OZAN ÂRİF!
TÜRK’ÜN ŞANLI VE İMANLI OZANI!
Bilinsin ki Ozanlar girdikleri beyin ve gönüllerde ebedileşirken, ozan değil de ancak TÜRKÜCÜ- ÇALGICI olabilen şahsiyet fukarası zavallı gıygıdacılar ise ömürlerini çanak yalamakla, yüzsüzce SARAYA yağ yakmakla geçirdikten sonra bir daha hatırlanmamak kaydıyla çöp olup giderler!
OZAN ÂRİF!
O' NUN ÇİLELİ ÖMRÜ;
Hainlere,
Sütü pislere,
Kanı, dini, nikâhı bozuk soysuzlara,
Türk milletinin amansız düşmanı kahpelere,
Irz, namus ve din düşmanı hainlere karşı mücâdelenin en çetiniyle ve kavgaların en amansızıyla geçti.
O’NU
Sürdüler,
Mahkemelere verdiler,
Tehdit edip sindirmek istediler,
Ayyaş it O'na ''Afkurma it'' dedi,
Lâkin O' büyük insan yılmadı, korkmadı, sinmedi.
Kendisine karşı yapılan her alçak saldırı O'nun direncini, azmini, sevdasını daha da ateşledi.
O'NUN BİR ÖMÜR PEŞİNDEN KOŞTUĞU SEVDASI;
Bazen saz telinde yanık bir türkü,
Bazen de ıslık çalarak gelen ve yüreğinin ta orta yerine saplanan acımasız bir kurşun gibiydi!
O'
Acıların,
Dertlerin,
Çilelerin,
Istırapların,
Büyük sevdaların yalnız adamıydı!
O'
Dertleri zevk edinmiş,
Rahatı sevmeyen,
Milletimin dertlerini unuturum diye mutlu olmaktan korkan koca bir yiğitti!
O'
Bazen Ferhat olur;
Şirini olarak gördüğü Türk'ün adına dağları delen!
O'
Bazen Mecnun olur;
Leylâ bildiği vatanı için çöllere düşen!
O'
Bazen Kürşat olur;
Kırk çerisiyle saraylar basan,
Yağmurlu- karanlık bir gecede çekildiği VEY IRMAĞI kenarında düşmana kılıç çalarak kırk çerisiyle UÇMAĞA varan!
OZAN ÂRİF İÇİN SALON VERMEYEN KAHPELER!
HALBUKİ OZAN ÂRİF, SİZİN KARDINLARINIZIN, KÖRPE KIZLARINIZIN NAMUSU İÇİN ÇIRPINDI!
Bu topraklar üzerinde yaşayan her ferdin Ozan Ârife namus borcu vardır.
Namus borcu demişsem, bu borç namuslu insanlar için söz konusudur.
O’nun anılması için salon vermeyenler ve O’nun isminin anılmasından rahatsızlık duyanların şayet zerre kadar haysiyet, şeref ve namus endişeleri olsaydı, O’na karşı bu denli bir alçaklığa asla tevessül etmeyip, aksine yardımcı olurlardı.
Hatta Ankara'nın en büyük salonunda, O'nun adına anma proğramları, slayt gösterileri tertip ederlerdi.
NİÇİN Mİ NAMUS BORCU?
Çünkü Ozan Ârif, Türk milletinin vatanı, namusu, bayrağı, tüm mukaddesleri için ve dahası, bu mübarek vatan topraklarında 1000 yıl sonra dünyaya gelecek masum kız çocuklarının iffet ve bekâretlerinin selâmeti uğruna sazıyla, sözüyle bir ömür mücâdele edip, sürgün yediği, hasret çektiği, çileli bir ömür yaşadığı için.
OZAN ÂRİF'İN MIZRABI, KOCA SEYİTİN 274 KG'LIK GÜLLESİNDEN FARKSIZDI!
Ne farkları var ki;
Koca Seyit'in top mermisi düşmanın gemisini,
Ozan'ın mızrabı ise hainin, kahpenin beynini dövüyordu.
Ozan Ârif'in, yıllarca yılmadan, usanmadan ve peşi sıra havlayan birkaç uyuz ite aldırmadan, Türk milletinin ırzının, namusunun, dini ve devletinin düşmanlarının beyinlerine bir balyoz gibi inen her sözü, her türküsü, yazdığı her destanı ve sazının tellerine vurduğu mübarek mızrabı, Çanakkale'de düşman gemisini boğazın karanlık sularına gömerek, Türk'ün kara tâlihinin ve dünya tarihinin seyrini değiştiren Koca Seyit'in 274 kg'lık güllesinden farksızdı.
OZANIN BUNCA ÇİLESİ NİYE?
Senin,
Benim, Onun, dahası top yekun Türk'ün anası, bacısı, gelini ve kızının iffetini kendi iffeti, kendi namusu bilip, bu uğurda, namussuz, şerefsiz kahpelerin hedefi olması, hatta kendisine saldıran namussuz zibidilerin dâhi namuslarını kıskanacak kadar delikanlı olmasıydı.
NAMUSLU- YİĞİT- VATANSEVER OLMANIN ELBETTE BİR BEDELİ VARDIR!
O bedel, peşi sıra havlayan besleme zağarların havlamalarına sabırla tahammül göstermek ve çekilen bunca çilelere ve ödenen bedellere aldırmadan Allah'a tevekkül ile bir ömür yanmaktır. İşte Ozan Ârif'in ömür böylesi bir ağır bedeli ödeyerek geçmiştir.
O' kâh sürgünde, kâh zindanda, kâh sorguda geçen çileli bir ömrün cenderesinde koca bir yarım asır yiğitçe- mertçe ve Türk'çe haykırarak;
Bazen Çin sarayını basan KÜRŞAT,
Bazen İstanbul surlarında ULUBATLI HASAN,
Bazen Bağdat kapısında GENÇ OSMAN,
Bazen de Çanakkale'de KOCA SEYİT olmuş,
Nice Sarayları basmış,
Nice surlara üç hilâlli bayrağı çekmiş,
Nice kapıları açmış,
Nice gülleleri kaldırıp gönül namlularına sürmüştür.
Ozan Ârif hani diyordu ya;
''Marmaris'te bağlı İTİN BİRİ'' diye!
Meğerse yanılmış Ozan Ârif, daha çok yerde bağlı itler varmış.
İşte bunun içindir ki;
Her namus, şeref ve haysiyet sahibi Türk milliyetçisi- Ülkücü insan Ozan Ârif'i sever, sayar ve O'na saldıranları 83 milyon Türk insanının ırzı, vatanı ve namusunun düşmanı beller ve bu gibileri gördüğü her yerde, yanındaki dostu ve ahbabına ''İşte puştun, ırz- vatan düşmanı alçağın teki geçiyor'' der. Şahsen ben aynen böyle diyorum.
Türk'ün son büyük ozanı koca yürekli Ârif'imiz, kanser tedavisi gördüğü günlerde bile yine de boş durmayıp yazdığı şiirleriyle bizleri irşat edip uyandırmak için elinden geleni yapıyordu.
OZAN ÂRİF DÜŞMANLIĞI;
Kısacası alçaklığın daniskası
Ve en OR OS BUCASI.
12 EYLÜL'ÜN O KARA GÜNLERİNDEN İBRETLİK BİR KESİT;
Kahpelerin kol gezip baş aldığı böylesi karanlık bir zamanda daha henüz 18 indeki ülkücü gençlerimizin heyecanını, merak ve ürpertilerini bizzat görüp yaşadığım halde, bugün o günleri kelimelere dökmek çok zor.
Ülkü ocağı- Ülkücü Gençlik Derneği Başkanlığı yapmam ve seminerler vermemden dolayı her gün onlarca genç iş yerime gelerek;
''Orhan Abi, bizi bitirdiler, koca Türkeş ve bütün büyüklerimiz zindanlarda. Bir daha bize hayat hakkı tanımazlar, ocak kurdurmazlar, partimiz olmaz. Ne yapacağız, bize kim sahip çıkacak, söylesene Abi'' diyerek içlerini döküyorlardı.
Ben de gençlere,
Çekinmeyin, rahat olun, bu da geçecek.
Biz kutsal bir dava uğrunda mücâdele ettik, bu dava Allah'ın davasıdır ve Allah, kendi davası uğruna savaşanları yalnız bırakmaz. Başınız dik olsun, iman dolu gönüllerde korkuya yer yoktur. Biz bu milletin fıtratından gelen bir fikrin mensuplarıyız. Fıtrat kaybolmaz ve hep var olacağız...'' şeklinde moral aşılayıp cesaret kazandırmaya çalışıyordum.
DERKEN BİR GÜN;
Yurt dışında olan OZAN ÂRİF'İN kaçak kasetleri Türkiye'ye girmeye başladı. Ozan Ârif'in kasetleri benim adresime de gönderiliyordu. Her daim yanıma gelerek, ümitsizliklerini ifade eden gençlere bu kasetleri dağıtmaya başladım.
Gece bir eve toplanarak kaseti sabaha kadar dinleyen gençlerin, sabah sokağa çıktıklarında ki o hallerini, dimdik bir asker gibi karın içeride, göğüs dışarıda yürüyüşlerini, korkudan sıyrılarak sert adımlarla volta atmalarını, hüzünden uzaklaşıp kahkaha atışlarını seyrettikçe namazımda ellerimi Allah'a açarak Ozan Ârif'e;
''Allah'ım, en karanlık ve ümidin kaybolduğu bir zamanda yazdığı şiir ve yaptığı kasetlerle gençlerimize yeniden şevk- heyecan- iman- cesaret- azim- ülkü şuuru kazandıran ve Türkeş'in tutsak alınıp lidersiz kaldığımız anda, Hızır olup şiirleriyle birlik ateşini yeniden yakan OZAN ÂRİF'in yar ve yardımcısı ol’’
‘’Ey Allah'ım, Ozan Ârif'i doğurup emziren, büyütüp anadan razı ol, O’nu İslâm'ın hadimi Türk milletine bağışla'' diye dualar ediyordum.
YA BUGÜN?
Bugün gelinen noktada;
Dün tek başına 12 Eylül zulmüne başkaldırarak, söylediği türküler ve yazdığı şiirleriyle, lidersiz kalmanın sonucu ortaya çıkan çözülmeye ve ümitsizliğe son veren Ozan Ârif’in ölümünün 1. Yıl dönümünde anma proğramı tertipleyenlere salon verilmemesi için Ankara’dan baskı yapılıyor. Baskıyı yapanların kimler olduğunu hepiniz gayet iyi biliyorsunuz!
OZAN ÂRİF DÜŞMANI NURSUZLARA DERİM Kİ;
Allah var,
Kitap var,
Hesap günü var,
Bir de sizin gibiler için harlı CEHENNEM var!
Dün Ozan Arif, cesaretini yitirip moral olarak çöken ülkücü gençliğe yeniden heyecan, cesaret ve birlik ruhu aşılarken, bugün MHP'nin kadrolarını yağmalayanlar o kara günlerde ortalıkta gözükmüyorlardı, hatta bazıları ''MORUK TÜRKEŞ'' diyerek, Türkeş’siz senaryoların peşindeydiler.
Ruhun şâd olsun Türk’ün son BÜYÜK OZANI.