR Kİ?
Adamlar Atatürk’e kızmakta haklılar!
‘’Saat 9 u 5 gece tuvalete gidin’’ diyenlerin zorunu anlayın!
Çünkü Atatürk’le titreyip kendine dönerek çok kısa bir zamanda adamların dedelerini süpürüp denize döktün.
TÜRK’ÜN TİTREMESİ;
Atilla ile Roma’nın kalbinin mızrak gibi delinmesi,
Kılıçarslan’la Haçlının perişan edilişi,
Alparslan’la Mâlazgirt’te Romen Diyojen’in hazin sonu ve 1453 de Fatih Sultan'ın İstanbul fethedilerek çağ açıp, çağ kapamasıdır.
Dahası;
Çanakkale’de, boğazın karanlık sularının yedi düvele mezar edilişi…
Atatürk ve Kuvayı Milliye ruhuyla İstiklâl Savaşının akabinde 9 EYLÜL 1922 de İzmir’den denize dökülüşleridir.
BU TİTREYİŞ;
Öyle bir ilâh-i cezbe halidir ki, tasavvuf diliyle ifâde edilecek olursa;
Allah’a tevekkülün, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed Mustafa'ya duyulan muhabbetin, Türk milletine mensubiyet şuurunun ilâh-i nazargâh olan gönüllerde yaktığı aşk ateşinin insan ruhunu sarsışıdır!
BU TİTREYİŞ;
Romatizmal ağrıların veya yükselen sıtma ateşinin neticesinde meydana gelen bedeni bir titreme olmayıp, yüce bir imânın, yüksek bir asâletin, üstün bir karakterin neticesi ruhlarda kopan fırtınadır.
BU TİTREYİŞ;
Türk’ün milli ve mânevi değerlerine karşı duyulan muhabbetin gönüllerde yaktığı aşk ateşinin etkisiyle hücrelerde meydana gelen volkanik patlamalar olup, asil ve soylu insanlara mahsus bir titreyiş ve İlâhi bir cezbenin tezahürüdür.
''Ey Türk! titre ve kendine dön'' sözündeki titreme, beden-i olmaktan öte bir ruhi titreyiştir ki tasavvufta buna cezbe hâli denir.
NETİCE OLARAK DERİM Kİ;
İstiklâl Savaşının kılıç artıklarından olup, imparatorluk tortusu olarak içimizde bu zamana kadar barınan kanı bozuk ve soy özürlü etnik çete mensuplarından böylesi bir vatan, bayrak, namus hassasiyetini ve de titremelerini beklemek büyük bir çelişkidir ve aynı zamanda onlara karşı yapılmış olan bir haksızlıktır.
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE.